26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Vatanım sensin' dizisi vatanseverlik propagandasıdır

Ece Kırbaş yazdı

'Vatanım sensin' dizisi vatanseverlik propagandasıdır
A+ A-

Geçtiğimiz gün (17.01.2017) aydinlik.com.tr’de “FETÖ’cüler vatan için mi vatan haini oldu?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yener Güneş’in kaleme aldığı ve Kanal D’de yayınlanan “Vatanım Sensin” dizisi üzerine olan bu eleştiri yazısı dizinin, “adeta tarihsel gerçekleri çarpıtmak üzere kurgulanmış olduğunu” ve dizi eliyle bir “algı operasyonu” yapıldığı fikrini öne çıkartıyor. Peki reytinglerde birinci sıraya oturmuş bu dizinin amacı gerçekten de “tarihi çarpıtmak” ve FETÖ’cülere “moral verirken” Türk halkı üzerinde bir algı operasyonu gerçekleştirmek mi?

CASUS KİMDİR VATAN HAİNİ KİMDİR?

Öncelikle dizinin başkahramanı Binbaşı Cevdet’ten, Cevdet’e iletilen “vatan için vatan haini olur musun” talimatından ve “casus”un sözcük anlamından başlayalım…

TDK’ya göre casus; “Bir devlet veya kuruluşun gizli amaçları için çalışan kimse, çaşıt, ajan”dır. Bu “bilgi toplayan ve bunu gizli usullerle ulaştıran veya ulaştırmaya çalışan şahıs”, kendi milletine veya milletinin menfaatlerine karşı çalışırsa vatan haini olur.

Tarihin her döneminde casusların ve üstlendikleri kritik görevlerin sayısı hiç de az değildir. Casusların hepsi düşman tarafına sızmak, orada yükselmek ve kritik zamanda düşmanı içerden çökertmek için vatanlarına ihanet etmiş gibi gözükmek zorunda kalmışlardır. Birçok dönemde bu türden gizli vatansever amaçlar için kendinden olanları da feda etmek durumuyla karşı karşıya kalınmıştır. Aynı çavuşun vurulması gibi.

Örneğin Soğuk Savaş dönemi, İngiliz istihbaratını ayrıca CIA'yı felce uğratan Sovyet ajanı Kim Philby yalnız İngiliz istihbaratının komünizmle mücadele biriminin başına gelmekle kalmamış, CIA'yı kurmak üzere ABD'ye de gitmiştir. Ama bu noktalara gelmek adına Sovyet karşıtı görevleri de yerine getirmek zorunda kalmıştır. Cevdet gibi bir diğer kurgu casus da Nazilerin içine sızmış olan Max Otto von Stierlitz’tir. SSCB’de çekilmiş olan bu dizi 2. Dünya Savaşı sırasında SS’ler içinde “vatanına ihanet etmiş” gibi yükselmiştir. Bu dizinin hala Rusya’da en popüler diziler arasında yer alması boşuna değildir.

Yayınlanmaya başladığı ilk günden beri büyük ses getiren bir dizi olan “Vatanım Sensin”in Binbaşı Cevdet’i de tıpkı böyle bir casustur. Vatanın bağımsızlığı uğruna ailesinin bile gözünde “Yunan tarafına geçmiş bir vatan haini” olmayı kabul eden bu Türk subayına verilen “Vatan için vatan haini olur musun” talimatıysa izleyici tarafından kolaylıkla anlaşılan basit bir ironiden başka bir şey değil.

Arkadaşımızın yazısında yer alan mantık hatalarından bir diğeri de; “Bir Türk subayı Yunan tarafına geçer mi?” sorusu. Zira ortada Yunan tarafına gecen bir Türk subayı yoktur. Casus olarak düşman safına sızan bir Türk subayı vardır. Dolayısıyla asker üniforması giymiş FETÖ’cü hainlerle, Milli Mücadele için Yunan karargâhına sızmış bir Türk subayını ilişkilendirmek havada kalan bir çıkarım olmaktan ileri gidemiyor. Hani dizide Ankara’nın düzenli ordularına girmeyi reddedip Yunan tarafına kaçan Çerkez Ethem’e bir güzelleme yapılsa “hah benzetme tam on ikiden vurmuş” diyebilirdik ama dizideki karakterin bununla uzaktan yakından alakası olmadığı ortada.

