28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ceyhan Mumcu ile tarihten güncele: Danıştay hakkında toptancı hüküm doğru değil. İncelemeden konuşmam!

Ceyhan Mumcu

Ceyhan Mumcu

Gazete Yazarı

A+ A-

-Hakimler ve Savcılar Kurulu, Danıştay’ın iade kararı verdiği hakim ve savcılardan 387’si hakkında inceleme kararı verdi. FETÖ’ye karşı mücadelede Yargı cephesinde bir uyum problemi mi var yoksa mücadeleyi aksatan veya yavaşlatan başka bir plan mı devrede sizce?

-Öncelikle şunu hatırlatmak isterim: Geçen haftalarda yaşadığımız Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi çelişmesi ilk değil. Daha önce de oldu. Sık sık karşılaşıyoruz. Bu konudaki İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu önerimin hukukçular tarafından değerlendirilmesini rica ederim. Sorunuza gelince: FETÖ’ye karşı mücadelede Yargı temizliği çok hızlı, ilk büyük tasfiye Danıştay’da yapıldı. Bizim Erkin Etike anlatmıştı. 15 Temmuz’dan hemen sonra bir İdare Mahkemesi Başkanının kelepçelenerek götürüldüğüne şahit olmuştu. Şunu hep akılda tutmamız lazım FETÖ’cüler hep çok fazla adam atılmasını istediler. Özellikle üst bürokratik görevlerde bulunmuş şahısların AİHM’ye başvurularını teşvik ediyorlar. Ne kadar çok dosya olursa o kadar iyi diye düşünüyorlar. Batı kamuoyuna da bakın bir silahlı terör örgütü olsak bu kadar dosya bu kadar kıdemli isim olur mu diye propaganda yapıyorlar. Aydınlık bu Danıştay meselesinde de soğukkanlı durarak, bilgiye dayanarak doğrusunu yapıyor. FETÖ bazen kendi adamlarını da ihbar ediyor buna dikkat etmek lazım. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan şahısların bilerek, isteyerek, örgütün amaçları doğrultusunda çok kişinin ismini verdiklerine de şahit olduk. İsimleri verilen isimler belki örgüt için önemli olmayan isimlerdir. Bazen önemli isimleri korumak için önemsiz isimleri harcayabilirler. Danıştay’ın elindeki dosyaları incelerken somut kanıtlara gerçekten dikkat etmek gerekir. Ankesörlü telefon içeriğinde neler var? Suç unsurları oluşuyor mu? İtiraflarda belirtilenler neler? Günahsız insanlara ceza vermemek için titiz olmak gerekir. Danıştay 5. Dairesi bir ölçü koydu demek ki. Bunları bilmek gerekir.

-HSK’nın 387 hakim ve savcıyı tekrar inceleme kararı, burada bahsettiğiniz ölçüye itiraz değil mi?

-Onu bilmiyorum ama göz ardı edilen bir durum var. İdari Dava Daireleri Genel Kurulu itirazda yürütmenin durdurulmasına karar vermezse mahkeme kararları, ilk derece mahkeme kararları en geç 30 gün içinde yürürlüğe girmek zorunda.

-O zaman 15 gün kaldı galiba

-Tebliğ tarihinden itibaren tabi… Adalet Bakanlığı şimdi şunu yapacaktır. Bu itiraz ettiği kişiler için iki koşul aranır. Birincisi; işlemin açıkça hukuka aykırı olması. İkincisi; işlemin uygulanmasında kamu yararı ve hizmet gereklerinde aykırılık olması. Ben kamuoyunda bir anda Danıştay’ın bu kadar hızla hedef alınmasına şaşırdım açıkçası. Mesela uzaya gönderdiğimiz kişi adı neydi?

-Alper Gezeravcı

-Milletçe seviyoruz değil mi? Bir de Atatürk’e atıf yaptı bir konuşmasında, birleştirici oldu. Daha çok sevdik. Değil mi?

-Evet seviyoruz.

-E işte mesela Alper Gezeravcı da önce ihraç edilmiş sonra iade edilmiş göreve. İsmet İnönü’nün Talat Aydemir’in kalkışmasından sonra aldığı tutum örnektir. Ordudan atılan subayların ortada kalmasını engellemiş ve ‘Ne yapacak bu gençler? Hırsızlık mı yapsın, suça mı karışsın, nasıl yaşayacak, geçinecek?’ diyerek üniversitelere yerleşmesinin önünü açarak kendilerine bir gelecek sunma imkanı sağlamıştır.

