30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nerede kışkırtma, nerede darbe, orada Sivil Toplum Kuruluşları: ABD’nin paralı güçleri!

Ercan Dolapçı

Ercan Dolapçı

Site Yazarı

A+ A-

ABD merkezli Sivil Toplum Kuruluşları (NGO)’nın faaliyetleri, Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında dağılmasından sonra hız kazandı. Bu dönemde ABD “Globalizm” ve “Yeni Dünya Düzeni” söylemleriyle bu faaliyetleri dünya çapında yaymaya başladı. Her alanda faaliyet yürüten bu kuruluşlar daha çok dini ve etnik ayrılıkları körükledi ve bu faaliyetleri mali yönden destekledi. Bu kuruluşların dünya çapındaki finansörü ise, ünlü para spekülatörü George Soros oldu. ABD’nin karanlık yüzü Soros, 1993 yılında New York’ta Açık Toplum Enstitüsü’nü kurarak sağlık, hukuk, eğitim, insan hakları, kadın hakları ve basın alanındaki faaliyetleri bir merkezden yönetmeye ve finanse etmeye başladı. Bunu ABD derin devleti de destekledi. ABD’nin ilgi alanlarında ve yakıp yıktığı ülkelerde faaliyet gösterdi. Darbeleri finanse etti.

Türkiye’de de bu örgütün faaliyetlerine en iyi örnek FETÖ oldu. Ayrıca son zamanlarda LGBT dikkat çekici şekilde yükselişe geçti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 21 Şubat 2021 gecesi A Haber’de açıkladığına göre bu örgüte bugüne kadar, ABD, Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç ve BM üyesi ülkelerinden 25 milyon dolara yakın para yardımında bulunuldu. ABD ve AB ülkeleri bu örgütü, yıpranan diğer örgütlerin yerine “yumuşak karın” olarak kullanıyor. Onlara göre bu örgüt son derece kabul edilir ve masum!

YUGOSLAVYA’NIN YIKIMINDA GÖREV ALDI

Soros vakıflarının Yugoslavya ve Ukrayna’ya yaptığı yardımlar BM’nin bu ülkelere yaptığı yardımları aştı. 1992 yılında başlayan Yugoslavya iç savaşı ve bu ülkenin parçalanması sürecinde NGO ve Soros Vakıflarının etkinliği ayyuka çıkmış ve çok etkin olmuştu. Burada OTPOR’u kullandı. Bütün yıkıcı faaliyet ve gösterileri bu kuruluşlar tertip etti. Ayrımcılığı ve yıkıcılığı körükledi… Soros vakıfları ve NGO’ların önemli bir faaliyet alanı da Ukrayna’daki renkli devrim girişimleriydi. Bu örgüt halkı kışkırttı, Rusya ile iyi ilişki kurmak isteyen yönetimlerin yıkılmasında aktif rol aldı. İlk süreçte sokak gösterileri ile Yuşçenko’yu iktidara taşıdı. Bu yapılanmalar Gürcistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Ermenistan’da da rol aldı. Gürcistan’daki örgütün ismi “Yeter” anlamına gelen Kheva idi. Burada Şakaşvili’yi iktidara getirdiler. Soros bununla övündü. 2008 yılında Batı’nın desteğiyle kışkırtıcı faaliyetlere girişti. Rusya müdahale ederek Abhazya’yı buradan kopardı. Büyük darbe yedi, canını zor kurtardı. Daha sonra iktidardan düştü. Kırgızistan ve Özbekistan’da dini yapılanmaları destekledi. Bunların çoğu terör örgütüydü. Kırgızistan’da hâlâ istikrarlı bir yönetim kurulamadı. Azerbaycan’da da Aliyev’i devirmek için İsa Gamber’i destekledi. Geçmişte baba Aliyev’i yıkmak için darbe girişimini tezgâhladı. Başarılı olamadı. En son Ermenistan’da Paşinyan’ı kışkırtarak Azerbaycan’ın üzerine sürdü. 44 günlük savaşla Ermenistan, 30 yıl sonra işgal ettiği Karabağ’dan sökülüp atıldı. ABD Kafkasya’da milyon dolarlar akıttığı halde bugüne kadar hedefine ulaşamadı. Sadece kışkırttığıyla kaldı.

