28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

FETÖ ile mücadele takatsizliği

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Vatan Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı’nın Şırnak Üniversitesi’ndeki FETÖ örgütlenmesine ilişkin ortaya koyduğu gerçekler, kamu kurumlarına sızmış terör hücresinden değil, yerel iktidar mücadelesinde mevzi başarılar kazanmış bir güç odağından bahsettiğimizi gösteriyor. Kendi aralarındaki yazışmalara bakılırsa, YÖK gibi merkezi devlet organlarında da tahkimatları bulunmaktadır.

Öyle görünüyor ki, Erdoğan yönetimi FETÖ ile mücadelede esas tehdidi terör örgütü tespiti ve milli güvenlik boyutundan değil, kendi iktidarına doğrudan zarar verip vermeme boyutundan ele alıyor. Bugüne kadar ordu ve polis içindeki FETÖ örgütlenmesi, yarattığı darbe tehlikesi nedeniyle AK Parti iktidarını ortadan kaldırma tehdidi içerdiğinden mücadele oraya odaklandı. Üniversitelerdeki FETÖ örgütlenmesi şimdilik bir iktidar değişikliği yaratma yeteneği taşımadığı için, terör örgütü kapsamında olsa bile, görmezden geliniyor.

AK Parti içinde FETÖ ile mücadelenin gevşetilmemesini isteyen samimi bir kesim bulunuyor. Bunlar esas olarak mücadelenin ucunun şöyle ya da böyle kendisine dokunmayacağından emin olanlar. Bir de diğerleri var: Renklenmiş kriptoların yanı sıra FETÖ geçmişi olan, eski iş ortaklıkları, akrabalıklar, siyasi kader birlikleri vb. biçimlerde şu ya da bu biçimde bağlantıları olan veya örgütün bildiği açıkları olanlar… Bu ikinci kesim AK Parti’nin FETÖ ile mücadeledeki sosyolojik sınır çizgisini temsil ediyor.

Öte yandan hükümetin kadro politikasında en başından beri ciddi bir sakatlık olduğunu tespit etmek gerek. Cumhur İttifakı’nın gereği olarak milliyetçi kadrolara açılan sınırlı bir alan dışında, patronaj ilişkilerini bütünüyle liyakat dışı bir ideolojik körlük ölçütü ile yürütüyor. “Bizden” olan ile olmayan arasındaki ayrım, şematik bazı dindarlık ölçütleri ile kuruluyor. Bu atmosfer FETÖ’nün kendisini başka cemaatler üzerinden sunmasına ve bir şekilde sureti haktan görünerek kadrolaşma sırasında tercih edilebilir hale gelmesine izin veriyor. Bu durum AK Parti’nin FETÖ ile mücadelede kendi ideolojik ve örgütsel sınırlarına dayandığını veya çok yaklaştığını gösteriyor.

AK Parti’nin sorunu düşmanın kim olduğunu bilmemesi değil, dostunun kim olduğunu ayırt edememesi… Hırsız olanla olmayanı ayırt etmek için kimin takım elbise giydiğine bakıyor. FETÖ’nün tırnaklarını geçirip tutunduğu boşluk, bu siyasal akıl zaafının sonucu. FETÖ’cülere bir bakın bakalım, içinde “imansız” gibi duran kimse var mı! Bu kadar dar bir kadrolaşma kafasıyla sadece dün FETÖ’cüyken bugün Süleymancı, İlim Yaymacı, Hak-yolcu vb. haline dönüşmüş olanı ayırt edememekle kalmazsınız, Türk toplumunun liyakat sahibi insan kaynağını da bir kalemde harcarsınız. Türk toplumunun insan kaynağına yönelik bu çarpık tekelci partizan bakışın, yükseköğrenim çağındaki gençlerin gelecek umutlarını nasıl yok ettiği ayrı bir tartışmanın konusu…

Dışarıdan bakıldığında, 2015’te PKK ile yeniden silahlı mücadelenin başlaması ve 15 Temmuz’dan sonra FETÖ tasfiyeleri sürecinde, hükümeti cesaretlendirmek, teşvik etmek, daha kararlı hareket etmesi için yardımcı olmak, yapılabilecek en doğru işti. İktidara antiemperyalist bir programı uygulamak üzere gelmemiş, neoliberalizme karşı seçeneği olmayan, Türk Devrimi’nin mirasına karşı seçici bir hüsnü kabul gösteren bu partinin önündeki en büyük sorun, yapmak zorunda kaldıklarını planlı, tutarlı, bütünsel ve iyi gerekçelendirilmiş bir zemine oturtmayı başaramayacak olmasıydı. Bu yıllarda pratik ihtiyaç ve görevler ön plana çıktığı için daha büyük ve esas sorun bir süreliğine gölgede kalır gibi oldu. Hatta bu pratik ihtiyaçlar AK Parti hükümetini, Mavi Vatan gibi somut bazı milli politikalar izleme, Türk Devrimi’ni daha kuşatıcı bir açıdan kavrama gibi konularda geliştirdi.

Ancak gelinen noktada FETÖ takatsizliğinin, sıcak para arayışının, NATO’nun genişlemesinde gösterilen tavizkar tutumun gösterdiği üzere, AK Parti dönüp dolaşıp o esas sorunla yani ideolojik zaaflarıyla yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Nitekim hükümetin sonunu getirecek olan da, batıcı muhalefetin başarısından çok AK Parti’nin kendi sınırlarına dayanması olacak gibi duruyor.

FETÖ Şırnak Üniversitesi Vatan Partisi