29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Talanla sadakanın diyalektiği

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Demirtaş Ceyhun’la ölümünden önce en çok söyleştiğimiz konulardan biri toplumsal alışkanlıklarımızda güdüselliğin baskın oluşuydu. 1950’lerden beri bu özelliğimizi kötüye kullanan siyasal iktidarlar, özellikle 12 Eylül sonrasında bu toplumu belleksizliğe sürükleme yönünde güdüsel tepkileri büsbütün kışkırtıyor, dayanışmayı simgeleyen alışkanlıklardan hiçbir iz kalmaması için etkili çaba harcıyorlardı. Toplum; hukuka ve kurallara saygılı yurttaşlık bilincinden, yağma ve talan ile sadaka ilişkilerinde somutlaşan ortaçağ ümmet ve cemaat anlayışına, hurafeye dayalı alışkanlıklara geriletiliyordu. Gündelik yaşamda bilimsel yaklaşım ve uygulamalar yerine, ulemanın hurafeyi derinleştirip yaygınlaştıran keyfî yönelimleri egemen kılınmak isteniyor; sanatçı ve aydınlar, modern yaşamın kurallarını silici cemaat alışkanlıklarını kutsayan, gerçekliği saklayan görsel ve yazılı ürünleri yerleştirmek üzere toplumsal sorumluluğu küçümseyen postmodern anlayış ve düşünceleri köpürtüyordu.

KUŞATICI AĞ ÖRGÜSÜ

Etkili kitle örgütleri ve medya, toplumsal bilince sürekli bombardıman uygulayarak kabile yaşamının ve feodal ilişkilerin kimi kemikleşmiş yapılarını özendiriyor, demokratik yaşamın toplumsal dayanakları, farklı kesimlerin demokrasiyi güç birliği ilkeleriyle ilerletme ilkeleri yerle bir ediliyordu. Toplum; tarih içinde örgütlü savaşımla edinilmiş yurttaşlık kimliğinden koparılırken, ardı sıra mafiyöz ilişkilerin kökleşip dal budak saldığı bir ağla kuşatılarak, neoliberal yavşaklıkla beslenen, zorbalığa dayalı güç ilişkileriyle palazlanan uygulamalara alan açmak üzere demokrasinin yerine mafyokrasiyi örüyor ve yapılandırıyordu. Sonuçta bireyin toplumsal varoluşunu güdüsel varoluşla körelten bu gidişte dijital teknoloji başat rolü oynuyor; insana, türsel varoluşunu toplumsal ilişkilerden yalıtan bir sanal dünyada kendini tek başına her şeyin üstünde görme yanılsaması dayatılarak Yeni Ortaçağ’ın her şeyi kuşatan ağ örgüsü kurumlaşıyordu.

ÇAYLA TÜY DİKMEK

Yağma ve talan ile sadaka ilişkilerinde karşıtların birliği ilkesinin işleyişini ele alan kimi yazı ve değerlendirmelere zaman zaman Eski dergisinin yanı sıra BerfinBahar’da yer versek de, Demirtaş Ceyhun, konuları günlük ayrıntılarla besleyerek Aydınlık’taki yazılarında ve Ulusal Kanal’da etkili bir tutum ve söylemle ayrıca tartışıyordu. 1950’lerden beri ABD güdümünde getirildiğimiz noktada, üretim ekonomisinin her türlü yağma ve talanla yok edilişi yüzünden emek insanlarının programlı olarak sadakaya mecbur kitlelere dönüştürülmesi, yalnızca oy hesaplarının ürünü değil, daha da çok, bir stratejinin sonucudur. Talanın zaten çöpe atılacak kırıntıları, dara düşen insanlara sadaka olarak verilirken, hem talan meşrulaştırılıyor, hem kitleler de sözde ondan nemalanmış oluyor, hem de bedava sirke baldan tatlıdır ilkesi toplumun tüm dokularına işlenerek üretici ve yaratıcı yaşam tarzının köküne kibrit suyu dökülüyordu. Nitekim hangi nedenle yanmış ya da yakılmış olursa olsun, ormanlarımızın insanlar ve tüm canlılarla birlikte küle dönüşü karşısında ellerini ovuşturanların talan zihniyeti, yeni inşaat alanları hazırlığını kutlarken, ülke çapında seferber oldukları partiden yoksun kalmaması için halka da çay dağıtımıyla hem yük atıyor hem onda son kalan üretim tutkusunu baldan tatlı bedava sirkeyle kül ediyor. Bunun adı, ülkeyi talan ve sadakayla örgütleme zihniyetinin geldiği çürüme batağına tüy dikmektir.

İNSANLAR UYANIYOR

Aziz Nesin’in İnsanlar Uyanıyor öyküsü, bize yıllar önce şunu göstermişti: Hangi sınıf ve kesimden olursa olsun, toplumumuzun büyük çoğunluğunda, uyanıklığı uyanış olarak anlama eğilimi yaygın... Refik Halit’in Yatır öyküsünde köyün girişimcisi İlistir Nuri’nin imamla işbirliği içinde halkı ormandaki ağaçları kesmeye razı etmek için kahvede herkese çay ısmarlaması ve nedeni bile sorulmaksızın bunun herkesçe ibadet görülmesi, sultan ülkesinin 110 yıl önceki gerçeğinin hiç de değişmediğinin yalın örneğidir. Üyesi olduğumuz toplumun çok küçük çıkarlar için her cins bedava sirkeye tav olan insanlarını Keşanlı Ali’de sergileyen Haldun Taner’in ölümsüz yapıtındaki tiplerin mafyokraside hızla sayılarının artışına her gün on binlerce olayda tanık oluyoruz. Talan ve sadakanın yıkıcı diyalektiği, amansız saldırılarla ilerliyor. Tarihi ve günümüzü dikkatle okuyarak, toplumsal şaşkınlık sürecini hızla aşıp çare arayışını ivedilikle sonuçlandırmak, azimli ve kararlı bir devrimci bütünlüğü tez elden yaratmak zorundayız.