TÜRK ÇİN İLİŞKİLERİNE SABOTAJ

ABD’nin son yıllarda ilgi odağı Çin. Çin’de de özellikle Uygur ayrılıkçılığını kullanıyor. ABD’de bulunan Rabia Kadir bu alanda öne çıkan isim. Ayrıca çok sayıda Uygur derneği ve medya kuruluşuna milyon dolarlar aktarıyor. ABD’de Uygurlu sayısı 56 bin. Ayrıca Damay Lama’yı da Tibet konusunda kullanıyor. Yine insan hakları örgütleri üzerinden Çin’e yönelik yıkıcı kampanyalar düzenliyor. Çin bunları şiddetle kınayarak “içişlerime karışmazsın” diyor. Ayrıca Çin’e karşı kışkırtıcı ve yalan haber yapan Batılı yayın organlarının faaliyetlerine de izin vermiyor. En son İngiliz basın kuruluşu BBC’ye yasak koydu.

Son yıllarda hızla gelişen Türk-Çin ilişkileri de Uygur bölücü örgütleri üzerinden sabote edilmeye çalışılıyor. Çin’in geliştirdiği Bir Yol Bir Kuşak Projesi’nin geçiş yeri olan Türkiye’nin bu güzergâhtan koparılması amaçlanıyor. Bölücü örgütün merkezi ABD olması dikkat çekici. ABD fonlarından besleniyor. Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile bölgesel ilişkilerini geliştirdiği bir dönemde bu faaliyetlerin hızlanması arkalarındaki gücü ele vermek açısından da anlamlı.

Nerede kışkırtma, nerede darbe, orada Sivil Toplum Kuruluşları: ABD’nin paralı güçleri! - Resim: 1

İRAN’A 40 YILLIK HUSUMET

ABD, İran’a yönelik de seçim önceleri muhalif hareketlere ve kuruluşlara kışkırtıcı yayın ve faaliyet için para aktarıyor. 2009 yılı seçimlerinde Ahmedinejad’ı tekrar seçtirmemek için sokak gösterileri tertip etti. Bunun için 3 milyon dolar kaynak ayırdı. Dünya çapındaki medya ağıyla kışkırtmaları destekledi. İran bu girişimleri bastırdı. Çok sayıda işbirlikçiyi tutukladı. Muhalefetin lideri Musevi’ye ev hapsi cezası verdi. ABD, İran’a yönelik yurt dışında bulunan İranlı örgütleri kullanıyor. Bir de 1979 devriminden sonra Irak’ta üslenen Halkın Mücahitleri’ni destekleyerek terörist eylem ve suikastlar yaptırıyor. Bilim adamlarına yönelik saldırılarda bu örgütün istihbarat topladığı ilere sürülüyor. İran devleti ve halkı bu örgüte “Halkın Münafıkları” ismini takmış durumda. ABD, İran’a yönelik Azeri ayrılıkçılığını da kullanıyor. Bu konuda da Ali Çöhregani öne çıkan isim… Ayrıca Irak işgalinden sonra PJAK ve Cundullah örgütlerini 2003’ten sonra kurarak İran’a yönelik terör eylemlerini yoğunlaştırdı.

YUGOSLAVYA’NIN BÖLÜNMESİNDE ROL

OTPOR’un Yugoslavya’daki faaliyetlerini Aydınlık okurları ilk kez Teoman Alili’nin haberlerinden öğrendi ve adım adım izledi. Bölgeyi çok iyi bilen Alili, Yugoslayva’nın 1999 yılında bombalanmasını yaşamıştı. Alili, Aydınlık’a bu örgütlerin faaliyetleri hakkında şunları söyledi: “Malum Yugoslavya’da bir karşı devrim yaşandı. Karşı devrimin son hamlesini kim yapmıştı? OTPOR... Bir gençlik örgütü, Türkçe adı “Direniş” olan bu örgüt esas olarak Soros tarafından desteklendi ve daha sonra karşı devrim oldu... Bir ülkeyi haritadan silen karşı devrim ABD tarafından şöyle planlandı: Amerikalı kamuoyu araştırmacısı Doug Schoen loş bir biçimde aydınlatılmış konferans odasında, 840 Sırp’ın katıldığı anketin sonuçlarını tepegözle yansıtıyor ve Avrupa’daki "komünist devrin" son iktidarını devirmeye yönelik stratejiler çiziyordu. Sırbistan’ın geleneksel aksi muhalefetine aktarılan mesaj basit ve güçlüydü: "Muhalefetin birliği". Schoen’in 1999 Ekim’inde kapalı kapılar ardında, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de lüks bir otelde verdiği bildirge, bir yıl sonra Miloseviç’i devirecek seçim darbesini işaret ediyordu.