Ömrü cephede gecen kocasına büyük bir aşk duyan ve bunu kendisine “Benim vatanım sensin” sözüyle ifade etme gafletinde bulunmuş(!) Azize hemşire var bir de. Kocasının şehit olduğu haberi üzerine Selanik’ten İzmir’e gelmiş, çocuklarıyla birlikte ayakta durmaya çabalayan bir Türk kadını. Türk askerlerinin yarasını saran bir hemşire. Bu sıradan ve masumane cümleden kaç kişinin aklına Ahmet Altan’ın, “Ben bu vatanı, bir kadın memesine satarım” sözü gelmiştir acaba? Bırakın çağrıştırmasını, bir bağlantı kurmak bile oldukça güç olsa gerek…

ANASINI AĞLATAN BİNBAŞI

Bir diğer yanlış tespitte “analar ağlamasın” edebiyatının yapıldığı konusunda. Bu da yine izleyicinin arasa da bulamayacağı bir yaklaşım. Hele ki başroldeki Binbaşı Cevdet’in bizzat ve en çok kendi anasını ağlattığını düşünecek olursak… Vatan için vatan haini yaftasıyla yasamayı göğüsleyen binbaşı ayni zamanda direnişçi kızının idama yürüyüşünü kılını kıpırdatmadan izliyor. Yine vatan için. Görüldüğü gibi bırakın “analar ağlamasın” edebiyatının yapıldığını, görevinin gereği bol bol anasın ağlamasına, kızının idamına gözünü kapamak zorunda kalıyor.

İlk bölümde “vatanım sensin” diyen Azize hemşire ise, zulmü yaşadıkça meydanlara çıkıyor, Halide Edip’le birlikte “hangi şartlar altında olursa olsun hiçbir kuvvete boyun eğmeyeceğine” yemin ediyor üstelik yanında başlarda Yunan teğmene “biraz da siz yönetin” diyen fütursuz kızıyla birlikte.

NÂZIM’IN KARAYILAN’I SONRADAN KAHRAMAN OLMADI MI?

Dizide ne “Türklerin aslında birbirini sevmediği” gibi bir sonuç çıkıyor ne de “neden Yunan yönetimi olmasın ki” deniyor.

Evet, bütün Yunan karakterler kötü, bütün Türkler de işgalin ilk anından itibaren cengâver değil. Zaten neden olsun ki? Tarihte de böyle değil midir? Nâzım’ın korkak Karayılan’ı sonradan kahraman olmamış mıdır? “Kardeşime kursun sıkmam” diyen ve kurşuna dizilen Yunan komünistleri yok mudur? Yunanın, İngiliz’in gelişini kutlayan hainler olmamış mıdır? Yakup Kadri’nin “Sodom ve Gomore”sinde, “Yaban”ında benzer karakterler çizilmemiş midir? Bunları yok mu saymak tarihe bağlılıktır? Bütün bunların üstesinden gelerek emperyalizme karşı savaşından bağımsızlığını kazanarak çıkmamış mıdır Anadolu halkı?

Şu ana kadar izlediğimiz kadarıyla esas olarak öne çıkartılan; işgalcilerin katliamları değil, bir ulusun yeniden dirilişi ve bunun bir Türk subayı ve ailesinin yasadıkları üzerinden anlatımıdır. Bol bol Yunan zulmünü mü izlemeyi tercih ederdik? Bağnaz Yunan ve Ermeni milliyetçilerininki gibi “ezilmişlik” teması, “ağlama” edebiyatı mı esasa oturtulmalıdır? Diğer taraftan dozajı tartışılabilir olmakla birlikte dizide Yunan zulmü hiç mi gösterilmemektedir? Hatırlamaya ihtiyacımız olan şey ne çok katledildiğimiz mi yoksa yedi düvele karşı nasıl ayağa kalktığımız mı? Ayrıca Yunan kuvvetlerinin Anadolu’nun içlerine girmeye başladıkça, direnişle karşılaştıkça ve kontrolü sağlamakta güçlük çektikçe bu katliamların arttığı da unutulmamalıdır.

MİLLİ DUYGULARI KABARTIYOR

Amacımız ne tarih dersi vermek ne de şu veya bu diziyi yüceltmek. Her hafta yeni bir bölümü yayınlanan bir dizide ararsak mutlaka eksiklikler bulabiliriz. Belki birkaç bölüm sonra maddi hatalar baş gösterecek ve eleştireceğiz de, bilemeyiz. Ama komplo teorileri üretmek uğruna önümüze çıkan her işi karalamak yalnız hata değil, Türk halkının da zekâsını, sağduyusunu hafife almak olacaktır.

