26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk ordusunun morali

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi devlete bakarsanız bakın hepsinin ortak özelliğinin “ordularına” kıskançlıkla sahip çıkmak olduğunu görürsünüz. Amerika’da ordu göz bebeğidir, Rusya’da, Azerbaycan’da, Hindistan’da da öyle. Hatta devleti olmayan Afrika’nın mızraklı, kalkanlı kabilelerinde de “savaşçılar” göz bebeğidir. Herkes kendi dinine, kültürüne, geleneğine göre ayrı törenler, işaretler, kıyafetler kullanarak “savaşçılarını” kutsarlar, onları olası büyük mücadeleler için hazır tutarlar. Çünkü bilirler ki su uyusa da düşman uyumayabilir ve uyumayan düşman geldiğinde o toplumu koruyacak olan askerlerdir. Bu anlamda askerler her an tetikte, her an vatan için ölmeye ve öldürmeye hazır olmak zorundadır.

Ancak ölmek de öldürmek de sıradan eylemler değildir. Dile kolay olsa da sıra dışı bir inanç ve sıra dışı bir adanmışlık gerektirir. Normal bir psikolojiyle 24 saat uykusuz kalan bireyin tüm hayatı alt üst olurken 24 saat eli tetikte nöbet tutan askerin gözünü bile kırpmaması görevin gerekliliğine olan inançla ve adanmışlıkla ilgilidir. Çok bilinen bir filmde dendiği gibi “Uyursan ölürsün! Sen uyursan herkes ölür!” sözleri doğrudur ve silah arkadaşı ölmesin diye kahraman Mehmetçik de günlerce uykusuz kalır, sırtında onlarca kiloyla saatlerde dağlara tırmanır, yeri gelince de mermilerin üzerine koşar. Operasyon bölgelerinde askerlik yapan yurttaşlarımız “mermilerin üzerine koşmak” deyiminin bir abartı olmadığını, en kritik anlarda ortaya çıkan ve pek çok Mehmetçiğin hayatını kurtaran bir ruh hali olduğunu yaşayarak öğrenmişlerdir.

Gerçekten de Türk milleti güçlü ordular kurabildiği için çok ama çok şanslı bir millettir. Binlerce yıldır tarih sahnesinde boy göstermesinin ana sebebi de her dönemde güçlü ordular kurabilmesidir. Mehmetçik de sadece asker demek değildir! Mehmetçik; kahramanlık, özveri, atılganlık ve fedakârlık da demektir. Dışarıdan bakılınca zayıf, çelimsiz, beceriksiz gözü

ken Türk genci söz konusu vatanı olduğunda robocopa benzeyen Amerikalı kas yığını akranlarından çok daha güçlü, kararlı ve başarılı olduğunu yüzlerce kez göstermiştir.

Ancak ne yazık ki dünyanın gittiği yön “milli orduların” güçlendirilmesine doğruyken Türkiye’de bir el, aralıksız olarak Türk ordusuna saldırmaktadır. Sadece son 15 yılda yaşananlar bile ibretliktir. Türk ordusuna kumpas kurulmuştur, Türk subayının başına çuval geçirilmiştir, Türk askeri “terörist” diye yargılanmıştır, Türk askerinin okulları ve sağlık kurumları acımasızca kapatılmıştır ve son olarak Türk ordusu bir kez daha 15 Temmuz için hazırlanan “afişler” üzerinden saldırıya uğramıştır.

Bu afişler sıradan afişler değildir. Bu bir meydan okumadır! Sadece Türk askerine değil, Türkiye’nin birliğine de açık bir saldırıdır. Zira Türk askerini, Türk bayrağının ve milletinin karşısında “konumlandıran” her afiş ve her zihin, ancak Türkün tarih sahnesinden silinmesine azmetmiş bir anlayışın yansıması olabilir. Sadece bu mesaj bile kahraman Mehmetçiğin savaşma azmini baltalamaktadır. O halde soru şu olmalıdır: Türk ordusunun itibarını ayaklar altına almak kimin işine yarayacaktır? Cevap basittir: Ordunun “kozmik odalarına” kim saldırdıysa onların, emir-komuta zincirini kim bozduysa onların, silah arkadaşlığı kavramının kim içini boşalttıysa onların, askerin başına kim çuval geçirdiyse onların, kumpas davalarıyla komuta kademesini kim değiştirdiyse onların!

Durum işte bu kadar nettir. Bu netlik üzerinden bu topraklarda yaşayan herkes de iki gruba ayrılmaktadır: 1) Milli ordusunu gözbebeği olarak görenler. 2) Türk ordusuna saldırarak milletin birliğini yerle yeksan etmek isteyenler.

Başka seçenek yoktur. O halde herkes kendi safını seçmeli ve tercihine uygun olarak adımlarını atmalıdır. Türk ordusunun morali, an itibariyle her şeyden önemlidir.