20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Merkez Bankası bağımsız olabilir mi?

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

TCMB’nin son iki ayda arka arkaya yaptığı faiz indirimlerinin ardından Türk lirası yüzde 20 civarında değer kaybetti. Geçen hafta içinde ‘psikolojik seviye’ olarak nitelendirilen 10’un üstünde işlem görmeye başlayan dolar/TL kuru ‘biz demiştik’ korosunu harekete geçirdi. Türkiye’nin ‘gidişatı’ndan memnun olmayanlar sosyal medyada müstehzi mesajlarla bu fırsatı değerlendirdiler. Bir kısım Atlantikçi ekonomist ise bildiğimiz neoliberal ezberleri aynı repliklerle tekrar ettiler, diğer bir kısmı ise iyi bahisçilikleriyle övünerek bir sonraki bahisleri açtılar. Atlantikçi ekonomistlerin malum ezberleri olan ve sık sık ileri sürdükleri ‘Merkez Bankası bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, serbest piyasa’ kavramları ortalığa yeniden dökülmeye başladı. Ne yazık ki hızla yükselen enflasyon ve TCMB’nin faiz indiriminde ısrar etmesi ile yükselen dolar/TL kuru bu söylemlerin daha rahat ifade edilmesine ve popülerleşmesine zemin hazırlıyor.

MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI TEZİNİN TARİHÇESİ

Neoliberal Atlantikçilerin dillerinden düşürmedikleri ‘Merkez Bankası bağımsızlığı’ ezberini AMB’nin (Avrupa Merkez Bankası) 2020 yılında konu ile ilgili hazırladığı araştırma raporunun ışığında değerlendirelim. Rapor, merkez bankası bağımsızlığı kavramının tarihçesi ile başlamış. Söz konusu tez 1970’lerin sonundan itibaren gündeme geldi ve hem gelişmiş ülkelerde hem de IMF dayatmasıyla gelişen ülkelerde uygulanmaya başladı. Enflasyon hedeflemesi yaparak ve merkez bankalarını ekonominin merkezine oturtarak tüm ekonomik sorunları çözeceğini iddia eden neoliberal tezlerin uygulanmaya başlaması ile birlikte kapitalizm büyük oranda dönüşüm geçirdi. Reel sektörün üretim sürecinde sürekli olarak düşen karlılık ve verimlik sorunuyla yüz yüze kalan sistem finansallaşarak krizini finans sektörüne aktardı. Aşırı finansallaşma varlık balonları yarattı, yeni krizlere yol açtı ve neoliberallerin iddiasının aksine ekonomik sorunların çözümünde başarılı olamadı.

TEZİN BİLİMSEL ALTYAPISI YOK

Tezin teorik altyapısına bakıldığında para politikaları uygulayarak işsizliğin ‘optimum’ seviyede, enflasyonun düşük seviyelerde tutulması vardır; kökenleri 1977 yılında Kodland ve Prescott’un geliştirdiği hipoteze dayanır. Bununla birlikte enflasyon oranı ile merkez bankası bağımsızlığı arasındaki ilişki konusunda ekonometrik modellemelere dayanan sayısız deneysel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bazılarını AMB’nin raporunda görüyoruz.

Merkez bankası bağımsızlığı endeksleri oluşturulması tamamen ‘ad hoc’ (genel teoriye aykırı ve bir amaca özel) bir uygulamadır. Endekslerin oluşturulmasında kullanılan iki temel kavram olan yasal bağımsızlık ile fiili bağımsızlık birbirinden farklıdır. İlki merkez bankası faaliyetlerini düzenleyen yasanın konusuyken diğeri hükümetle yapılan gayri resmi anlaşmalarla bankanın iktisadi analiz gücüyle hatta banka başkanının kişiliğiyle alakalıdır. Fakat fiili bağımsızlığı yazıya dökmek neredeyse imkânsızdır. Bağımsızlık için kesin bir formül sunamayan deneysel çalışmalar fiili ve yasal bağımsızlığı tatmin edici olmaktan son derece uzak bazı temsili göstergelerle kavramaya çalışırlar. Örneğin banka başkanlarının değişme sıklığı ya da başkanların fiili görev süresi oranı gibi. Bağımsızlık endeksleri oluştururken deneysel yazında karşılaşılan güçlükler merkez bankası faaliyetlerini analiz ederken bağımsızlık kavramını kullanmanın ne kadar yersiz olduğuna işaret ederler. Merkez bankası mesleki hatta kişisel ilişkilerden oluşan yoğun bir ilişkiler ağı aracılığıyla para piyasası oyuncularıyla temas kurar (özellikle gelişmiş ülke merkez bankalarında). Büyük sermaye sahiplerinin tüm kategorileriyle, hükümetle ve diğer ekonomi bürokrasisi ile gerek kurumsal gerekse kişisel ilişkilerde bunların etkilerine açık olmaktan kaçınılamaz. Çünkü kredi arzı ve bankanın elinde tuttuğu rezervler doğrudan doğruya bu kesimlerle bağlantı içindedir. Uluslararası rezervi elinde tutan kurum, milli burjuvazinin uluslararası menfaatlerini etkileyecek para politikası kararları alırken bağımsız davranamaz.

