30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuramdan Hikmete Şiirsel Hüküm 1: Maddenin hakkı, Ruhun hukuku!

Hüseyin Haydar

Hüseyin Haydar

Gazete Yazarı

A+ A-

Kişi bile söz demini

Demeye sözün kemini

Bu cihan Cehennemini

Sekiz uçmak ede bir söz

                Yunus Emre

>İnsanın dünyayı kavrama çabası, düşüncenin uzun evriminden geçerek Marksizm’le en olgun aşamasını gerçekleştirdi. Marksist felsefenin ışığında ortaya konulan toplumsal mücadeleler sonucu insanlık büyük zafer kazandı. İdealizm temelli diyalektik düşünce Heraklitos’tan al da Spinoza’lara, Kant’lardan, Hegel’lerden, Feuerbach’lardan geçerek Marksizm’le maddeci doğasına kavuştu. Doğayı ve toplumu kavramada Diyalektik Materyalizm ile Tarihsel Materyalist yöntem aşama aşama gerileyen idealizmin binlerce yıllık saltanatına son verdi. Bu süreçte şiddetli çatışmalar oldu ve çoğu zaman da ne yazık ki, Marksizm kaba biçimlere bürünerek, düşünsel boyutta idealizmin gelişmeye sağlayacağı bazı kazanımlara hayat hakkı tanınmadı. Bu katılık sonradan toplumsal geri kaymalara yol açtı.

>Asya Çağı dediğimiz 21. Yüzyıl devrimlerinin karakteri de bu katılıkta ısrar etmeyecek deneyimin içinde oluşmaktadır. Kaçınılmaz olarak devrimsel öngörüler, gerek kuramın uygulamasından gelen zengin deneyimleri kullanarak ve gerekse zıtlaşmış felsefi çatışmaları pratiğin zaferi yolunda yinelemeyerek, uzlaşmanın zorunluluğuyla yüzleşecektir. Madde’den yansıyan düşünce, yapma iradesini sağlarken mücadeleye mânevi değerlerin hükmünü de katarak Asya uygarlığının eylem kılavuzu niteliği kazanacaktır. Bu tarihsel yaratıcı süreçte söz ve anlam birikimi, üst evrelerde dönüşüp bilgelikler, hikmetler boyutuyla insanlığın kalıcı erdemlerini beslemeye devam edecektir.

>>KURALLARDAN KURAMLARA

> Öncelikle, devrimsel süreçlerde ihtiyaç duyulan kuramsal yapılanmanın nasıl gerçekleştiğine bakmak gerekir. “Kuram” Türkçenin “kur” kökünden türetilmiş. Çok sağlam. “Kur” kökünün derin anlam katmanlarını birlikte içermektedir. Kuram, duyular yoluyla bilinen ve kavranandan, bilenemeyen, fakat insanın gelişmiş “sezgi” yeteneğiyle kavranabilen alanlara kadar uzanır. Kuram kökünde bilinen, gözlemlenenden hareketle bilinemeyip de (kıyaslamacı) sezgisel yolla önerilen “anlam kapsamları”, birlikte iknâ ediş gücünü yaratır.

>İşte gelişmenin, ilerlemenin yolunu açan bu gizemli yapıdır. Bu yolla kurallar oluşur, kurallardan kuramlara ve oradan da dayanıklı (hikmetlere) bilgeliklere varılır. Dile gelip bilince çıkınca insan eylemleri üzerinde yönlendirici etki yaratır. Algılanabilir, müdahale edilebilir çevrenin, ortamın ötesinde özgün bir konuma sahiptir ve böylelikle insan zihnindeki yüce, ilahi, tanrısal çağrışımları da taşımaktadır.

>>KURALLAR HER ZAMAN ÖNDE GİTMEZ

>Bir de “Kural” kavramı var. Kuralların zorlaması kuramları ortaya çıkarır. Kuram tam olarak bir genellemedir. Sanatta, bilimde, kişisel ya da toplumsal eylemde, iş süreçlerinde ve bütün somut davranışların bütününde hareketi doğru olana yönlendiren, genel anlamda soyut yol gösterici evrensel ilkeler bütünüdür. Bu bütünlüğün içinde özel ve somut görev yüklenen kavram ise “Kural”dır. “Kural” özeldir! İşyeri kurallarından futbol kurallarına, Savaş kurallarından Korona virüsten korunma kuralları kadar sonsuz bir alanda ortaya çıkarlar.

