30 Nisan 2024 Salı
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

“Zaman İçinde Zaman”* ya da Ulusal tiyatronun kaynakları

Mehmet Ulusoy

Mehmet Ulusoy

Eski Yazar

A+ A-

Ulusal kültürümüzün en önemli unsurlarından biri, oyun ve anlatı geleneğidir. Gösteri sanatları olarak da tanımlayabileceğimiz, kukla tiyatrosu / Karagöz ve Hacivat, Meddahlık, Kıssahanlık vb biçimlerinde günümüze gelen eğlence-şenlik kültürümüz, yaklaşık 1000 yıllık “Anadolu mayalanması”nın ürünüdür. Bu mayalanma teknesinde, tarihsel dalgalar halinde binlerce yılda Anadolu’ya taşınan Orta Asya şaman kültürünün önemli bir ağırlığı vardır. Uygarlıkların beşiği Anadolu’nun kadim geleneklerinin; Mezopotamya ve İslam, Yunan ve Bizans’ın eğlence kültürünün de bu mayalanmada hiç kuşkusuz büyük katkısı vardır.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ülkemizde postmodern kültürel gericiliğin ulusal kültürleri yıkıma uğrattığı, emperyalizmin kozmopolitizm / vatansızlaştırma “kültürelciliği” ile insanların köklerine, özlerine yabancılaştırılıp budalalaştırılması, günümüzün en önemli gerçeğidir. Bu nedenle, ulusal kültürümüzün tarihsel, yerel/özgün köklerinden daha zengin bir şekilde beslenerek yeniden canlandırılması, Türk aydınının ve sanatçısının önünde ciddi, vazgeçilmez bir görev olarak duruyor.

Kültürlerin harman yeri Anadolu

Bu konuda en başta yapılması gereken, kuşkusuz ulusal kültürümüz üzerine araştırma ve incelemeleri derinleştirmek, yapılan önemli çalışmaları gündeme çıkarıp tartışmaktır. Türk tiyatrosunun önemli kuramcı, yazar ve yöneticilerinden Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun, “Zaman İçinde Zaman” adlı kitabı, kendi alanında bu görevi hakkıyla yerine getiren, en ciddi, nitelikli ve derinlikli çalışmalardan biridir; hatta en başta gelenidir diyebiliriz. Kitap, müzikolog Yavuz Daloğlu’nun yönetiminde yayın dünyasına giren Opus Yayınları’nca 2014’te okuyucuya sunuldu.

Arka kapaktaki tanıtım yazısında, Özdemir Nutku, kitabı çok mükemmel özetleyen şu anlamlı vurguları yapmaktadır:

“Eski uygarlıkların beşiği Anadolu’ya binlerce yıl öncesinden başlayarak dalga dalga gelen Türler, bu yarımadada bulunana kadim Halklar ile harmanlanarak, önce Selçuklu, sonra da Osmanlı İmparatorluğu ile çok kültürlü ve renkli bir uygarlığa damgalarını vurmuşlardır. Aile yaşamından toplum yaşamına, yerel örgütlemelerden devlet örgütlenmelerine kadar uzun yılların deneyimini taşıyan örnek bir kültür geliştirmişlerdir. Bu kitapta üzerinde durulan değişik konular bu büyük kültürün bir damlası bile olamayacak kadar küçüktür.”

Meddahlığın Orta Asya ve İslami kökleri

Şimdi bu büyük, zengin kültür ırmağından birkaç tascık sunmaya çalışalım. Anadolu kültüründe anlatı ile oyunu “orta oyunu”nda birleştiren en etkili, en köklü ve yaygın gelenek kuşkusuz meddahlıktır. Bu etkililikte değişik köklerden beslenmenin kazandırdığı zenginliği görmekteyiz. Özdemir Hoca bunu şöyle açıklıyor: “Meddahlığın Türk toplumunda iki kaynaktan beslendiğini belirtmek isterim: Bunların ilki, Orta Asya kaynaklı olup şamanlardan ozanlara, ozanlardan bakşilere ve aşıklara uzanan din dışı özellik, öbürü de İslam kültürünün başlangıcından bu yana geliştirdiği dinsel kökenli özelliktir” (s. 170).

Meddah, Arapça “medh”ten gelir; medh, medheden, öven anlamındadır. Osmanlılarda bu terim hikaye anlatan Kıssahan, Şehnamehan yerine kullanılmıştır. İslam kaynaklarında meddahların, sürekli Ehli Beyt’in menkıbelerini okudukları, onları ve sözlerini anımsatarak vakit geçirdikleri, bu yüzden Peygamber soyunu en çok seven kişiler oldukları belirtilir. Ehli Beyt’in erdemlerini dile getiren ve meddahlığı başlatan ilk kişi Hasan Bin Sabit olduğu söylenir. Başlangıçta meddahların yeri bütün sanatçıların üstündedir. Hz. Ali kemerini bağlamış debbağlara pir olmuştur.

