29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

De Gaulle’den Macron’a İsrail-Filistin politikası

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

De Gaulle'den Chirac'a kadar Fransa iki devletli çözümü aktif bir şekilde destekledi. 2007’de cumhurbaşkanı seçilen Nicolas Sarkozy ile başlayan Atlantikçi politikaların, daha sonra François Hollande ve Emmanuel Macron tarafından devam ettirilmesiyle birlikte bu doktrini sözde savunmakla birlikte pratikte terk ettiler. Fransa’nın İsrail-Filistin politikasını, Atlantik kampına yakınlığı veya uzaklığı belirlemiştir. Yani ABD emperyalizmine cepheden karşı çıkan Fransa ile dış politikada ABD’nin kuyruğuna takılan Fransa’nın İsrail ve Filistin politikaları aynı olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya dengeleri bu saflaşma çerçevesinde oluşmuştur. Bir tarafta ABD’nin başını çektiği hegemonyacı saldırgan emperyalist kamp diğer tarafta mazlumlar dünyası. Bunun bugünkü somut ifadesi: Kan ve zulümle dolu emperyalist Atlantik kampı ve barışçı paylaşımcı Avrasya kampı.

İSRAİL DESTEKÇİSİ SOSYAL DEMOKRATLAR

Fransa’yı 1947’de Sosyalist Partili Paul Ramadier ve 1956’da Guy Mollet başkanlığında hükümetler yönetti. Ünlü Sosyal Demokrat François Mitterrand bu hükümetlerde 1954’de İçişleri Bakını, 1956’da Adalet Bakanlığı görevindeydi. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarını içeren bu dönemde yaşanan tüm olaylarda Sosyal Demokrat Sosyalist Parti’nin izi vardır: Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşının bastırılması, İsrail devletinin kurulması, Süveyş Kanalı krizinde İsrail’in yanında İngiltere ile birlikte Mısır’a saldırı, İsrail’in nükleer silaha sahip olmasında verdikleri destekler ve Fransa’nın ABD’nin gladyo örgütlenmesiyle birlikte NATO’ya girilmesi. Bütün bu olaylarda Fransız sosyal demokratları baş aktör durumundaydı. Sosyal demokratlar IV. Cumhuriyet döneminde Fransa’nın kaderini ABD’ye teslim etmişlerdi. Kasım 1947'de Fransa, Filistin'in biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki ülkeye bölünmesini öngören 181 sayılı Birleşmiş Milletler kararına olumlu oy verdi. BM kararından 6 ay sonra İsrail bağımsızlığını ilan etti ve sosyal demokratların iktidarda olduğu Fransa da bunu bir yıl sonra tanıdı. Dönemin İsrail Savunma Bakanlığı Silahlanma Müdürü Simon Perez Paris Başbakan Mollet’nin yakın dostuydu. Mollet’nin, iktidara geldikten sonra Perez’e Başbakanlık da bir büro tahsis ettiği iddia edilir.

DE GAULLE’DEN CHIRAC’A İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜME DESTEK

