30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP CHP gibi oldu!

İsmet Özçelik

İsmet Özçelik

Gazete Yazarı

A+ A-

AKP’deki huzursuzluk artıyor. Gruplaşmalar hat safhada. Bölünmüşlük en alt birime kadar yayılmış durumda. Parti içi dedikodu ortamı herkesi geriyor. Artık iktidar olanakları bile yapıştırıcı olmaktan uzak.  

İşler kötüye gittikçe dağınıklık daha da büyüyor. Yöneticiler de tedirgin. Bu nedenle sık sık “CHP gibi olduk” diyorlar. 

SEÇMEN AYAĞA  

KaçAk Saray’da seçim mesaisi sürüyor. Sarayın salonu AKP konferans salonuna döndü. Erdoğan’ın seçim ekibinin hazırladığı program çerçevesinde toplantılar yapılıyor. Muhtarlar, işadamları, sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler, polisler, ... salona doldurularak seçim nutukları atılıyor. 

Yeni bir dönem başladı. Erdoğan artık seçmeni de ayağına getirir oldu. 

ERDOĞAN, DAVUTOĞLU KONUŞMALARI 

Erdoğan’la Davutoğlu’nun konuşmaları iyice benzer olmaya başladı. Sanki aynı elden çıkmış gibi. Örneğin Perşembe günü Erdoğan minibüs ve kamyoncu esnafı ile bir araya geldi. Konuşması haber kanallarında canlı yayınlandı. Kısa bir süre sonra da Davutoğlu ekranlardaydı.  

Davutoğlu konuşurken bürodaki sekreter arkadaşımız birdenbire, “Bu konuşmayı biraz önce Erdoğan yapmadı mı?” dedi. Gerçekten de konuşmaları birbirinin aynısıydı. Suriyelilerin geri gönderilmesi, Azeri tutuklular, İnönü, Stalin, ... birebir aynıydı. 

Cumhuriyete saldırmak için Suriyeli sığınmacılardan bile malzeme çıkardılar. Bu kadarına da pes dedirttiler. 

ERDOĞAN GÜLDÜRDÜ 

Erdoğan konuşması sırasında, “Ben bütün siyasi partilere eşit uzaktayım” ifadesini kullandı. Herkesi güldürdü. Bu sözlerinin hemen arkasından da dolmuş ve kamyon esnafından AKP için oy istedi.  

Erdoğan “anayasa suçunu” fiili durum haline getirdi. Devlet olanaklarını kontrolsüz bir şekilde kullanıyor. Her gün bir skandala imza atıyor. Yakında AKP bayrağıyla sokağa çıkarsa şaşırtıcı olmayacak. AKP genel merkezine arka kapıdan değil, ön kapıdan giriş çıkış yaparsa sürpriz sayılmayacak. 

Peki bu duruma TBMM’de temsil edilen muhalefet ne diyor? 

Sadece seyrediyor. F tipi örgütü, HDP’yi savunmaktan Erdoğan’a sıra bile gelmiyor. Ortalığı ayağa kaldırmaları gerekirken durumu kabullenmiş durumdalar. Bir iki sözle işi geçiştirmeye çalışıyorlar.  

Tam da AKP’ye göre bir muhalefet! 

*** 

VATAN! 

Sahte sol’da, liberallerde, sözde aydınlarda bir “vatansızlık”tır gidiyor. Fazla itibar eden olmasa da medyada sık sık boy gösteriyorlar. Dün yine bir “vatansızlık” tartışmasına şahit oldum. Dayanamadım, müdahale ettim.  

Aklı sıra sosyalizmi savunuyorlardı. Ama sosyalizmin “s”sinden bile habersizlerdi. Emperyalizm çağında olduğumuzdan birhaberdiler. Bolşevik devriminin, Çin devriminin, ... aynı zamanda bir vatan savunması olduğunun farkında bile değillerdi. Hitler Fransa’ya girerken ona karşı direnenlerin en önünde Fransız komünistlerinin olduğunu hiç duymamışlardı... 

Gençlerdi. Onlar için çok üzüldüm. Oysa ki bu vatanın onlara ne kadar ihtiyacı vardı..! 

VATANSIZ OLURSAN! 

Bu tartışma sonrası yürüyerek büroya doğru yola çıktım. Her 30-40 metrede bir dilenci vardı. Kucaklarında küçücük çocuklar, yere oturmuş dileniyorlardı. Durumları içler acısıydı. Dilenci mafyası tarafından kullanıldıkları, topladıkları paraların bir kısmını da onlara verdikleri belliydi. 

Hepsi de Suriyeliydi. Onlarca kez Suriye’ye gitmiştim. Kilis’ten girip Halep, Şam üzerinden Ürdün’e, Nusaybin’den girip Irak’a, Şam’dan Bekaa üzerinden Lübnan’a, Hatay’dan girip Şam’a kadar gidip gelmiştim. Suriye’nin hiçbir yerinde bu manzaraları görmedim.  

Önce “vatansızlar”la tartışmamızı, sonra da ülkelerini terk eden Suriyelileri düşündüm.  

“Vatansız”lığın sonu dilencilikti.