>Ancak kuralların insanlık tarihinde kalıcılaşmış, kişisel ya da toplumsal hareket içinde benimsenip uygulamaya konulmuş ya da uyulması gereken, bir bakıma yasa haline getirilmiş, zorunlu kılınmış evrensel boyutlarını da düşünmeliyiz. Örneğin: “Silahını önce çeken hayatta kalır!” Doğru kural. Eğer silahınız dolu ise! Fakat bazen işlemeyebilir. Yok, eğer silah boş ise, bu kural tersine işler. Buradan yeni bir kuralı bir sav sözle dile getirebiliriz: “Erken çekilen boş silah ölüm getirir!” Yani krallar da, kurallar da her zaman önde gitmez. Demek ki önce silahına değil aklına güveneceksin. Son hükmü aklın niteliği veriyor. Kuramın ortaya çıktığı yer burasıdır.

>>ELDEKİ KURAM, SAHADAKİ EYLEME UYMAZ

>Halkımızın söylediği gibi söylersek: “Evdeki hesap çarşıya uymaz.” Bu sözün, basit bir çarşı pazar alışverişinin ilginç çelişkisini, şaşırtıcılığını ortaya koymak için söylenmediği açık. Toplumların yaşadığı benzersiz deneylerden çıkan sonuçlar bazen bir deyim, bir atasözü, türkü sözü, bazen bir fıkra, bilmece bulmaca olarak ortaya çıkarken, bunların tümünün yardımıyla da somut kurallar, soyut kuramlarla birlikte oluşur, iş görür. 

> Çoğu zaman eldeki kuramın sahadaki eyleme uymadığı görülecektir. Hele de devrimci süreçlerde. Türk, Rus, Çin vb. devrimler bunun sayısız örnekleriyle doludur. Öyle anlar olmuştur ki en katı Marksist kuramlar bile yaşanan gerçeğin zorladığı yönde değişime, başkalaşıma uğratılarak yokuşlar çıkılmış, engeller aşılmıştır. Devrimci savaşlara dayalı mücadele de kendi özgün gerçeğine uygun kuramsal örgüsünü yaratarak başarıya ulaşmıştır. Bu yolla, toplumsal mücadele tarihi yeni kuramsal zenginlikler kazanmıştır. Devrimlerde zaferin sırrı da burada gizlidir. Taklitçiliğe dönüşen “kuram fetişizmi” ise felaket getirir. Getirmiştir de. Atatürk şöyle diyor: “Taklitçilik fenadır, hele devrimcilikte!”

>>MADDENİN HAKKI, RUHUN HUKUKU

>Yunus Emre’nin “Bu cihan Cehennemini / Sekiz uçmak ede bir söz!” öğüdü, tam da maddenin ruhuna kavuşmuş halidir ve canlıdır. Aynı şekilde Dedem Korkut’un “Er, malına kıymayınca nam salmaz!” bilgeliği de aynı diyalektik içinde hayat buluşuyor. (Bugün Görev Vakfının, Ulusal Kanal ve Aydınlık binası için yürüttüğü bağış kampanyasına katılımlar bu erdemli sözün gücünü akla getiriyor.) Bunlar, insana aklın yolunu gösteren, doğru eylemi kavramasına yardım eden ve eylemciyi yanılgılardan kurtaran, insanının ortak deneylerinden binlerce yılda oluşmuş kavramlardır. Kuramların, bu süzülmüş önermelerinin bazıları öylesine karşı konulmazlık kazanır ki onlara “Hikmetler” ya da “Bilgelikler” deriz.  Bu da maddenin somut özünden “Haklı olarak” ortaya çıkan (tecelli eden) ve ruhun Hukukuyla pişip, beslenip şiirin Hükmüne uzanan yetkinleşme yolunun kendisidir. Böylece, Şiirsel Hüküm, bilimde, sezgide bilgeliği, başka bir deyişle ilimde irfanda hikmeti kavrayan diyalektik bütünlük içinde toplumsal gelişmenin iç dinamiğini harekete geçirir.

Haftaya “Sözün gücü, maddi büyücü!” bölümü ile devam edecek.