20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Batı ekonomisini zorlu günler bekliyor

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Koronavirüs salgınının yarattığı krizin ardından dünya ekonomisi 2021 yılını yüksek büyüme oranlarıyla tamamladı. Merkez bankaları krizin etkisini hafifletmek ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla tarihte görülmemiş miktarda para basarken devletler ekonomilerinin aldığı hasarı telafi etmek için büyük çaplı yardım paketleri açıkladılar. Bollaşan likidite nedeniyle finansal piyasalar rekor oranlarda şişti. Bir yandan salgının etkisi azalırken bir yandan ekonomiye yapılan nakit enjeksiyonu 2008 krizinden beri durgunluk içinde seyreden batı ekonomisini 2021 yılında kısmen canlandırdı. Hızla artan talep ve maliyet artışları yüksek enflasyon sorununu gündeme getirdi. Ve şimdi ekonominin baş aktörleri ve ekonomistler arasında birkaç başlık yoğun bir şekilde tartışılıyor; enflasyon nereden kaynaklanıyor, nasıl kontrol altına alınacak, ve stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) riski nasıl bertaraf edilecek?

STAGFLASYON RİSKİ DEVAM EDİYOR

Önce stagflasyon riskinin boyutlarına kısaca bakalım. Batının en büyük ekonomisi olan ABD geçen yıl yüzde 5.50 oranında büyüme gerçekleştirdi. ABD’nin bütçe açığı yüzde 14.90 ve borç/GSYİH oranı yüzde 128.1 seviyesine ulaştı. 2021 yılında hızla ısınan ekonomi ile birlikte bazı faktörlerin etkisiyle enflasyon tetiklendi ve yüzde 7.50’ye ulaştı. Bu oran ABD’de son 40 yılda görülen en yüksek enflasyon oranıdır. 2022 yılının ilk 6 ayında enflasyon artış hızının devam etmesi bekleniyor. ABD hükümeti koronavirüs salgınından kaynaklanan ekonomik sorunlar dolayısıyla 2021 yılında yeni mali yardım paketleri açıklamaya devam etti. Yardım paketleri 2021 yılında toplam 2.3 trilyon dolara yakın büyüklüğe (ABD GSYH’nin yüzde 11’i kadar) ulaştı. Söz konusu paketler ekonominin ısınmasına yardımcı oldu fakat neoliberallerin iddia ettiği gibi enflasyonun artışında etkili olduğuna dair bir veri elimizde yok. Salgından ötürü ertelenmiş olan tüketim talebinin 2021 yılında hızla yükselmesi enflasyonu tetikleyen faktörlerden birisidir. ABD TÜFE rakamlarının detaylarına baktığımızda tedarik zincirinde yaşanan sıkıntıların yeni araç, hazır giyim gibi tüketim mallarının fiyatlarındaki artışa etkisi çok net olarak görülüyor. TÜFE’nin artışında salgın sonrası şişen emlak balonuna bağlı kira artışlarının enflasyonu tetikleyen unsurlardan biri olduğu görülüyor. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde enflasyon artışı bir süre daha gündemde olacak gibi görünüyor.

FED’in salgın sürecinde başlayan para basma politikası devam ediyor. Salgının başlangıcından bugüne dek 4.7 trilyon dolar para basarak bilançosunu yaklaşık olarak yüzde 150 oranında şişiren FED, mart ayında piyasalara enjekte ettiği likiditeyi adım adım geri çekmeye başlayacak. FED ve AMB’nin yapacağı faiz artışlarının etkisiyle 2022 yılında gelişmiş ülke finansal piyasalarında (hisse senedi piyasaları başta olmak üzere) sert dalgalanmalar olması muhtemeldir. Bununla birlikte rekor borçluluk oranına ulaşmış olan şirketler kredi faizlerinin artışı nedeniyle olumsuz etkilenecektir. Ayrıca borçlanma maliyetleri artan şirketlerin bilançolarında yaşanacak muhtemel bozulmalar finansal piyasaları sarsacak ve böylece piyasalar olumsuz bir sarmalın içine sürüklenecektir. Geçmişte yaşanan pratik bize şunu gösteriyor; faiz artışları ekonominin yavaşlamasına hatta bir süre sonra durgunluğa yol açıyor. Peki, Batı ülkelerinin yöneticileri yüksek enflasyon ve durgunluğa giren bir ekonomi ile nasıl başa edecek?

