29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aydın Refleksi-1

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Attilâ İlhan, modern şiirimizde gelenek ve yenilik sarkacında en verimli ve düzeyli ritimde salınan ürünlerle kalmayıp düşünür kişiliğiyle de etkili olmuş bir aydınımız... Erol Manisalı’yla, daha sonra kitaplaşmış olan bir söyleşisinde, AKP’yi iktidara getiren seçimler öncesinde şöyle demişti: “Aydının hem kendi toplumuna karşı duyarlılığı azalıyor, hem de değerler sistemi bozuluyor; sonuçta aydın refleks veremez duruma geliyor. ... /... Toplumda bazı olaylar oluyor ... çoğu aydın farkında bile değil ya da anormallikleri normal karşılar hale gelmişler. ... toplumdaki çürümenin tipik bir göstergesi...” (2002)

İşçi Partisi’nin programına ve savlarına, benim de çalıştığım haftalık Aydınlık gazetesinin yayın çizgisine bakarak, 70 yıllık yaşam birikiminin entelektüel doruklarında şöyle demişti: “Atatürk’ün partisi budur işte!”

Güncel olaylar karşısında gerekli ve doğru tepkiyi, “aydın refleksi” olarak tanımladığı düzeyde yansıtan birkaç aydınımızdan biridir Attilâ İlhan.

AYDIN YÜKÜMLÜDÜR

Umut ilkesini belirleyici tavır örneklerinden birini sergileyen Sartre’ın aydın tanımı çok önemlidir: “Benim için bir aydın, siyasal ve toplumsal bir birliğe uyan, gene de o birliği yadsımaktan geri durmayan kimsedir.”

Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında ülkesinin politikalarını kınayan Sartre’ın susturulmasını isteyenlere karşı Başkan De Gaulle’ün bunu reddettiği, “Paris, Fransa’dır” dediği çok yazılıp çizildi. Sartre ve De Gaulle arasında 1968 Olayları sürecinde yaşanan bir olay da şöyledir: Mayıs 1970'te, Proleter Sol'un yayın organı niteliğindeki La Causedupeuple gazetesinin iki yayımcısını tutukladığında, Jean-Paul Sartre, gazetenin başına geçer. Sartre’la de Beauvoir Paris sokaklarında La Causedupeuple satarak gazeteyi okurla buluşturur. Bu eylemde çok sayıda ünlü kişiden biri de, Değişen Dünyanın İnsanları filminin yönetmeni François Truffaut’dur. Yönetmen, bu eylem dolayısıyla gözaltına alınınca, polisteki ifadesinde,“Maocu olmadığını ama kendini herkesin söz ve eylem hakkını savunmakla yükümlü gördüğünü” söyler.

Onlar geçmişte kaldı, üstelik Batı’nın gerçeğidir; geçmişteki olaylara ve eserlere tutunmak anlamsız ve geçersizdir, ülkemize ve günümüze bakalım, denebilir. Öyle yapalım...

AYDINLAR ŞAMAR OĞLANI MI?

Ömrünü halka doğruları gösterme tutkusuyla tüketen Aziz Nesin, 12 Eylül cuntasına karşı son derece öğretici bir deneyime önderlik eder: Cuntanın faşist kimliğini açığa vurma yönünde gözü kara bir tutum izleyen Nesin ve dönemin önde gelen aydınları görüş ve değerlendirmelerini, bildiri yerine, kendini baskıcı bir seçimle cumhurbaşkanı seçtiren Evren’e dilekçe sunarak yansıtırlar. Aziz Nesin’i en çok terleten nokta, dilekçenin kabul edilip yanıtının savsaklanmasıdır. Neyse ki, Evren, dilekçeyi alır ama ardından ilk demecinde aydınları karalama ve suçlama yönüne gider. Böylece cuntanın zorbalığı tüm dünya önünde ortaya konur. Batılı yönetici için aydını suçlamak bir utanç vesilesidir; çünkü aydınlar ulusal gurur kaynağıdır. Bizde ise aydını şamar oğlanına çevirmek, iktidarların ve siyasal otoritelerin hep övüncüdür.

ZORBALIĞA KARŞI ÖRGÜTSEL GİRİŞİMLER

Demirtaş Ceyhun; ABD güdümlü FETÖ’nün kumpasları sonucu asker - sivil binlerce yurtseverin darbecilik suçlamasıyla yargılandığı süreçte, Silivri önlerinde kurulan barikatlara meydan okuyarak 2009’un 14 Nisan’ında The Marmara’da 250 dolayında aydın ve sanatçı dostuyla düzenlediği toplantıdan güçlü bir aydın refleksi yükselmesi üzerine bir komite örgütlemeyi tasarlamış, ne ki ansızın ölümü bu tasarının uygulamaya konmasına izin vermemişti. İki yıl boyunca birkaç arkadaş konuya sürekli kafa yorsak da iktidarın yaydığı korku terörü nedeniyle bir ilerleme sağlayamıyorduk.

68’liler Birliği Başkanı Sönmez Targan’ın çağrısı üzerine Ataol Behramoğlu’yla birlikte 15 arkadaşın katıldığı 2011 Mayıs’ındaki toplantıda, Behramoğlu önderliğinde bir girişimin oluşması kararlaştırıldı. Yaklaşık 9 aylık bir çalışma sonrasında, yüzlerce aydının birikimini yansıttığı bir tepki olarak Sanatçılar Girişimi kuruldu (10 Mart 2012). Girişim; o günden beri yanlış bulduğu konularda, şiirin anayasaya aykırı olduğunu savunan Cemal Süreya’nın şairde (sanatçıda) aydın tavrı dediği refleksi göstermeyi sürdürüyor.

İktidarın sanata yönelik etkili bir denetim mekanizması oluşturmak üzere kotardığı TÜSAK’a karşı 2014 Mayıs’ında Ankara’da Türkiye Sanatçılar Birliği kuruldu. TSB; iktidarın sanat düşmanı niyetlerine karşı olduğu kadar, özellikle ABD güdümlü FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında ülkeye yönelik emperyalist amaçlı saldırılara karşı da etkili bir çaba sürdürdü.

İki sanatçı örgütünü geçtiğimiz hafta karşı karşıya getiren bildirileri ve aydınların geçirdiği sınavı ayrı bir yazıda değerlendirmek yerinde olacak...