Meddahlığın Şamanizm kaynaklı diğer kökü ise, çeşitli evreler geçirerek ve adlar alarak Anadolu mayalanmasında yer almıştır. “Müslümanlığın Türkler arasında tam olarak yerleşmesinden önce, özellikle göçebe Türk obalarında halk hikayeciliği vardı ve bu görevi yapanlara önce Baksi ya da Bahsi, sonradan da Ozan denilmiştir. İslam uygarlığının etkisi ile aşık (saz şairi) adını alan bu ozanlar eski kahramanların, örneğin Oğuz Han’ın destanlarını söylerlerdi. (…) Türk meddahları bu açıdan Arap meddahlarından değişikti; Arap meddahlarının aksine günlük konuları gerçekçi bir biçimde işlerlerdi. Bu da Türk meddahlarının Arap etkisinden çok [“meddah” adını alma dışında] kendi toplumlarının kültür birikimiyle geliştiklerini göstermektedir” (s. 161).

Osmanlı toplumunda meddahın rolü çok önemlidir; mizahıyla, taşlamalarıyla toplumu hem eğlendirir, hem de bilgilendirterek eğitir. Bu bakımdan, Anadolu’da-Osmanlıda meddahlık, metheden öven anlamından çok, Çince bir sözcük olan Orta Asya kökenindeki, “Baksi”nin karşılığı olan “şaman törenlerini yöneten”, “öğretmen” anlamında bir işleve sahip olmuştur. Nutku’nun belirttiği gibi, “Meddah, şairdir, tarihçidir, masalcıdır, efsane yazarıdır; o, insanın hayal dünyasına giren bütün konulara değinir. Bunu yaparken de kendi halkının mizahını, duygularını, özlemlerini ve düşüncelerini dile getirmede ustadır” (s. 163).

“Yabancılaştırma” tekniği Brecht’en önce Orta Oyununda var

Türk tiyatrosunun diğer bir kökü kukla oyunu da Orta Asya’ya dayanan bir geçmişe sahiptir. Özbeklerde, Kırgızlarda, Baksilerde kukla oyunu yaygındır. Onlar kukla oyununa “Çadır Hayal” diyorlardı.

19. yüzyıla geldiğimizde, bir yanıyla Tuluat Tiyatrosu ile zenginleşerek devam eden Orta Oyunu, “meddahlık geleneği ile anlatımlı canlandırmayı, mukallitlikle (taklit) mimiği ve hokkabazlıkla beceriyi edinmiştir.” Orta Oyununun yapısı içinde müziği, dansı, hokkabaz söyleşmelerini, beceriye ve esnekliğe dayanan sözsüz oyunlarını ve taklidi buluruz. Tuluat Tiyatrosunun temeli olan Grotesk’te de (gülünç, olağandışı, tuhaf, abartılı anlatım) müzik, dans, sözsüz oyun, taklit ve ikili atışmalar vardır.

Türk tiyatrosunu zengin ulusal kökenlerine ilişkin Özdemir Nutku’nun çok önemli bir saptaması da “yabancılaştırma” tekniği ile ilgilidir. Bilindiği gibi, çağdaş tiyatroda bu tekniğin uygulayıcısı Brecht’tir. Brecht’in yabancılaşma konusunda Doğu Tiyatrosundan esinlendiği de bilinmektedir. Devam edelim; “Geleneksel Türk tiyatrosu, dolayısı ile Orta Oyunu, Doğu Tiyatrosunun özelliklerini taşır; bu tiyatronun estetiğinin temeli ise “yabancılaştırma” kavramı ile anlaşılabilir” (s. 215).

Orta Oyunundaki güldürü ögesi, seyirciye bir yabancılaştırma eylemi ile verilmektedir. Pişekar ve Kavuklu gibi tiplerin hareketleri töresel ve siyasal gelişmelerin birer soyutlaması olarak görülmelidir.

“Zaman içinde Zaman”dan aktarabildiklerim, bu zengin hazineden bazı özet bilgiler niteliğindedir. Meraklısı için gerçekten bulunmaz bir kaynak, hazine değerinde eşsiz bir kitap.

* Özdemir Nutku, Zaman İçinde Zaman, Opus Yayınları, İstanbul, Aralık 2014.