ABD Büyükelçisi Miles’ın ofisinde yürütülen operasyonda, özel eğitimli ajanlar, “daha iyi bir dünya: Amerikan tarzı bir yaşam” için mücadele verdiklerini düşünen saf öğrenci birliklerini eşgüdümlüyorlardı. Amerika tarafından akçelendirilen danışmanlar, Yugoslavya karşıtı hareketin her alanında önemli bir role sahipti. Anketlerin yürütülmesi, muhalif göstericilerin eğitimi ve hayatî öneme sahip paralel bir oy sayımının yürütülmesi gibi… Açıkça görülüyor, Otpor’un arkasında Amerikan devleti yer alıyordu ve Belgrad’ta da bunu Sırbistan Büyükelçisi Richard Miles yönlendiriyordu. Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) fonların dağıtımını ticari yüklenicilerle STK olarak bilinen NED, NDI ve IRI aracılığıyla gerçekleştiriyordu. IRI, yaklaşık iki düzine Otpor önderine, Budapeşte Hilton Otel’inde düzenlenen şiddetsiz direniş seminerine katılım için para ödedi. Bu seminerde Sırp öğrenciler, grev örgütlemek, simgelerle iletişim kurmak, korkunun üstesinden gelmek, diktatoryal bir rejimi devirmek konularında eğitim aldılar. Bu eğitimcilerin başındaki kişi, Otpor göstericilerini eğiten ve 70.000 kopya şiddetsiz direniş kılavuzu dağıtan Amerikan Ordusu emeklisi, Savunma İstihbarat ajanı Robert Helvey idi. Helvey, Pentagon’un darbelerini “şiddetsiz direniş” kisvesi altında gizlemeyi öğrendiği, ihtilâflı Albert Einstein Enstitüsü’nün kurucusu Gene Sharp ile birlikte çalışmıştı. Bu sırada da CNN, “bu şiddetten uzak protestocu” gençlerin dünya çapındaki görüntülerini yayınlıyordu. Nihayet Otpor’un günü geldi ve 5 Ekim 2000 günü Belgrad’ta Otpor’un başını çektiği gösterilere Sırp polisi de destek verince Miloşeviç devrildi ve La Haye’deki uluslararası savaş suçları mahkemesine gönderildi.”

(NOT: Teoman Alili ile görüşme Şubat 2021 tarihinde yapılmıştı. Saygıyla anıyoruz.)

Nerede kışkırtma, nerede darbe, orada Sivil Toplum Kuruluşları: ABD’nin paralı güçleri! - Resim: 2

Nerede kışkırtma, nerede darbe, orada Sivil Toplum Kuruluşları: ABD’nin paralı güçleri! - Resim: 3

Nerede kışkırtma, nerede darbe, orada Sivil Toplum Kuruluşları: ABD’nin paralı güçleri! - Resim: 4

99 DEPREMİ'NDE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

NGO’ların Türkiye’de dikkat çekici en önemli faaliyetleri 17 Ağustos 1999 depremi sonrası bölgeye üşüşerek halkı TSK’ya karşı kışkırtmaları oldu. Misyoner gruplarla bölgede yoğun “yardım” faaliyetlerine girişen NGO’lar, halkın yardımına koşan TSK karşıtı kışkırtma yaparak “Ordu halka yardım etmiyor” söylentisini yaydılar. Bu tür haberler yurt dışındaki basında da genişçe yer buldu. Referans olarak da bu örgütler verildi. Aydınlık bu kışkırtıcı faaliyetleri Eylül 1999 tarihli sayısında kapaktan duyurdu.

