08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mini eteğin altındaki bomba!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Batı’da, yani kendini “modern dünya” olarak niteleyen coğrafyalarda altyapı zenginlikleri de hızla tükeniyor, temiz su kaynakları da...

Bilim adamları yeni yüzyılda, yalnızca enerji sıkıntısının petrolün ve doğalgazın önemini artıracak olmasına değil, önümüzdeki 50 yılda bir litre suyun bir litre benzinden daha pahalı olabileceğine de ısrarla dikkat çekiyorlar...

İşte “bu sıkıntılar mı Ortadoğu’yu hedef noktasına getiriyor” sorusu da, su ve enerji kaynaklarının ele geçirilmesi tartışmalarında giderek daha fazla kilitleniyor...

Nil’in geçtiği Mısır, Dicle’nin geçtiği Irak, diğer yandan önemli petrol ve doğalgaz merkezi Libya, Afganistan, (dün de uçak saldırısıyla kan gölüne döndürülen) Yemen ve jeopolitik açıdan büyük devletlerin ileri karakol olması için göz diktikleri kilit noktadaki Suriye’de kaos ne yazık ki bitmiyor...

Farkında mısınız; Mısır’da durdurulan “Müslüman Kardeşiler” (Ihvanı Müslümin) kalkışmasının dışında, diğer devletlerin hepsi aynı kanlı tuzağa çekildi ve hepsi aynı anda cehennem haline getirildi...

Adına “BOP” denilen bölücü yıkıcı ve kan emici plan için aynı anda düğmeye basılınca, emperyalist devletlerin kışkırtıcı ajanları bu ülkelerde sinsice üslendi ve rant peşindeki aşiretleri silahlandırarak çok derin provokasyonlar yaptırdı...

Kuşatılmış kitle örgütleri ile satın alınmış medya da bu plan içinde kullanılarak, kalabalıklar “Arap Baharı” adı altında, demokrasi yalanıyla kandırıldı ve sözde “diktatör”lere karşı öfkeli kalabalıklar adeta savaş meydanlarına yönlendirdi...

Ve kısa süre sonra adına “bahar” denilen iğrenç böl-yönet planı Ortadoğu ve kimi Afrika devletlerini kan gölüne dönüştürdü ki, oralarda 10 yılı aşkın süredir ne huzur var ne de güvenlik...

Diktatörün diktatörü!..

IRAK lideri Saddam Hüseyin, “Bağdat’ta kimyasal silah var” şeklinde, kendi bilim adamlarının sahte ihbarının ardından hedef yapıldı ve sonrasında da kendi yurttaşlarının boynuna taktığı yağlı ilmikte can verdi...

Libya lideri Muammer Kaddafi ise devletin petrol kaynaklarının en az dörtte üçünü dağıttığı yurttaşlarının gözleri önünde, kiralık bağnaz milisler tarafından linç edildi...

İki lider de sözde “bahar” teranesiyle başlatılan sinsi ayaklanmaların kitleleri iç savaşa sürüklemesinin ardından katledilirken, asıl soru halen yanıtlanamıyor; “Diktatörler öldü de, bu ülkelere huzur geldi mi acaba?..”

Libya’nın geleceği belirsiz... Afrika’nın en büyük petrol ve doğalgaz kaynakları kukla yönetimlerin perdelediği emperyalistlerin hizmetindedir artık...

Peki; Libya’da uygulanan bu planın alçakça olduğunu fark ederek, son dönemlerde başını kaldırmaya kalkışanların önüne kim sürülüyor dersiniz; dün El Kaide bugün ise onun çocuğu IŞİD...

Velhasıl sosyalist Libya, Avrupa ile ABD’nin maşası olmuş din bezirganı tetikçilerin yarattığı kanlı kaosta tükenmeye devam ediyor...

Irak’ı ise anlatmaya gerek yok... Medyaya sıklıkla yansıyor ki, Bağdatlılar artık Saddam’ı arıyor... İç savaşın en az 1 milyon insanın ölümüne yol açtığı öne sürülen Irak’ta, Saddam 11 yıl önce asılmasına rağmen ne “bahar” var ne de huzur...

Tam aksine, ne aşiret savaşları bitiyor orada, ne mezhep kavgaları ne de El Kaide ve IŞİD terörü...

Arapların, Kürtlerin, Şiilerin, Sünnilerin egemenlik kavgasının devam ettiği Irak’ta, “böl-yönet” planını ısrarla yürüten ABD ve Avrupa, bölgede bir Kürt devleti kurmak için el altından müdahaleyi sürdürürken; Irak, içine düşürüldüğü kanlı kaostan en az 50 yıl boyunca daha kurtulamaz gibi görünüyor...

Trump’u ikna eden fotoğraf!..

SURİYE ise koalisyon güçleri için yalnızca kaos merkezi değil... Orası onların tosladığı sert bir kaya olarak, yaratılan enkazın üzerinde, IŞİD ve sahibine direnmeye devam ediyor...

Yazının başından itibaren sıralanan saptamaların ortasında düşündürücü soru bellidir, “senarist tamam da, figüranlar kim Ortadoğu kaosunun yaratılmasında?..”

Amerika ve Avrupa; din adına taşeron olarak kullanılan El Kaide, IŞİD ve benzerlerini, oldum olası gericilikten kurtulamayan Ortadoğu gibi bir coğrafyanın toprağına atılabilecek en iyi tohum olarak kullandılar...

Yani “koalisyon güçleri”, demokrasi ve barış iddiasıyla El Kaide ve IŞİD’i Arap topraklarında ısrarla sahaya sürdüler ve yazının başında sıralanan ülkeleri kan gölüne dönüştürdüler...

Ve dinci örgütlerin taşeron olarak kullanıldığı işgal çabalarında artık ne Suriye huzur bulabiliyor ne de onu çökertmek için IŞİD’i pompalayan Avrupa ve Amerika...

Evet; kimi okurlar diyecek ki, “bu adam içimizi yine niçin kararttı?..”

Çünkü The Washington Post gazetesinin dünkü sayısında yayımlanan bir haber çok güldürdü beni...

Gazete, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı HR McMaster’ın, Donald Trump’ı ABD askerlerinin Afganistan’da kalmasına ikna etmek amacıyla Afgan kadınların “mini etek” giydiği 1972 tarihli fotoğraflarını gösterdiğini iddia etmiş!..

Haberde; McMaster’ın, Trump’ı bir zamanlar Afganistan’da var olan “Batılı tarzda hayat”ın ülkeye tekrar getirilebileceğine ikna etmek için fotoğrafı gösterdiği de belirtilmiş...

İddiaya göre bu fotoğrafın ardından, Trump, Virginia’daki Fort Myer Askeri Üssü’nde yaptığı konuşmada, ABD’nin Afganistan’dan hızlı bir şekilde çekilmesinin “öngörülebilir ve kabul edilemez” sonuçlarını önlemek için mücadeleyi sürdürmeleri gerektiğini açıklamak zorunda kalmış...

Bu haberi okuyunca yalnızca gülmedim, emperyalizmin kendi kazdığı çukura düşmesini de gördüm bir kez daha...

O Amerika değil mi ki; Afgan Rus savaşında Usame Bin Ladin’i ve El Kaide’yi yaratarak, önce Afrika ve Ortadoğu’nun sonra da (11 Eylül 2001- İkiz Kuleler saldırısı) nedeniyle kendi başına bela eden devlet?..

Tarih, kendi çıkarı için şeriatçılardan medet uman emperyalizmin 40 yıl sonra bu kez mini eteğe sığınmasını da gördü ya, artık gam yemem!..