NEOLİBERALLERİN 40 YILLIK ÇARESİZLİKLERİ

Merkez bankalarının faiz artışı yaparak enflasyonu kontrol etme yöntemi neoliberal iktisatçıların 40 yıldır uyguladığı en temel reçetelerden birisidir. FED ve AMB’nin faiz artışları toplam talebi ve borçlanmayı kısabilir, talep kaynaklı enflasyonu kontrol eden bir işlev görebilir. Fakat arz yönlü sorunlara yani artan enerji fiyatları ve tedarik zincirinde yaşanan sorunlara karşı merkez bankalarının hiçbir işlevlerinin olmayacağı ortadadır. Merkez bankalarını ekonominin merkezine oturtan neoliberal politikaların bu aşamada yapabilecekleri fazla bir şey yoktur. Faiz artışlarından sonra muhtemelen satış baskısı altına girecek olan finansal piyasalar ve emlak piyasalarının olumsuz etkilerinin ve boyutlarının ne olacağını da kestirmek çok zordur. Bunun yanı sıra 2021 yılı içinde Kazakistan’da ayaklanma ve Ukrayna’da bölgesel savaş çıkarmaya çalışan ABD, enerji fiyatlarının aşırı yükselmesine ve fiyat manipülasyonlarına neden oluyor. Ayrıca plansız bir şekilde uygulamaya konulan ‘sıfır karbon’ politikalarının yol açtığı arz yönlü sorunlar enerji fiyatlarının yüksek kalmasında etken olan diğer bir faktör olarak öne çıkıyor.

‘BEKLENTİLERİN YÖNETİMİ’ SAFSATASI

Neoliberallerin ekonomi politikaların öncüsü olan FED’in önerdiği başka bir reçete ise ‘beklentilerin yönetimi’dir. Beklentilerin yönetiminin özü şudur; enflasyona ekonomi aktörlerinin beklentileri yön verir ve enflasyon ile ilgili beklentileri düşürmeyi başarırsanız enflasyonu kontrol altına alırsınız. Esasen şirketlerin ve hane halkının üretim ve tüketim eğilimlerini kontrol etmeyi amaçlayan bu politikanın bilimselliği tartışmalıdır. Son 40 yılda sahada yaşanan çok sayıda deneyim ‘beklentilerin yönetimi’ne dayalı politikaların yetersizliğini bize göstermiştir. Ekonominin aktörlerinin beklentilerinde ve buna dayalı olarak aldıkları kararlarda manipülasyonun, yaratılan algıların ve sistemin çizdiği çerçevenin ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Özellikle dünya ekonomisinde finansallaşmanın doruk noktasına çıktığı son 40 yılda yaşananlar bunun sayısız kanıtlarıyla doludur. Yani ekonomi aktörlerinin karar alma süreçlerinde ‘beklentiler’ yerine manipülasyon, algılar ve toplumsal davranış biçimlerini göz önüne almak daha doğrudur. Batılı ekonomistlerin pratikte çürütülmüş olan ‘beklentilerin yönetimi’ tezine sıkı sıkıya sarılmalarının nedeni bir enflasyon teorisi geliştirememiş olmaları ve sistemi sorgulamayan bilim dışı yaklaşımlarıdır. Dolayısıyla Batı ekonomisinin karşı karşıya kaldığı enflasyon sorunu için ne Batılı ekonomi aktörlerinin ne de ekonomistlerinin tutarlı bir çözüm önerileri yoktur.

Sonuç olarak Batı ekonomisi faiz artışlarının sonucunun ne olacağı, enflasyon artışının devam edip etmeyeceği, stagflasyon riski ve ABD’nin kışkırttığı jeopolitik gerginliklerin yan etkileri ile ilgili sorularla karşı karşıya bulunuyor. İşin trajikomik tarafı ise ABD’nin sürekli olarak savaş kışkırtıcılığı yaparken yükselen enerji fiyatlarının en başta kendi ekonomisine yüksek enflasyon olarak geri dönmesidir. Ve ABD ekonomisi başta olmak üzere batı ekonomisi yüksek enflasyona karşı ne yapacağını bilemez halde karanlık bir tünelde yol almaya devam ediyor.

Kaynakça;

https://www.bis.org/publ/work980.pdf