28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaşamın on dakika arası

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Yaşamın ağır bastığı günlerde sıkıntılara çelme takıp Beyoğlu’nda bir tur atmak sanırım iyi geliyor insana. Bu iyiliğin gelişi, Arap turistlere yönelik lokumcu ya da tatlıcı dükkanlarının egemen olduğu caddedeki kalabalıkların günümüzdeki şamatasından çok, geçmişe duyulan özlemden ya da daha yaygın adlandırılmasıyla nostaljiden kaynaklanıyor.   

Biliyorum… Yine birçok kişi, yazılacak onca sorun/dert varken Beyoğlu’nda tur atmak da neyin nesi diye sitem edebilirler. Hiç de haksız sayılmazlar. Ama bazen filmlerdeki gibi yaşama da bir on dakika ara vermek gerek. İhtiyaç molasından değil, bir anlık da olsa geçmişi yakalamak, yaşanılan bir anı ıskalamamak için…

Daha önce de yazmıştık. Pera’ya ilişkin tüm öyküler Markiz’le başlayıp Tokatlıyan’la biter. Ya da bunun tam tersi. Ama bugün önünden geçerken bile farkına varılmaz Markiz’in. Kapısında koskoca bir kilit, vitrininde ise bir karış kir. Ne içine girilir, ne de içi görünür. Sanki Beyoğlu’nun düşüşünü gizler gibi…

Markiz'i Markiz yapan elbette ki, Grand Rue De Pera'nın işini bilir gümüşçü-kristalcisi Decugis'in, Fransa'dan getirip de yolda bir tanesini kırdıktan sonra, dördü fiyatına üçünü sattığı art nouvaeu fayans tablolar değildir. Nasıl ki, üç silahşörler aslında dört kişiyse, Markiz'in bu tabloları da adı dört mevsim olmasına karşılık -biraz da Decugis'in sakarlığından- üç tanedir.

Markiz'i Markiz yapan, biraz; -rahmetli Çelik Gülersoy'un oldukça ilerlemiş yaşında bile tadını damağında duymaktan hoşnut olduğu- soylu yeşil incirlerle turuncu portakal kabukların birleşiminin cafcaflı bir ambalaj içinde sunulduğu "fruit -glacee"ler, biraz da; Mösye Kosti Litopulos'un elinden çıkma ve bir parça yendikten sonra "Chez Lebon, toutest bon - Lebonda her şey güzeldir" sözünü söyleten tatlılardır.

Ama yine de haksızlık yapmayalım. Pera nostaljisinin tacındaki en nadide inci Markiz bu kadar da değildi. Baba mesleğini sürdüren Mösyö Kosti Litopulos'un el emeği, damak tadı şekerleme ve pastalarının yanı sıra konukları da bir hayli önemliydi. Bankacı Mösye T. Mavrogordato, avukat ve gazeteci Levis Mizzi, sempatik Reşat Nuri Darago'nun babası Nuri Bey, Babı Ali’nin hukuk müşavirlerinden (sonradan sadrazam olmuştur) Hakkı Bey, Başmabeyinci Ragıp Paşa, Abdülhamit'in esvapçıbaşısı İsmet Bey, Sadrazam Küçük Sait Paşa'nın damadı Şurayi Devlet Maliye Dairesi Başkanı Nuri Bey, Harbiye Nazırı Rıza Paşa'nın oğlu Şükrü Paşa, Hariciye Nazırı Tevfik Paşanın oğulları, padişahın yaverlerinden İsmail Hakkı ve Ali Nuri Beyler...

Yalnızca bu kadar mı demeyin. Dahası da var... Biz yine hiç farkettirmeden; Beyit-ed-din Sarayında gözlerini dünyaya açan, Belle Epoque Paris'inde çil çil sarı liralarla gençliğini geçiren ve sonra da Pera'nın salaş bir apartmanının tavanarasındaki dört metrekarelik odasında yıllarını tüketip bu dünyadan yitip giden, Osmanlı İmparatorluğunun Lübnan Mutasarrıfı ve de sonradan Paris Sefiri Naum Paşa'nın oğlu ve Duhani ailesinin son ferdi Said N. Duhani'nin peşine takılıp, Markiz'in çok az bilinen dedikodu tarihinin sayfalarını aralayalım:

"Mösye Mounet-Sully, İstanbul turnesi sırasında Mösye Huguenin tarafından buraya öğle yemeğine davet edilmiş, Sarah Bernhardt da Fransız sefareti katipleriyle burada şampanya yuvarlamıştı. Hatta Türk-Yunan savaşından sonra barış antlaşmasını imzalamak üzere İstanbul'a gelen Yunan Dışişleri Bakanlığı memurları, Türk meslektaşlarını, bu yeni dostluk dönemini sağlamlaştırmak üzere buraya davet etmişti."

Şimdi; her Pera nostaljisinin niçin, Grand Rue de Pera'nın Tünel tarafındaki girişine yakın, Mösyö Missiri'nin Hotel d'Angleterre'sinin karşısındaki sırada bulunan Markiz'den başlayıp da Galatasaray dönemecini geçip Taksime doğru giderken, sahibi Mıgırdıç'ın soyadını taşıyan görkemli Tokatlıyan'da noktalanır olduğunu daha iyi anlarız.

Grand Rue de Pera ya da eskilerin deyimiyle Cadde-i Kebir’de yürürken bile geleceğe değil de geçmiş zamana adım atar gibi olursunuz.