-Bu sözleriniz FETÖ’ye karşı mücadelede her şey yolunda gibi yorumlanabilir…

-Üniversitelerde ne durum olduğunu siz yıllardır açıklıyorsunuz. YÖK izliyor. Böyle başka kurumlar da olabilir. FETÖ’ye karşı ideolojik temelde mücadele de yürümüyor. ABD’ye alan açan çizgiye girdi Ak Parti. Bu süreçte FETÖ de hareketlenir tabi. Boşuna video çekmediler demek ki şimdi. Ama genel olarak soruyorsanız mücadele iyi gidiyor fakat bahsettiğim bazı alanlarda aksıyor. Hatalarda da yüzde 10’luk bir hatayı makul karşılıyorum. Bu örgütle uğraşmak kolay değil. Ali Demir’i düşünün şimdi adam FETÖ’den o kadar yattı, en sonunda FETÖ üyeliğinden ceza yemedi. Tuhaf değil mi?

-FETÖ benzeri yapılar da şu sıra hareketlilik var.

-Ben ilkokuldayken Ticanilik vardı. Şeyh sabah İstanbul’da, öğlen Ankara’da, akşam da farklı bir yerde namaz kılıyordu. Gazetesi de vardı. Yazıyordu kocaman: Hocamız namazını üç ayrı yerde kıldı diye! Kimse de sormuyordu yahu bu adam bir gün içinde üç ayrı yerde nasıl namaz kılar diye! Uçakla geziyordu. Müritlerin parasıyla müritleri kandırıyordu! Ticaniler, ticariler bugün de çok! Demokrat Parti o zaman bu yapının büyümesine sebep olmuştu. FETÖ de Ak Parti zamanında her yere elini kolunu atmıştı. Hala ders çıkarmadılar. Şimdi sizin haberlerinizden öğreniyoruz ki Ak Parti’ye en yakın ekiplerden İsmailağa’nın içinden bile FETÖ çıktı.

-Şebnem Korur Fincancı’nın kararlarıyla ilgili kamuoyunu uyarıyordunuz. Adnan Oktar grubunu attığı imzalarla kurtarmış. Uğur Mumcu davasında da böyle bir rolü oldu. Okurlarımıza hatırlatalım dilerseniz…

-2000 yılındaki Umut Operasyonu’nda iki sanık ‘Bombayı biz koyduk’ diye suçu üstlendiler. Diğer aydınlarımıza saldırılarda da bu isimler vardı. 18 eylemi vardı bu iki sanığın. İlk duruşmaya geldiler. Bu işi bize yaptıranları açıklayacağız dediler. Heyecanla geldik. Hakim de Etkin Pişmanlık Yasası 31 Ağustos günü bitiyor diye bunlara 29 Ağustos'ta duruşma günü verdi. O ikinci duruşma gününde bir avukat geldi. Bu avukat da soyadını değiştirdi sonradan nedense… Resuloğlu mu ne yaptı… Elinde de Şebnem Korur Fincancı’nın raporu. Ya bu rapor nereden çıktı? Sanıklar Eskişehir cezaevinde. Oraya mı gitmiş diye sorduk. Gitmemiş! Başvurmuş bu avukat. Şebnem hanım da demiş ki; Beyanlarını yazsınlar, bir kağıt vermiş bunlara İşkence ifadelerini detaylı anlatsınlar diye. Hiç sanıkları görmeden hiçbir muayene yapmadan! Avukat cezaevine gidiyor. ‘Bunları doldurun da Şebnem Hanım’dan rapor alacağız’. Soruyorlar birbirlerine polis ne yapar? Elektrik verildi falan böyle yazıp getiriyorlar. O da onlara bakıyor. Sanıkların beyanı esas kabul ediliyor ve polisler ceza yiyor. Sonra deinliyor ki bizim üniversitemize gönderilsin. Bir yıl tedavi edelim bir yıl sonra ancak beyanları geçerli olur anlamına gelen tuhaf raporlar veriliyor. Bir de teşhis koyuyor: Adliye sonrası stres travması! Şebnem Hanım da ‘ben işkence demedim adliye sonrası stres travması dedim’ diyor… ‘Türk polisi işkence yapar’ raporları hazırlamak için dernekler kuruluyor. Avrupa Birliği’yle sözleşme de imzalanmış. Bunu da başarısı diye anlatıyorlar. Bizim davada Eskişehir’de tıbbi kurul kuruldu sonra. Ona kaldı iş. Ve neredeyse bir sene bununla geçti. Yardı da ‘uzadı, hak ihlali var’ diye talepte bulundular. Sonuçta konu ortada kaldı.