29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir ‘monşer’in isyanı!

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Dün eski ve saygın bir büyükelçimiz aradı. Basit bir soru sordu:
“Diplomatların bir numaralı görevi nedir, biliyor musun?”
Bildiklerimi sıraladım:
“Görevli olduğu ülke ile kendi ülkesi arasındaki ilişkileri yürütmek. Sorun çıktığında anında çözmek...”
“Değil!”
“İyi ilişkiler kurmak... Yatırımcı çekmek...”
“O da değil!”
“O ülkedeki vatandaşlarının haklarını savunmak, rahatlarını sağlamak!”
“Değil...”
“Bilemedim, siz söyleyin!”
“Ülkesinin onurunu, şerefini korumak! Bütün diplomatların bir numaralı görevi budur!”
“Yani... Ne demek istiyorsunuz?”
“Cumhurbaşkanı ve önceki Başbakan ‘Komşularımızla sıfır sorun’ diye diye, ilişkilerimizi sıfırladılar. Uzlaşmaz, dayatmacı bir tutum sergilediler. Bu yüzden İsrail, Suriye, Mısır, Rusya ile ilişkilerde tarihimizin en kötü günlerini yaşadık. Şimdi bu ülkeleri yeniden kazanmak için büyük ödünler veriyoruz. Hatta olayların olduğu ilk günlerde çok ağır sözler eden Cumhurbaşkanı, özür dilemek zorunda kalıyor. İkisi de yanlış: Ne bu kadar dikleneceksin, ne de bu kadar geri adım atacaksın!”
“Maalesef öyle...”
“Bütün bunlar ‘diplomasi sanatı’ açısından skandaldır. Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin yetiştirdiği saygıdeğer diplomatlarla ‘monşer’ diye alay etti. Küçümsedi. Tamamına yakınını devre dışı bıraktı. Diplomatlıkla ilişkisi bulunmayan, hatta doğru dürüst dil bile bilmeyen badem bıyıklı yandaşlarını büyükelçi, konsolos olarak görevlendirdi. Onlar da mesleki bilgi ve deneyimden yoksun oldukları için kriz anlarında devreye giremediler. Bugün büyük ödünler vermek zorunda kaldığımız sorunlar aslında deneyimli diplomatlar tarafından başlamadan bitirilebilirdi. Ülkemiz bu itibar kaybını yaşamazdı. Onurumuz zedelenmezdi.”
“Bu durumda ‘Suç kimde?’ diye sormak bile gereksiz galiba...”
“Evet gereksiz... Suç, ülkenin çok iyi yetişmiş, dünyaca tanınan, saygı gören, kriz çözmede hünerli kadrolarını siyasi nedenlerle kızağa çekenlerin... Her şeyi bizzat halletmeye soyunanların! Keşke bugün yaşanan ‘şeref kaybı’ da sadece onların olsaydı. Ancak Türkiye’nin adı uluslararası camiada büyük yara aldı. Şu anda gereksiz yere diklenip sonra her dediğinden dönen bir ülke olarak görülüyoruz. Böyle bir ülkeyi kim ciddiye alır ki? Diplomasimizi on yıl öncesine döndürmemiz için en az otuz yıl geçmesi gerekir. ‘Dünya lideri’ olma hevesi uğruna, önüne gelenle kavga edenler elbette bir gün toprak olacaklar. Ancak emin olun bu ülkenin çocukları onların neden olduğu faturaları onlarca yıl ödemek zorunda kalacak!”
***
Öff be “Sayın Monşer...”
İçimi kararttınız!
(Şaka şaka, aradığınız ve bu çok önemli bilgileri benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. M.M.)

200 MİLYON!
CHP’li Muharrem İnce, önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sormuş...
Bir: Görevden ayrılmadan bir hafta önce kendine 34 araç tahsis ettiğin doğru mu?
İki: Yine azledileceğini öğrenince kendine sekreter, şoför koruma olarak 108 personel tahsis ettiğin doğru mu?
Üç: Son bir hafta içinde örtülü ödenekten 200 milyon lira kullandığın doğru mu?
***
İnce bu soruları sorduktan sonra şunları söylemiş:
“Sorularımın cevabını açıkla; beni açıklamak zorunda bırakma...”
Bu soruların yanıtını ben de merakla bekliyorum!

GÜNÜN SORUSU
Öğrenci bulmakta zorluk çeken imam hatip liselerinden Sinop Anadolu İmam Hatip Lisesi bir tanıtım videosu hazırlamış... Öğrencilere imam hatipli olmanın ne anlama geldiği söyletilmiş... Bir kız öğrencinin söylediği “İmam hatipli olmak iffetine düşkün olmaktır” sözleri tartışma yaratmış. Sorum bu videoyu hazırlayanlara:
İmam hatipli olmayanların, örneğin annelerinizin, teyzelerinizin ninelerinizin iffetlerine düşkün olmadığını mı söylemek mi istiyorsunuz?

Müftülere resmi nikah kıydırmanın perde arkası!
Düşük Profilli Başbakan Binali Yıldırım (DPBBY), partisinin dünkü grup konuşmasında müftülere de resmi nikah kıyma yetkisi vereceklerini açıkladı.
Kısacası imam nikahı resmileşiyor ve dinci morkolozlar, Atatürk’ün
kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kalesine bir gol daha atıyor!
Bunun bir sonraki adımı ne biliyor musunuz?
Boşama yetkisinin de müftülere verilmesi!
Evet... Çıkıp diyecekler ki, “Müftü resmi nikah yapıyorsa neden resmi boşama yapmasın ki?”
Peki; ondan sonra ne olacak biliyor musunuz?
Eşlerinden boşalan kadınlara ne kadar nafaka verileceğini, malların nasıl paylaşılacağını müftüler belirleyecek ve elbette kayrılan taraf “kocalar” olacak!
***
Sevgili kadınlar...
Bu operasyon Türk Medeni Kanunu’nda aleyhinize büyük bir delik açılması anlamına geliyor.
Eğer buna göz yumarsanız; diğer haklarınızı da kaybetmeye hazır olun!

156+345!
Abdullah Gül’e “yazmaya” devam ediyoruz. Sıra, Yeter Hakgüder’de:
“Abdullah Bey...
Huber’i işgal ettiğiniz günlerde yapılan masrafları ödediğinize dair belgeleri neden açıklamıyorsunuz? Bunu açıklamanızın ne gibi bir sakıncası olabilir? Küçülür müsünüz? İtibarınız mı yara alır? Boyunuz mu kısalır? Madem bir kamu binasını ekstradan kullandınız; otele yerleşmeyi reddettiniz; o zaman bu soruları yanıtlamak zorundasınız!”

GÜNÜN İSYANI
Düne kadar kavga ettiğin Rusya, İsrail, Mısır ve hatta Suriye ile barışmak için her yolu deniyorsun. En çok kavga ettiğin ve aşağıladığın ise bu ülke halkının sana oy vermeyen kısmı... İsyanım malum kişiye:
Bizden özür dilesen bile asla affetmeyeceğimizi biliyor musun?