CLİNTON'IN İSTANBUL BULUŞMASI

İlginçtir, Marmara depremi sonrası Türkiye’yi ziyaret eden dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, 15 Kasım 1999 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada yapısal reformlardan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. 16 Kasım günü de İstanbul’da Türk-Amerikan İş Konseyi’nin (DEİK) Yıdız Şale Köşkü’ndeki yemeğinde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Bu kuruluşlara verdiği önemi hatırlattı ve bunların önündeki yasal engellerin kaldırılmasını istedi. Clinton’ın Türkiye ziyaretinden önce Milliyet gazetesi 12 Kasım 1999 tarihli manşetinde “Bir Bill 12 Sivil” başlığı atarak Clinton’un Türkiye’de sadece devletin resmi organlarıyla değil, sivil toplum kuruluşlarıyla da görüşeceğinin açıklamıştı.

Bu konuşma o gün için depremin acısından tam anlamıyla anlaşılmadı ancak zaman içinde bu örgütlerin ABD için ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördük. Clinton bir anlamda bozguncu örgütlerin kendileri için ne kadar önemli olduğunu açıklamış oldu. 1990 yılından buyana ABD merkezli bu örgütler 85 ülkede yoğun faaliyet gösteriyor. Buralarda kargaşalık, darbe ve kışkırtma faaliyetinde bulunuyor. ABD ve Soros fonlarından milyon dolarlar aktarılıyor. Ne kadar para o kadar faaliyet. Kışkırtma…

Clinton sonrası da Türkiye’ye yönelik yıkıcı NGO faaliyeti sürüyor. Biden da ABD Başkan Yardımcısı iken Türkiye'de fonladıkları kitle örgütü temsilcileriyle görüştü. Onlardan biri İYİ Parti yöneticisiydi. Biden ayrıca Erdoğan’ı devirmek için “dostlarıyla” birlikte hareket edeceğini bir toplantıda açıklamıştı. Bu tarihten sonra Türkiye’deki muhalefetin milli meselelerde yıkıcı tutumu dikkat çekici hale geldi.

NGO'LAR YASAKLANMALI

İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İ.Yaşar Hacısalihoğlu bu faaliyetleri Aydınlık’a şöyle değerlendirdi: “ABD’nin son dönemde gözden geçirerek yeniden yayınladığı Gayri Nizami Harp teknikleri belgesine baktığınızda, Soğuk Savaş döneminde uyguladığı yöntemlere yeni durumla ilgili eklemeler yaparak beşinci kol faaliyetlerini sürdürüyor. Kendi çıkarlarına karşı gelen ülkeleri ve liderlerini bertaraf etmek için daha az maliyetle bu tür örgütleri kullanıyor.

Saptamak gerekir: Tanık olunmadığı derecede Türkiye’nin bağımsızlıkçı çizgisini ve hamlelerini bertaraf etmek ve bu hamleleri köreltmeye yönelik açıklamalar oluyor.

Seçim yoluyla da olsa hükümeti devirmeyi, muhalefet partilerini desteklediklerini beyan edebiliyorlar. Fransız Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ı hedef alıyor. Bertaraf edilmesi gerektiğine ilişkin imalarda bulunuyor. Bunlar daha önce rastlanan şeyler değildi. Emperyalistler maşa kullanır. Batı emperyalizmi bir gerçekliktir ki, çeşitli örgütleri, ihanet şebekelerini, çeşitli yapıları kurumaların içine sızdırarak bunu yaparlar.

