26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

O anıt, Genelkurmay’ın pabucunu dama attı!

İsmet Özçelik

İsmet Özçelik

Gazete Yazarı

A+ A-

Dolmuşla evden işe gelirken istemeden önümde oturan bir gencin telefon konuşmasına kulak misafiri oldum. Telefonda konuştuğu arkadaşına nerede inmesi gerektiğini anlatıyordu. “Meclis’i geçince ‘Çağlayan anıtı”nı geçer geçmez dolmuştan in” dedi. Gazete okuyordum. İlk başta çok dikkatimi çekmemişti.

Ertesi gün belediye otobüsünde de benzer bir durumla karşılaştım. İnsanlar birbirine adres tarif ederken, “Çağlayan anıtı”nı merkez yapıyor ve ona göre yön belirliyordu. Birden jeton düştü. “Çağlayan anıtı” denilen şey Melih Gökçek’in kavşaklara diktiği “ucube”lerden biri idi.

Hani şu TBMM ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki dört yol kavşağındaki saat heykeli.

Yılların “Genelkurmay kavşağı”nın pabucu dama atılmış ve yerine “Çağlayan anıtı” geçmişti. Tabi kol saati 700 bin lira olunca durum normaldi. Artık bu saat tüm Türkiye için bir simge haline geldi. Rüşvet ve yolsuzluğun simgesi.

Unutulması da çok zor!

İmam’ın yellenmesinden iki yıl sonra...

Zafer Çağlayan heykeli bu kadar popüler olup beyinlere kazınınca Anadolu’da çok anlatılan bir öyküyü anımsadım. Öykü şöyle:

Köyün birinde, imam camide öğle namazı kıldırır. Tam secdeye eğilirken “pırt” diye bir ses duyulur. İmam boş bulunmuş ve kaçırmıştır. Çok utanır. Yüzü kıpkırımızı olur. Ne yapacağını şaşırır. Hızla namazı bitirir ve camiden ayrılır. Ama olay akşama kadar bütün köye yayılır. Derken çevre köylerde de konuşulmaya başlar.

İmam bu utanca dayanamaz. Bir gün sonra sabah erkenden kimseye veda etmeden köyü terk eder. Kimse de nereye gittiğini öğrenemez. Aradan on yıllar geçer. Hoca yaşlanır. Bir gün yolu o köyün yakınlarına düşer. “Nasıl olsa unutmuşlardır. Unutmasalar da beni tanıyamazlar” diyerek köye de uğrar. Kahveye gider ve köylülerle sohbet eder.

“Eskiden bu köyde Bekir Usta diye iyi bir duvar ustası varmış, yaşıyor mu?” diye sorunca, “Bekir Usta ‘Hoca’nın yellenmesinden 2 sene sonra’ öldü” yanıtını alır. Hoca şaşırır kalır. Sonra da hemen kalkar ve köyü terk eder.

Hocanın yellenmesi beyinlere kazınmıştır. Köylü için milat olmuştur. AKP için de durum aynı. 17 Aralık milat. Artık birçok konu “17 Aralık’tan önce veya sonra” diye yorumlanıyor.

“Yüzün kızarması” da önemli

Hocanın öyküsü aynı zamanda bir dürüstlük öyküsü. “Yüzün kızardığı” dönemleri anlatıyor.

“Yüzü kızaran” adam iyi adamdır. Utanmanın belirtisi. En azından yanlış yaptığını hissetmenin kanıtı. Ya yüzü kızarmayan yüzsüzler..!

“Serbest piyasa ekonomisine” geçeli beri “yüz kızarması”nı da unuttuk. Hele AKP iktidarında yüzü kızaranların sayısı iyice azaldı.

Baksanıza koca koca bakanlara. Rüşvet aldıkları kanıtlarıyla ortada, ama TBMM kürsüsüne çıkıp yalan üstüne yalan söyleyebiliyorlar. Kolunda 700 bin liralık saatle dolaşanların yalanları ve sonrasında yaşananlar nerdeyse Brezilya dizisi oldu. Ama o ısrarlı. “Durmak yok, yola devam!” havasında.

Bakalım Afyon Kampı’nda başka neler söyleyecek.

Keşke köy imamı gibi yüzü kızarsaydı. Kendisi için daha hayırlı olurdu.

Türkiye’ye “yüzü kızarabilen” adam lazım!