20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihin gücü

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Tarih, toplumsal mücadelenin en önemli bir güç kaynaklarından biridir. AB’nin eski Türkiye büyükelçilerinden Karen Fogg, “Türklerin tarihiyle baş edemiyoruz” yakınmasıyla ün kazanmıştı. CIA istasyon şefi Paul Henze de, ülkemize biçtiği “Kemalist Devrim yerine Ilımlı İslam” reçetesiyle anılır hale gelmiştir.”Tarih siliciliği”, emperyalizmin mazlum milletleri bu silahtan yoksun bırakmak için dünyanın her tarafında başvurduğu bir yöntemdir. Öte yandan, emperyalizmle cephe cepheye gelen mazlum milletler, hele de bir beka sorunuyla karşı karşıyalarsa, tarihlerine yeniden can verirler. Onun için ABD’nin vatan bütünlüğümüzü tehdit eden baskı, dayatma ve kumpasları karşısında milletimizin her geçen gün Atatürk’e daha sıkı sarılması, bir istisna değildir.
Deneyim ve zorunlulukların bilince yansıması
Tarihin çarkının hızlandığı dönemlerde, toplumsal bilinç de daha hızlı gelişir. Böyle dönemlerde hayatın topluma dayattığı zorunluluklar açıklık kazanır ve toplum olağan dönemlere göre çok daha derinlikli bir deneyim sürecinden geçer. Bu durumun emperyalizme karşı mevzilenen bütün siyasal güçleri etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak topluma doğru yolu gösteren bir siyasal önderliğin yokluğunda, zorunlulukların da, toplumsal deneyimin de bilince yansıması eksik kalır. Çünkü bilmek yapmaktır. Yapmak da, toplumu seferber ederek hedefe ulaşılmasını olanaklı kılacak maddi gücün yaratılmasını gerektirir. Emperyalizme karşı mevzilenmede bu gücün yaratılmasının önünde engel oluşturan zaaflar, toplumun artık sırtında taşımaya devam edemeyeceği yüklere dönüşür.

ABD’NİN TÜRKİYE'YE BAKIŞI

Bugün ülkemizin karşı karşıya bırakıldığı beka sorunun kaynağında ABD emperyalizminin bulunduğu, milletimizin geniş kesimleri tarafından her geçen gün daha açık biçimde görülmektedir. Türkiye, dünyada bu olgunun en berrak biçimde kavrandığı ülkeler arasındadır. Bu durum, ülkemiz açısından iç cephede bütün milletin, dış cephede de komşularımızdan başlayarak ABD emperyalizminin baskı ve tehdidine maruz bütün dünya ülkelerinin birlikteliğini sağlamak için son derece olumlu bir ortam yaratmaktadır. Türkiye, ABD açısından artık Atlantik Sistemi içinde yer alan güvenilir bir müttefik olmaktan çıkmıştır. Amerika’nın bütün çabası, ülkemizi Atlantik Sistemi içinde tutma üstüne yoğunlaşmıştır.

TÜRKİYE'NİN 'YUMUŞAK KARNI'

Bugün AKP iktidarının ABD’nin bu çabalarına manevra alanı sağlayan bütün tutum ve edimleri, ülkemizin emperyalizm karşısındaki “yumuşak karnı”nı oluşturmaktadır. Eğitimi “bilim ve Atatürk’ten arındırıp, dinci dayatmalarla donatma” çabaları, “müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi” ve lâiklik ilkesini çiğneyen benzer uygulamalar, milletin birliğine indirilen ağır darbelerdir. AKP’nin “yüzde elliciliği”nden kaynaklanan bütün tutum ve edimleri, milletin tümünün birliğini sağlamanın önüne engel olarak çıkmaktadır. Komşu ülkelerle olan ilişkilerimizde geçmişten gelen ve güvensizlik kaynağı oluşturmaya devam eden tutumlardan vazgeçmede ayak sürümek, ABD ve İsrail’e hareket alanı açmanın ötesinde bir sonuca yol açmamaktadır.
Ekonomide günü kurtarmaya yönelik özelleştirmeciliğin sürdürülmesi, ülkemizin direnme olanaklarını tahrip eden bir tutumdur. Ekonomide üretim gücünü geliştirmeyi esas alan bir yapısal dönüşümün başlatılması, Türkiye’nin en yakıcı gereksinimleri arasındadır. Çünkü baskı ve dayatmalara karşı bir “milli direniş ekonomisi” uygulamayı olanaklı kılacak yegâne tutum, budur. Böyle bir yapısal dönüşüm programı, bizzat ilan edilmesiyle birlikte, başta emekçi sınıflar olmak üzere, ayağı Türkiye toprağına basan bütün toplumsal kesimler arasında bir milli birlik ruhunun pekiştirilmesine katkıda bulunacaktır. Böyle bir ekonominin gerektirdiği uluslararası ilişkilerin kurulması, ülkemizin Avrasya coğrafyasındaki konumunu ve güvenilirliğini sağlamlaştıracaktır.

BUGÜN ASLOLAN ZAAFLARDAN KURTULMAKTIR

Bugün ülkemizin yakıcı ihtiyacı, Türkiye’yi her yönüyle yeniden Atatürk Devrimi rotasına sokacak bir milli iktidarın kurulmasıdır. Türkiye’nin zorunluluklarının ülkeyi içeride ve dışarıda Atatürk’e “yanaşmaya zorlaması”, bu ihtiyacın dışavurumundan başka bir şey değildir. Ama bugün aslolan, Türkiye’yi Atatürksüzleştiren bütün zaaflardan kurtulmaktır. Ülkemizde “yedi düvele karşı mücadele”de bütün dünyada simgeleşmiş olan Atatürk Devrimi rotasına yeniden girmeyi bütüncül bir program olarak benimsemiş olan biricik parti, Vatan Partisi’dir.