08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Disney+’in yaptıkları...

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen günlerde Disney+ dijital yayın platformunun Atatürk dizisini iptal etmesi, ardından bir dizi tartışmaların çıkmasına neden oldu. Herkes konuyu kendi durduğu yerden görme ve yorumla kolaylığına düşünce, giderek ana konu ya da konunun öznesi göz ardı edilip, onun dışındaki kimi geleneksel tartışmaların fitilini ateşledi.

Aslında sözü edilen kuruluşun bu yasağı, kendi içinde kırılganlıkları ve de ayrışmaları olan toplumumuzda bir ödeşmenin/hesaplaşmanın meselesi olup çıktı…

Bir grup, bu dizinin kaldırılmasını klasik dış güçler alışkanlığından hareket ederek Ermeni diasporasına mal ederken, bir diğerleri ise temelde Disney+’in öteden beri Türk dizilerine karşı aldığı tavrın bir uzantısı olarak yorumlama kolaylığına sığındı. Elbette ki her iki görüşün de olaya yaklaşımlarının yanlış olduğunu söylemek mümkün değil. Ermeni diasporasının bu tür olaylarda ne denli sonuç alacak hamleler yaparak sözde iddialarını destekleme hevesini ve inadını taşıdıklarını bilmeyen yok. Bu tür hassas konuları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan asla vazgeçmiyorlar. Diğer taraftan Disney+, yerli dizilere karşı bu tür kısıtlamalarını – daha açıkçası sansürünü- ilk kez yapmıyor. Daha önce de Şahan Gökbakar’ın “Recep İvedik” serisi ve  Gülse Birsel’in “Yılbaşı Gecesi” ile Ata Demirel’in “Bursa Bülbülü” filmlerinde de benzer sorunlar yaşanmıştı.

Olayın tartışılan bir diğer yüzü de, bu engellemenin, Atatürk’ü, bir çeşit “en çok kim seviyor” gibisinden tartışma zemini üzerine oturtulmak istenmesi ya da kimi çevrelerin bunu fırsat bilerek ortaya çıkan durumu bu zemine kaydırma kurnazlığını göstermesidir. Bu alandaki tartışmanın en şaşırtıcı yönü de, Atatürk sevgisi konusunda öteden beri farklı görüşleri olan grupların, bu saf değiştirir gibi yayıp birbirlerini suçlamalarıdır.

Türk dizilerin Disney+’in arzuladığı gibi izlenmeyip tecimsel açıdan başarısız oldukları, ya da sözü edilen şirketin Türkiye’deki durumunun ekonomik açıdan pek parlak olmadığı da yine bu kısıtlamanın ardından yapılan tartışmalar arasında yer alıyor.

Bir film... Bir sansür... Ve ardından oldukça kırılganlık üzerinde sörf yapmaya gayret eden memleketimin insanlarının akıl almaz tartışmaları... Tartışmalar o kadar hararetli, o kadar sert ve rencide edici ki, neredeyse olaya neden olan şirket ileride en masum olanı...

Aslında bu olayın kökeni biraz gerilere gider... Özal döneminde Yabancı Sermaye Yasası’nda yapılan değişiklikle yabancı şirketlere Türkiye’de gösterim, işletme ve dağıtım olanaklarının tanınması, ardından “majör” denilen dev ABD şirketlerinin ülkemize gelip tekel kurarak haksız rekabet sonucu ulusal sinemamızı çökertmesi aslında yaşadığımız bu durumun ana nedenidir. Dün majörler ne yaptı ve de yapıyorsa, bugün de dijital platformlar aynı buyurganlığı ulusal sinemayı adeta yönlendirerek ortaya koyuyor. Bugün, Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde Türkiye’deki dağıtımın yarıdan fazlasını elinde tutup, en merkezi yerdeki işletmelere sahip olan yabancı şirketin izni, onayı hadi açıkça söyleyelim keyfi olmadan HİÇBİR TÜRK FİLMİ merkezi sinemalarda gösterime giremez. Ya da gösterime girmesi mümkün değildir.

Bu durumu, Türkiye’de sinemayla ilgilenen herkes; yönetmenler, yapımcılar, oyuncular, mesleki kuruluşlar, vakıf, dernek ve sendikalar... Hepsi, ama hepsi bilirler...

Bilirler ama seslerini de bir türlü çıkaramazlar... Bir zamanlar sömestr tatilindeki haftaları kapatmak için Güney Kore’nin yolunu aşındıranlar, üç kuruş fazla kazanmak için filmlerini sinemalardan önce bu platformlarda vizyona sokma kurnazlığını büyük bir pişkinlikle yapanlar, bu tür platformların kapılarında kuyruğa girenler, onca gencin onca emek vererek yaptıkları filmleri ve umutları yalnızca festivallerin insafına tutsak edenler, böylesine durum karşısında çıt bile çıkarmayan sinemadaki mesleki kuruluşlar, tanrı aşkına, böylesine bir olay karşısında söyleyecek tek bir sözünüz yok mu? 

Onun için kimse durumu gerçek nedeninden soyutlayarak Atatürk sevgisinin ardına gizlenip yanlış yerlere boşuna atış yapmasın...

Hedef karşımızda değil... İçimizde...