29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bulanık Bir Portre: Oppenheimer

Furkan Kaplan

Furkan Kaplan

Site Yazarı

A+ A-

Siyah beyaz kısımlar objektifmiş, renkli kısımlar yönetmenin yorumuymuş.”, “Patlamalar dahil hiçbir sahnede bilgisayar efekti kullanılmamış.” Buna benzer cümleleri duymadıysanız sosyal mekanlara daha sık oturmalısınız ya da etrafta konuşulanlara biraz kulak kabartmalısınız. Christopher Nolan’ın Oppenheimer filmi tam da bu şekilde kulaktan kulağa yayılıyordu. Ta ki Barbie karşısında konumlanana kadar.

Barbie’nin tüm dünyada yaptığı viral reklam yatırımları karşısında Oppenheimer, Barbie karşıtlığının bayrağı olarak bedavadan viral oldu. As’ın üstüne atılan “Koz” gibi kampanyanın üstüne kondu. Eskişehir’de filmi izlemeye giderken biz de “Barbici değil harbiciyiz.” diyerek tarafımızı belli ettik. Bu fanatik kapışmanın nihai kazananı Amerikan film endüstrisi, orası muhakkak… Öte yandan aşko kuşko Barbie filmi karşısında tarihsel bir meseleyi ustalıkla işleyen Oppenheimer’ın ülkemizde gişe lideri olması anlamlı.

HIZLI BİR 3 SAAT

Fularım ve pipom yok ama birkaç yorum sıkabilirim. Oppenheimer, kurgusuyla, senaryosuyla ve müzikleriyle insanı içine alıyor ve oldukça akıcı bir 3 saat yaşatıyor. Müzik-sahne uyumu ve akıcılık bakımından Interstellar’ı andırıyor. Sık yaşanan zaman değişimleri Memento’da olduğu gibi kafa karıştırmıyor, “Bu adam demin ölmemiş miydi, hangi zamandayız, n’oluyor?” diye beynimizi mıncıklamıyor.

ANTİ-KOMÜNİST PROPAGANDA SAHNELERİ

Oppenheimer hocamız, kardeşinin “Abi gel, sıkılırsan gidersin.” diyerek davet ettiği Komünist Parti toplantısına katılıyor. Bu toplantıda henüz tanıştığı Jean Tatlock hanımı kuantum muantum diyerek tavlıyor ve zaten kaynama noktası sıfıra yakın olan ablamızla toplantıyı bırakıp işi kaynatıyorlar.

Bu ablamız filmin ilerleyen bölümlerinde alkolik, psikolojik sorunları olan biri olarak haplanıp intihar ediyor. Bu cepte dursun.

Oppenheimer hocamız bu kez komünist olmayan, eğlence amaçlı bir partiye katılıyor. Yine kuantum sohbeti açarak bu kez de eski komünist Katherine hanımefendi ile hadron çarpıştırma deneyi yapıyorlar. Hali hazırda evli olan Katherine ablamız bu çarpışma sonucu hamile kalıyor. Katherine kocasını terk edip Oppenheimer’la evleniyor. Bir gün Oppenheimer hocamız yorgun argın işten dönüyor ve ne görsün? Bebekleri ağlamaktan boğazını yırtıyor ve o sırada annesi Katherine alköl alıyor, bebesiyle ilgilenmeyi reddediyor ve sağa sola saldırıyor.

Komünist kadınların psikolojisi bozuk, aile düşmanı, evlerden ırak olarak tasvir edilmesi üstünden atlanamayacak bir mesele.

Oppenheimer’ın yakın arkadaşı ve Komünist Parti üyesi Haakon, tüm komünistlerin potansiyel Sovyet ajanı olarak gösterildiği filmde “Sovyetler’e iletmek istediğin bir şeyler varsa tanıdık arkadaşlar var, aklında bulunsun.” diyerek filmdeki anti-komünist havayı körüklüyor. Nolan bu bakımdan ABD’nin resmi görüşlerini filmde işlemiş. “Komünistlerden uzak dur, devlette işe giremezsin.” nasihati filme eşlik ediyor.

JAPONYA’YA 2 ATOM BOMBASI ATILMASI DOĞRU MUYDU? ACABA?

Oppenheimer filmde bir taraf değil. Bu bakımdan kafası karıştırılacak izleyiciyi temsil ediyor. Bir yandan komünistlerin dostu, diğer yandan komünist olmadığını kanıtlamaya çalışıp ABD’ye kör kütük hizmet ederken buluyor kendini. Yaşadığı döneme bugünden bakınca Oppenheimer’ı yargılamak kolay ama o günden bakınca yaşadığı çelişkiler ve kafa karışıklıkları gayet makul. Oppenheimer’ı değil filmi eleştiriyoruz.

Filmde komünist gençler “Makinenin İnsan Üzerindeki Etkisi” başlıklı bir münazara düzenliyor. Oppenheimer direkte afişi görünce Konur Sokak’taki bu etkinliğe katılıyor. Atom bombası ihtimali tartışılırken Oppenheimer üzerindeki suçluluk duygusunu atarcasına “Bu bomba atılırsa insanlar ne kadar kötü bir şey olduğunu görür, ibret olur, bir daha atmaz.” temalı bir ajitasyon konuşması yapıyor. Troçkist olduğunu düşündüğüm gençler hemen ikna oluyor.

FİLMDEKİ ÇOK HAKLI SORULAR

1- Biz Nazi faşizmiyle savaşmıyor muyuz? Sovyetlerle müttefik değil miyiz? İş ne ara Sovyetler’e karşı nükleer yarışına geldi?

2- Hitler öldü, Naziler yenildi, Japonlar da yenilmek üzere, bu bombayı atmaya gerek var mı?

Film bu soruları havada bırakıyor. “Bu bombanın devamı da var desinler.” diyerek 2 bombayı Japonya’ya atıyorlar. Amerikalıların çılgın alkışları eşliğinde Oppenheimer’ın yaşadığı büyük pişmanlık ve zorlama zafer konuşması yaptığı sahne, filmin en etkileyici kısımlarından birisi. Bombayı yapan değil attıran suçlu diyerek suçu birkaç kişinin üzerine yıkıyor ve ABD’nin atom bombası sonrası kurduğu emperyalist hegemonya perdeleniyor.

Hakkını yemeyelim, hidrojen bombası tartışması ve Oppenheimer’ın sorgulanması üzerinden ABD’deki saldırgan eğilim işleniyor ve Kennedy’nin bunlar karşısında konumlanmasına değiniliyor. Elbette filmin “Amerika katil, katil.” türküsüyle bitmesini beklemiyorduk ama Japonya’ya atılan atom bombalarının haksızlığını tartışmaya açması bakımından eleştirilecek bir film.

Film öyle bitmedi ama biz Mahzuni’yle bitirelim:

“Vietnam'ın suçu nedir

Hür yaşamak ayıp mıdır

Atom patlat ister kudur

Amerika katil katil katil

Japonya'yı yiyen velet

Dünya'daki tek nedamet

İki yüzlü kahpe millet

Amerika katil katil katil…”

Oppenheimer Japonya ABD