ABD’nin 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’nün çökertilmesiyle, mücadelede yeni arayışlar içinde olduğu çok açık. Ben bunu zaman zaman konu etmiştim. Bugün itibariyle çok daha fazla görülüyor ki Türkiye’nin dış politikası, ABD’nin iç politikasıdır. Buna odaklıdır. Rand Corporation raporundan da görüyoruz ki, ABD’deki yeni başkanlık döneminde bunun boyutlanacağı görülüyor. 44 senatörün mektubu da çok açıktır. PKK terör yapısını koruyup kollayan, hamiliğini ortaya koyan, biz destekliyoruz diyen bir mektuptur. Bunun Türkçesi budur. Burada bunu ifade eden yaklaşımı görüyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörün kim olduğu eleştirilebilir. Bunu daha çok akademik çevre yapar. Öğrencisinin talep edeceği bir şey değildir. Onun talep edeceği kalitedir. Belki de bu rektör bunu yapacak? Bunu bahane ederek konuya başka bir boyut kazandırılmak istendiği çok açıktır. Sokağa çıkarak ‘katil polis’ sloganları atarak, köpürterek, ABD Dışişleri Bakan sözcüsünün diline dolayarak bu vazifelerini yapıyorlar. Rahatsızlığı, protestoları, uygulanan önlemlere duydukları tepkiyi dile getirmeleri, niyetlerini açık şekilde ortaya koyuyor.

Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’ye bağlıdır: ABD’ye değil. Bu üniversitemiz bizim için kıymetlidir. Ana varlıklarımızdan biridir. Türkiye’den yönetilecektir. Kendi içinde klanlaştırılmış, kendi döngüsü içinde bir yer edinen kurum değildir. Yüksek öğretim ikliminin bir parçasıdır. Bunu unutmayalım.

Görülen o ki, ABD yememiş içmemiş Boğaziçi Üniversitesindeki tepkileri kendine dert edinmiş. Bundan fırsat çıkarmaya çalışıyorlar. PKK eliyle elde edemediğini, Mavi Vatan stratejimizden bizi geri adım artıramadıkları, Suriye’de direncimizi ve terörle mücadelemizi kıramadıkları için, S-400 üzerinden milli savunma atılımımızda geri adım attıramadıklarını görerek, bu tür olaylarla hıncını her fırsatta almanın arayışındalar.”

Hacısalihoğlu, bu tür kuruluşların yasaklanması konusunda ise şunları söyledi: “Türkiye’nin yakın zamandaki mücadelesi tam bağımsızlık yürüyüşü ve İkinci İstiklal Savaşıdır. Bunu engellemeye çalışıyorlar. Bu tür örgütleri kullanıyorlar. İşin hukuki yanı sürmeli. Kimsenin suç işleme ayrıcalığı olamaz. Bunlara yönelik istihbarat çalışması, önünün arkasının araştırılması, finansal bağlantıları, gayeleri, hangi icraatlar içinde oldukları tespit edilmeli. Kuşkusuz bu gereklidir. Her yönüyle ortaya konulmalıdır. Eylemlerin ve faaliyetlerin hukuk dışı olduğu çok açık...”

KIBRIS FAALİYETLERİ

NGO faaliyetlerine tipik bir örnek de Kıbrıs’ta yaşandı. 2002 yılında başlayan ve KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın 2005 yılı seçimlerinde seçilmemesi için faaliyet gösteren bu örgütler, yoğun karalama kampanyasıyla halkı yanıltmaya çalıştı. Denktaş 2005 seçimlerinde Ankara’nın da destek vermemesi nedeniyle Cumhurbaşkanlığına aday olmadı. Denktaş’ın hedefe konulmasının en önemli nedeni Batı’dan dayatılan planlara karşı çıkmasıydı. Bu planların sonuncusu 2004 yılında BM ve AB tarafından dayatılan ve arkadaki asıl gücün ABD’nin olduğu Anan Planıydı. “Yes be annem” kampanyası sonucu referanduma giden bu plan, Türk tarafının “evet” demesine rağmen, Rum kesiminin “hayır” demesi neticesi kabul edilmedi. Bu süreçte Ada’ya oluk oluk para akıtıldı. Gerginlik ayyuka çıktı.

Plan kabul edilseydi Türk ordusunun Ada’dan çekilmesi sağlanacak ve Türkiye’nin garantörlük hakkı da sulandırılacaktı. Akdeniz’in en stratejik adası elimizden adım adım çıkacak, soydaşlarımız tekrar göç yollarına düşecekti.