Peki, milyonlarca Türk izleyicisi “Vatanım Sensin”i neden bu kadar sevdi? Yunan askerini centilmen, Türk askerini ise hain gösteren bir dizinin Türk halkı tarafından bırakın bu kadar takip edilmesini en ufak kabul görme şansı var mıdır?

Aksine; PKK, IŞİD ve FETÖ’yle mücadelenin hız kazandığı bu günlerde milli duygularını, vatan sevgisini kabartan yapımları izlemek istiyor Türk izleyicisi. Ve tek bir tanesinin aklından da FETÖ’yü aklamak geçmiyor.

Yunan gelene kadar belki de ne olup bittiğinin bile farkında olmayan insanların gün be gün nasıl devrimcileştiğini, nasıl vatana sarıldığını görüyor. En zor şartlarda neler başardığını, bağımsızlığını nasıl kazandığını hatırlıyor ve “yine yaparız!” diyor. Tarihiyle gurur duyan Türk halkı bu yüzden Amasya Genelgesi’nin okunduğu sahnede, “Nihayet oldu! Anadolu’da direniş başlıyor” diyen binbaşının kızıyla birlikte ağlıyor.

Daha düne kadar bütün kanallar harem soslu Osmanlı hanedanlık dizilerinden geçilmiyorken bugün televizyonlarda en çok Milli Mücadele’yi konu eden bir dizinin izleniyor olması mutluluk vericidir. Emperyalizme karşı mücadeleyi, bağımsızlığı seçen Türk halkının Mustafa Kemal’in yalnızca adinin geçtiği 10 saniyelik bir görüntüyü bile duygulanarak izlemesiyse basit bir ajitasyonun tezahürü değil, Atasına sarsılmaz bağlılığının en yalın hali, en gerçek duygusudur.

Bandırma Vapuru’nun Samsun’a yanaştığı, Mustafa Kemal’in fotoğrafının ilk kez göründüğü o fragmanın 1.5 milyon kez izlenmiş olması mıdır “algı operasyonu”?

“FETÖ’cü hainlerin yarın ‘kahraman’ ilan edebilmelerini kolaylaştırmak için bu dizi yapılıyor olmasın?” diye soruyor arkadaşımız. FETÖ’cü hainlerin hiçbir şart altında kahraman ilan edilebilmesi mümkün değildir, olamayacaktır da. Çünkü Türk halkı kıskaç altındayken bile “kandırılamamıştır”. Böyle bir diziden FETÖ’cü hainlere pay çıkartmakta, amaçlananın “Türk halkının basiretini bağlamak” olduğunu iddia etmekte fazlasıyla zorlama bir düşüncedir.

“Atatürkçü kisvesi altına saklanan Gökçe Fırat Çulhaoğlu ve ‘Atatürkçü’ bildiğiniz nice kişi FETÖ’cü çıkmadı mı?” diye sorarken o “nice kişilerin” Atatürkçülüğün yakınından bile geçmediğini en başından beri en iyi bilenler olduğumuzu unutmayalım. Atatürkçü maskesi ardına saklananların varlığı, milli duyguları kabartan bir diziden bile korkar hale gelmemiz için bir neden olamaz. Asıl o zaman büyük hataya düşeriz.

KOMPLOCULUK UMUTSUZLUĞA SÜRÜKLER

Sakin olalım… Karşımıza çıkan her işi, her üretimi mahkûm etmeden önce bi’ nefes alıp düşünmekte fayda var. Kuşkucu olmakla komplo teorilerine sıkışıp kalmak arasında da ince bir çizgi. Yoksa her şeyden nefret eden, herkesi düşman veya “karşı cepheden” belleyen ve korkan, hayattan kopuk insanlara dönüşürüz. Kesintisiz “komploculuğun” varacağı yerde sadece umutsuzluk olacaktır. “Dostlarımızdan şüphelenmek, onların ihanetinden çok daha utanç vericidir” der François de La Rochefoucauld. Bugün değilse de yarın en yakınlarından bile şüphelenen insanlara dönüşmemek, umutsuzluğa esiri olmamak için…

İLGİLİ YAZI: FETÖ'CÜLER VATAN İÇİN Mİ 'VATAN HAİNİ' OLDU?

Son Dakika Haberleri