AMB RAPORU TCMB’NİN BAĞIMSIZ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR

İşin teorik tarafını bir kenara bırakıp pratiğe dönelim. AMB’nin raporunda merkez bankası bağımsızlığını ölçen endeksin değişkenleri ve iki önemli deneysel çalışma mevcut. Önce G20 ülkeleri merkez bankalarının bağımsızlıklarını ölçen grafiğe bakalım. 2 numaralı grafik 2016 yılında hazırlanmış. 0’dan 1’e değişen ölçekte bağımsızlık ölçülmüş; yani 0’a yakın olanlar hükümete daha bağımlı, 1’e yakın olanlar bağımsızlar. Endekse baktığımızda sanılanın aksine batıda bulunan merkez bankalarının çoğunun TCMB’den çok daha fazla bağımlı olduğunu görüyoruz. Örneğin ABD’nin puanı 0,51, İngiltere’nin 0,58, Kanada’nın 0,47. Batı ülkelerinde en bağımsız merkez bankası 0,86 ile AMB’dir. Türkiye’nin puanı ise sanılanın aksine 0,80 ile oldukça bağımsız bir statüde yer alıyor. Yani, Türkiye tüm batı ülkelerinden (AB hariç) çok daha bağımsız bir merkez bankasına sahip durumdadır!

6 numaralı grafikte ise enflasyon ile merkez bankası bağımsızlığı ilişkisine dayanan bir endeks var. Grafikte enflasyon ile merkez bankası bağımsızlığı arasında bir korelasyon çıkmamış. Yani merkez bankasının bağımsız olması demek enflasyonun kesin olarak kontrol edilebileceği anlamına gelmiyor.

TCMB MİLLİ EKONOMİ POLİTİKALARININ BİR PARÇASIDIR

Sonuç olarak ortaya çıkan tablo şudur; merkez bankası bağımsızlığı tezi kendi içinde tutarlı değildir ve pratikte çoktan çürütülmüştür. Gelişmiş ülkelerde merkez bankası politikaları ve bağımsızlığı tartışmaları büyük sermayenin kendi içindeki çelişkilerin yansımasını gösterir. Fakat gelişen ülkelerde durum farklıdır. Bu ülkelerde merkez bankasının bağımsızlığı tezi 1980’lerden itibaren IMF tarafından dayatılan milli ekonomileri tahrip eden ve dışa bağımlılığı artıran politikanın bir parçasıdır. Ve Türkiye’de yaşanan pratik bunu somut olarak bize göstermiştir. Dolayısıyla gelişen ülkelerde merkez bankasının statüsü bir milli egemenlik konusudur. Öncelik para politikalarının doğru uygulanıp uygulanmamasında değil milli egemenliğin korunup korunmamasındadır. Nitekim bugün Türkiye’de merkez bankası bağımsızlığı tezini savunanların büyük çoğunluğu neoliberal IMF politikalarının yeniden uygulanmasını açık veya utangaç bir şekilde destekliyorlar. Bu teze karşı çıkan hükümet ve vatan cephesindeki tüm oluşumlar milli ekonominin inşası ve güçlendirilmesini savunmaktadır. Dolayısıyla TCMB milli ekonominin inşasında para politikalarının uygulayıcısı olmaya devam edecektir.

Kaynakça;

https://www.ecb.europa.eu/pub/pdf/scpops/ecb.op248~28bebb193a.en.pdf