Bu dönemdeki yıkıcı faaliyetleri Aydınlık dergisi sürekli olarak gündeme getirdi ve yapılanlara dikkat çekti. Yine bu dönemde AB Türkiye temsilcisi Karen Fogg’un basındaki “dostlarıyla” yaptığı yazışmalar deşifre edildi. Yazışmalarda Fogg, Denktaş’ın “halledilmesi” için “dost” gazetecilere talimat ve bunun karşılığında da para yardımında bulunduğu anlaşıldı. İngiliz asıllı diplomat Fogg 2002 yılında Türkiye’den geri çekilmek zorunda kalındı.

İŞTE O ÖRGÜTLER

ABD ve AB’nin desteklediği sivil toplum kuruluşlarının bazıları şunlar: Helsinki Yurttaşlar Derneği, TESEV, Kader, Açev, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Uçan Süpürge, Kaya, Ka Mer, Uçan Süpürge gibi kadın örgütleri, LGBT, Avrupa Kültür Vakfı, Sınırsız Gazeteciler Derneği, Sınır Tanımayan Doktorlar, İHD, Tarih Vakfı…

Daha ismini sayamadığımız birçok örgüt Türkiye’nin AB sürecinde mantar gibi patladı. Yine bu dönemde AB uyum yasaları çerçevesinde 2005 yılından sonra misyonerlik faaliyetleri üzerindeki yasağın kalkmasıyla merdiven altı kilise patlaması yaşandı. Cemaati bile olmayan Ümraniye gibi ilçelerde ev kiliseler açıldı. Bu faaliyetlere en iyi örnek İzmir’de bir kilisenin papazı olan Brunson’un PKK ve FETÖ’cülere yönelik faaliyette bulunduğu gerekçesiyle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra casusluk suçlamasıyla tutuklanmasıydı. ABD yönetimi rahip Brunson’un serbest kalması için seferber oldu. Brunson’un ayrıca PKK militanları ile teması olduğu da ileri sürüldü.

EN FAAL BASIN

NGO’ların önemli bir faaliyeti de ABD çıkarlarını savunma amacıyla gazete ve televizyon kuruluşlarına para aktarmak. Bu da çeşitli fonlar aracılığıyla yapılıyor. Gerekçesi de “basın özgürlüğü”, “özgür basının desteklenmesi ve geliştirilmesi” oluyor. Kendini gizlemek için yine sivil toplum kuruluşları kullanılıyor. Basın en etkin alan. Çünkü milyonlara hitap ediyor. Irak’ın işgalinde ABD merkezli televizyon kuruluşlarının yayınları nedeniyle bunlara “iliştirilmiş gazeteciler” dendi. ABD fonları Türkiye’ye de yıllardır akıyor. Bu konuda zaman zaman çıkan haberler, bu kişileri pek de rahatsız etmiyor. Kervan yürüyor. Ancak son yıllarda gelişen bağımsızlık rüzgârı sert esmeye başlayınca ABD ve AB fonlarından para alan yayın kuruluları ve şahıslar kendilerini nasıl savunacaklarını bilemediler. Son olarak ABD merkezli vakıf Chrest Foundation’ın Türkiye’de bazı medya kuruluşlarına yüz binlerce dolar hibe verdiği ortaya çıkması büyük tepki yarattı. Bu örgütlerin sorgulanmasını sağladı. ABD'nin fonladığı medya kuruluşları arasında 140Journos, Medyascope, Serbestiyet ve P24 öne çıkıyor. Vakfın internet sitesinden yapılan açıklamaya göre on binlerce dolarlık destek alan kurumlar arasında Anadolu Kültür Derneği, Hrant Dink Vakfı, Filmmor Kadın Kooperatifi, 140Journos, Mezopotamya Vakfı, IKSV, Serbestiyet, Hafıza Merkezi, Sivil Sayfalar, Sabancı Üniversitesi, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24, Mekânda Adalet Derneği, Mor Çatı Kadın Derneği, Ekonomi ve Dış Politikalar Merkezi (EDAM) ile TESEV, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV), Yurttaşlık Derneği ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) da var. Bu kuruluşlardan alınan “destek” miktarları ise şöyle: Medyascope: 476,720 dolar, Serbestiyet: 49,995 dolar, 140Journos: 60,000 dolar, P24: $124,015 dolar. Medyascope yönetmeni Ruşen Çakır’ın geçenlerde FETÖ’ye övgüler dizen açıklamaları dikkat çekiciydi.