26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Meclis Saray’ın bir ünitesi mi olacak?

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Bugün günlerden 24 Ocak. Hani şu bütün dünyaya hap niyetine yutturulan fakat bizde Turgut Özal adıyla anılan neoliberal küreselleşme zehrinin Türkiye’ye içirildiği ünlü 24 Ocak Kararları’nın 36. yıl dönümü. Niye neoliberal küreselleşmecilerin bu yıl pek sesleri çıkmıyor dersiniz?

Yıllarca hep birlikte yere göğe sığdıramamışlardı oysa? Sözde özgürlükçü liberaller, sözde demokratlar, sözde milliyetçiler, sözde Atatürkçüler, sözde cumhuriyetçiler, sözde solcular vd. bilumum küreselleşmeciler hep birlikte “vesayet vesayet” yaygaraları kopararak başta kendi ideolojik zeminleri olmak üzere Türkiye’yi adım adım bu kaos günlerine getirmediler mi?

SARAY DAİRESİ

Aradan geçen 36 yılın sonunda gele gele geldiğimiz yere bakınız! Bir millî bağımsızlık savaşıyla çökmüş bir imparatorluktan yeni bir “ulus devlet” kuran ve bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminli özgürleştirmeci bir sistemin üzerine oturtan bir ulus, kanıyla canıyla kurduğu Meclis’i yeniden “vesayet” sistemi diye karalayıp durduğu bir devlet dairesine dönüştürmek mi istiyor.? Yani ulusun meclisi sözde yeni fakat tarihi oldukça eski çökmüş imparatorluk sisteminin hem simgesi hem merkezi kılınmak istenen Saray’a bağlı bir daireye indirgenmeye onay mı verecek?

Modern, demokratik devrimci Cumhuriyetçiler birkaç asırlık fakat artık köhnemiş, parçalanmış Osmanlı Sarayı’ndan milli bir cumhuriyet / halk meclisi çıkarmışlardı. Yeni Osmanlıcı küreselleşmeci artıkları ise günümüzde o meclisten bir yeni “vesayet” Saray’ı kurmaya çalışıyorlar.

Kimse kusura bakmasın, Meclis “Yeni Anayasa” kılıklı “ilga” eylemiyle kendini inkârın ilk trajik aşamasını çoktan tamamladı. Onca aklıselim uyarıya tınmadılar bile! Ne tecrübe, ne öngörü, ne tarih, ne bilgi, ne siyasi basiret... Hepsini hak getire! Vay ki vay!

Ve bizim devrimci Cumhuriyetimiz, onca plan programla olağanüstü çabalar harcadığı ama yine de bir türlü yeterince “terbiye” edip yetiştiremediği çocukları tarafından sırtından hançerlendi.

OM MANİ PADME HUM!

Diyecek çok şey var ama şimdilik Asaf Halet Çelebi’ye ait bir şiir kitabının adı olarak bilinen “Om Mani Padme Hum!” tekerlemesiyle yetineyim.

Yazılanlara göre Çelebi, bu tuhaf ismi aslında Doğu geleneğinde önemli bir yer tutan Hint Budist söylemlerinden almış. 1953 yılında yayımlanan kitapta yer alan Sidharta şiirinde şair, şiirde üç kez yazılmayan; fakat okuyucuya üç kez tekrarlamasını istediği bu Budist vecize / özdeyiş ile acaba ne yapmaya çalışmıştır dersiniz?

Öyle ya Budistler tarafından dini meditasyon yaparken söylenen bu Budist Mantrası motto ya da özdeyiş aslında Budist inanışlarının merkezinde duran Lotus Çiçeğinin bir mücevher olduğunu sürekli bilince kazımaya çalışan bir temel dua. Yani bir Budist mottosu, inancı ve merkez söz. Peki bizim ulus olarak merkez sözümüz cumhuriyet değilse nedir? O zaman nereye kayboldu o söz?

İster doğulu, ister batılı ya da bilmem ne siyasi görüşlü olun, eğer inancınız, sözünüz ya da sözünüzün kemiği merkez kavramlarınız yoksa var da sürekli onu çökertip duruyorsanız vay halinize! Bizim “Yeni Anayasa” oyunlarıyla geldiğimiz nokta tam da orasıdır işte...

İyisi mi siz Çelebi’nin İBRAHİM ve CÜNEYD adlı iki kısa şiirini okuyun da geldiğimiz noktayı kendiniz değerlendirin...