Bu süreç içerisinde Fransa’nın sömürgeci emperyalist tarihinde açılmış bir de Gaulle parantezi vardır. Fransa Soğuk Savaş döneminde de Gaulle ile birlikte ABD emperyalizmiyle yollarını ayırmış, NATO’nun askeri kanadından ayrılmış, ABD ve NATO askerlerinin ülkesinden kovmuştur. ABD ve SSCB kampları dışında Bağlantısızlar Hareketi ülkelerine daha yakın bir çizgide, bağımsız bir dış politika izlemiştir. De Gaulle 1964 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımış ve aynı yıl Latin Amerika’yı ziyaret etmiş, 1966 yılında gerçekleştirdiği Asya gezisinde, Kamboçya’nın Başkenti Phnom-Penh’de yaptığı açıklamada ABD’nin Vietnam politikasını eleştirmiştir. Ardından Moskova’ya geçerek Brejnev ile görüşmüştür. 1962 yılında Cezayir’in bağımsızlığının tescillendiği Evian Anlaşması'nın ardından General de Gaulle, Fransa-İsrail ilişkilerinin altın çağı olarak adlandırılan dönemde Dördüncü Cumhuriyet tarafından şımartılan İsrail'den uzaklaştı. 1967'de Altı Gün Savaşı'nın arifesinde De Gaulle şu uyarıda bulundu: “İsrail'e saldırılırsa, yok edilmesine izin vermeyeceğiz, ancak saldırırsanız, girişiminizi kınayacağız”. Buna rağmen İsrail saldırılara başladı ve Filistin topraklarını işgal etti. Bunun üzerine General, İsrail’e silah satışına ambargo koydu ve Bakanlar Kurulu İsrail'in çatışmaları başlatmasını kınayan bir bildiri yayınladı. Ve son olarak Fransa'nın 22 Kasım'da BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in Filistin topraklarındaki askeri işgaline son vermesini isteyen 242 sayılı kararını destekledi. Kasım 1967'deki ünlü basın toplantısında “Şimdi (İsrail) ele geçirdiği topraklarda, baskı ve sürgünler olmaksızın devam edemeyecek bir işgal örgütlüyor ve buna karşı direniş var, o da bunu terörizm olarak tanımlıyor” diyerek geleceğe yönelik bir öngörüde bulunuyordu. Basın toplantısında İsraillilerin tepkisini çekecek şu açıklamayı yapıyordu: “Hatta bazıları, o zamana kadar dağılmış, ancak her zaman oldukları gibi kalmış olan Yahudilerin, yani seçkin, kendine güvenen ve otoriter bir halk olmalarından korkuyordu”.

Bu açıklama üzerine İsrail kamuoyu de Gaulle'ü antisemitizmle suçlayacak kadar ileri gitti.

DE GAULLE’DEN SONRA

De Gaulle’den sonra Georges Pompidou ve ardından Valéry Giscard d'Estaing Filistin gerçeğini diplomatik olarak tanıma yoluna gittiler. Yine Giscard d'Estaing döneminde Fransa, 1980 Venedik Konferansı'nda Filistinlilerin “İsrail'in yanı sıra bir Filistin devletinde kendi kaderini tayin etme” hakkını ilan etmesi için Avrupa'yı zorladı. 1981’de cumhurbaşkanı seçilen Mitterrand, Fransa’nın sol seçmenlerinin desteğini almıştı. 1982’de İsrail'i ziyaret eden ilk Fransız devlet başkanı oldu. Bir “İsrail dostu” olan François Mitterrand, 1950'lerde Fransız sosyal demokrasisinin İsrail yanlısı geleneğini miras olarak sürdürüyordu. 1981 seçimlerine tüm sol partileri ve grupları birleştirerek girmeyi hedefleyen Mitterrand Filistin politikasını yumuşatmaya başladı. 1974'te Yaser Arafat ile görüştü. Mayıs 1989'da Yaser Arafat'ı Paris’te ağırlayan ilk Batılı devlet başkanı oldu. Diplomat ve tarihçi Jean-Pierre Filiu Mitterrand’ı “İsrail'e olan dostluğundan dolayı kendini Filistin'e adayan” bir Cumhurbaşkanı olarak değerlendirmişti. De Gaulle geleneğinin son temsilcisi Jacques Chirac, Fransa’nın iki devletli Filistin politikasını devam ettirdi. 1996'da Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde İsrailli bir güvenlik görevlileriyle girdiği münakaşa onu Arap dünyasında meşhur etmişti. Öyle ki 2007 yılında Ramallah'ta bir caddeye “Jack-Chirac” adı verildi. Chirac 2003 Körfez savaşında ABD işgaline de karşı çıkmıştı. 2007’de cumhurbaşkanı seçilen Nicolas Sarkozy ABD’nin kuyruğuna takılarak, iki devletli çözüm geleneksel Filistin politikasını söylemde devam ettirmekle birlikte pratikte terk etti. Daha sonra Hollande ve bugün Macron, Sarkozy’nin çizgisini devam ettiriyor.

İsrail Filistin ABD