15 Haziran 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ya hayır ya hayır!

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Referandumda ‘evet’ mi yoksa ‘hayır’ mı çıkacak? Kaçışı yok; tarih ne diyorsa o olacak. Elbette her iki sonucun da Türkiye’nin önüne koyduğu iki ayrı bedeli ve gelecek programı olacak.

AKP iktidarı Türkiye’yi adım adım öyle kritik bir noktaya sürükledi ki -her ne kadar son bir yıldır büyük bir ricat söz konusu olsa da- bedelini ödemeden kurtuluş yok artık. Hem başka bir yolu bırakılmadı hem de yıkıcı bir yanlış siyasal tercihin, kör bir hesabın öylesine ağır bir bedeli var ki bu da en az son Osmanlı Padişahları kadar ağır bir yük bıraktı önümüze. Türkiye yeniden Milli Mücadele öncesinin benzeri bir sürece girdi.

HAYIRDAKİ AKLISELİM

Referandum sürecinin kendisinin bile giderek bir türlü milletleşememiş milletimizi geri dönüşsüz bir kamplaşmaya sürüklediği bu kör gidiş için en iyi temenni, 16 Nisan oylamasının Türkiye için kontrollü bir kırılma noktası olarak sonuçlanması. Aklıselim bir bakışla, bu da ancak “Hayır” ile gerçekleşebilecek. Türkiye için son şans. Yoksa bağıra bağıra gelen büyük kriz, eğer çok daha riskli olacağı görülen daha sonraki bir aşamaya yayılırsa durum Türkiye için oldukça yıkıcı, geri dönüşsüz bir noktaya bile evrilebilir.

Burada muhtemel bir “korku” senaryosu öngörmediğim gibi bir oylama temennisinde ya da kehanette falan da bulunmuyorum. Kişisel görüşüm referandumun kontrol edilebilir bir siyasi “kırılma”yla depremin daha ön sarsıntı seviyesindeyken en az zayiatla atlatılabileceği...

Referandum tahminimi de yazayım: % 60 civarı bir oranla “Hayır”.

Diyelim ki Cumhurbaşkanı iktidarının yanlış, kof ve kör bir umutla bel bağladığı “Evet” sonucu çıksa bile -en kötü ihtimal- ödenecek bedel, durumu siyasi olarak bu noktaya getirenlere çok daha pahalıya patlayacak. Çünkü iddia edilenin aksine zaten iyice daraltılmış Türkiye’nin önü ‘Evet’ sonrasında daha da tıkanacak ve kısa bir süre sonra son büyük siyasi çıkışsızlık baş gösterecek.

Çaresiz, önümüze dayatılan her veri bunu gösteriyor.

TARİH DIŞI BİR ÖNGÖRÜ

Sonuçta, muktedirler elbette bu çıkışsızlığın bedelini fazlasıyla ödeyecekler. Çünkü bunun en büyük müsebbibi AKP iktidarı. Fakat asıl ağır fatura Türkiye’nin önüne konmuş durumda. AKP’nin iktidara gelirken ortak ve müttefik seçtiği güçlerin (ABD, AB, FETÖ vd.) bütün birikmiş hesaplarını millet olarak yine hep birlikte ödeyeceğiz. Şimdiden ödüyoruz da zaten.

Fakat “Hayır” çıkarsa -ki öyle olacak- Türkiye’nin trajik bahtı ve ufku birden umulmadık bir biçimde aydınlanmaya başlayacak. Daha ertesi sabah böylesi bir sonucun her alanda, her anlamda nasıl bir güven ve gelecek umudu yayacağı hemen hissedilecek. Düşünceler, hayaller, umutlar parlayacak; piyasalar hareketlenecek; Türkiye yeni, yaratıcı, devrimci bir döneme girecek.

Bu yeni sürecin etkileri ise sadece siyasette değil ekonomide, düşüncede, sanatta, kültürde, aklımızda, ruhumuzda, güncel kişisel ve toplumsal hayatlarımızda da aynı hızla canlanacak.

Son günlerde iktidar çevrelerince referandum hesapları gereği Hollanda, Almanya üzerinden yükseltilen “Avrupa çöküyor”, “Batı çöküyor” kehanetleri ise Türkiye’nin önüne nasıl da demode, içi boş, tutarsız, çıkarcı bir öngörüsüzlük konulduğunun, neyle karşılaşmaya hazır olmamız gerektiğinin de gösterisi.

Şu tarih dışı bilinçsizliğe, öngörüsüzlüğe bakar mısınız? Çoktan çökmüş böyle bir siyasi sığlığın, maceranın, geleceğin Türkiye’si üzerine yığdıkları sözde siyasi iddialar, “Başkanlık” hayalleri -yasal bir zemine kavuşsa bile- ne kadar ciddiye alınabilir ve nereye kadar yaşayabilir ki?