29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fransa’da sistemin iflası ve yeni halk hareketi

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

ABD’nin başını çektiği küreselleşmenin dayattığı, neoliberal politikaların yol açtığı ekonomik krize 2017 yılında Macron’un iktidara geldiği şartların yol açtığı siyasal kriz eklenmişti. Neydi bu siyasal kriz? Küreselleşmenin iflas ettiği dönemde, bu sistemin geleneksel sağ ve sol partilerinin tükendiği, halkın bu partilere güveninin yok olduğu şartların ortaya çıkardığı siyasal kriz.

Sistemin bu krize ürettiği çare Rothschild’in Bankacısı Emanuelle Macron’un sahneye sürülmesiydi. Öyleki sistemin sol ayağı sosyal demokratların ve sağ ayağı muhafazakâr-liberal partilerinin önemli kadrolarının desteği ile Fransa’nın başına getirildi. Fakat Macron da sistemi krizden çıkaracak bir programa sahip değildi. Hatta daha kararlı bir şekilde neoliberal politikaları savunuyordu.

SİSTEMİN YUMUŞAK KARNI EMEKLİLİK ŞARTLARI

Tıkanan kapitalist-emperyalist sistemde işsizlik, hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi elbette önemli sorunlardır. Ama son 30 yılın en önemli sorunu emeklilik şartları. Zor şartlar altında çalışan ve sistem tarafından iliğine kadar sömürülen emekçiler çalıştığı sürece emeklilik primlerini 40-45 yıl boyunca ödemektedir. Sistem, emeklilik yaşı gelen bu çalışanları artık yük olarak görmektedir. Yaşam süresinin uzamasıyla bu yükün arttığı da açıktır. Dolayısıyla sistem emeklilerinin maaşlarını ödemekte zorlandığı tezini savunmaktadır.

Fransa’nın 29 milyon çalışanı ve 17 milyon emeklisi var. 2030 yılında emekli sayısının 3 milyon artarak 20 milyonu bulacağı öngörülürken, çalışanların sayısının sadece 1 milyon artarak 30 milyon olacağı hesap ediliyor.

2000 yılında 3 çalışanın emeklilik primleriyle 1 emeklinin, 2020’de 2 çalışanının primiyle 1 emeklinin maaşı ödeniyordu. 2040’ta bu oranın 1,5’a 1 olacağı hesaplanıyor. Korku buradan kaynaklanıyor. Tıkanan emeklilik sistemine çare hep çalışma süresini artırma ve yükü emekçinin üzerine yıkmak oldu. 2010 yılında Nicolas Sarkozy erken emeklilik yaşını 60’dan 62’ye, tam maaş emeklilik yaşını da 65’den 67’ye çıkarmıştı.

MACRON’UN ÖNCELİĞİ EMEKLİLİK REFORMU

2017’de cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron yeni bir “emekli reformu”nu gündeme getirdi. Erken emekli yaşını 65’e çıkarmak istiyordu. Ama Sarı Yelekliler Halk Hareketinin direnişiyle karşılaştı. Hükümet büyük darbe aldı ve Kovid 19 salgınıyla yasa tasarısı geri çekildi.

Macron 2022’de yeniden seçildiğinde emekli reformunu yeniden gündemine aldı. 10 Ocak 2023’de tasarı Meclis’e getirildi. Tasarıya karşı tüm çalışanların sendikaları sokağa çıktı, grevler başladı.

O hafta bu köşeden şu değerlendirmeyi yapmıştım: “Hükümetin Reformu Meclis’te geçirecek bir çoğunluğu yok. Meclis’te muhalefet, sokakta işçi sendikaları direniyor. Macron’un azınlık hükümeti ancak Sarkozy’nin partisi Cumhuriyetçilerin desteğini alırsa tasarıyı Meclis’ten geçirebilir. Alamazsa Anayasanın hükümete verdiği yetkiyle 49-3 maddesine dayanarak tasarıyı Meclis’e sunmadan geçirmeyi planlıyor. Muhalefet ancak gensoruyla hükümeti düşürerek bunu önleyebilir. Macron ise bu durumda Meclis’i fesh etme tehdidini savuruyor.

“Salgın ve enerji krizi öncesi durumla bugünü karşılaştırdığımızda çalışanların ve emeklilerin durumu çok daha kötü. Önümüzdeki dönemde Sarı Yelekliler Hareketinden daha güçlü ve örgütlü bir kalkışmanın olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz”.

MACRON YALNIZ, HÜKÜMETİN GELECEĞİ BELİRSİZ

Geçen perşembe günü iki ay önce yaptığım değerlendirmenin aynısı gerçekleşti. Macron’un emriyle hükümet emeklilik yasa tasarısını Meclis’in oyuna sunmadan Anayasanın kendilerine verdiği yetkiyle 49-3 maddesine dayanarak tasarıyı onaylamış oldular.

Fransız halkının yüzde 71’i yasa tasarısına karşı. Hükümet Meclis’te de çoğunluğa sahip değil. Yine Anayasa’nın bu maddesine göre gensoru gündeme geldi. Bugün Fransız Meclisi gensoruyu görüşecek. Kabul edilirse hükümet düşecek, edilmezse Macron yeni bir hükümet kuracak. Ayrıca yasanın Anayasa Konseyi’ne götürülmesi ve/veya 9 ay içinde seçmen sayısının onda biri (4,5 milyon) kadar imza toplanarak referanduma gidilmesi kartları da masada.

HALK HAREKETİNDE YENİ DALGA

Hükümetin attığı bu adım Fransa’yı ayağa kaldırdı. Tasarının Meclis’te görüşüldüğü 2 ay boyunca Sendikaların önderliğinde mücadele yürütülüyordu. Geçen perşembeden bu yana eylemler halk hareketine dönüştü. Fransa’nın dört bir yanında halk ayağa kalktı. Sendikalar başta ulaşım ve enerji olmak üzere birçok sektörde grev ilan etti.

Sarı Yelekliler Hareketi de böyle başlamıştı. Enerji krizinin yol açtığı pahalılık ve alım gücünün düşmesiyle halk zaten patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Hükümetin bu kararıyla bombanın pimi çekildi.

Artık Macron’un ve hükümetin geleceği halk hareketinin nasıl gelişeceğine bağlı.