26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Pırıl pırıl gökyüzünde fırtınayı görebilmek...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Himalaya filmini bilmem izlediniz mi? Himalayaları aşarak tuz götürüp buna karşılık zorunlu gereksinimlerini edinmeye çalışan Lamalar, bu yolculukları sırasında yağışı çok iyi hesaplamaları gerekmektedir. Yağışa yakalandıkları an öğütülmüş tuz eriyecek ve açlıkla yüz yüze kalacaklardır. Yolculuk öncesinde bir gece Lamaların genç lideri ile yaşlı bilge bir Lama, yıldızların pırıl pırıl göründüğü gökyüzünü izlemektedirler. Genç Lama havanın güzel olduğunu, yarın sabah yola çıkabileceklerini söylemesine karşın yaşlı olan karşı durur. Sonuçta lider emreder ve Himalayaları aşmak için yola koyulurlar. Bir süre sonra tipiye yakalanırlar. Lamalar salt tuz yitirmez birçok insan da tipide donarak ölür. Can çekişen yaşlı Lama’nın yanına genç lider gelir, fırtınayı nasıl bildiğini sorar. Bilge Lama’nın yanıtı ilginçtir: “Önemli olan pırıl pırıl gökyüzünde fırtınayı görebilmektir”. 

Toplumsal yaşama da, futbol takımlarının göstergelerine de bu bakış açısıyla yaklaştığınızda çözümleyici düşünceler edinir ortada yanlış giden işler varsa önlemini alabiliriz. Konuyu Fenerbahçe ve Türk futbolunun geneliyle ilişkilendirmek isterim. Fenerbahçe’nin bu sezon iyi gitmediği hatta çok kötü durumda olduğunu ne yönetim, ne İsmail Kartal ne de yandaşlar görebilmektedirler. Beşiktaş’ı son dakikada bir rastlantı golü ile yenmek Fenerbahçe’nin atmosferini pırıl pırıl bir gökyüzü konumuna getirdi. Oysa o gol olmasa, Beşiktaş son 20 dakika tek kale oynadığı karşılaşmada boş kaleye golleri kaçırmasa Fenerbahçe ligden kopmuştu ve büyük olasılıkla bu haftanın ilk gününden başlamak koşuluyla Fenerbahçe hoca arıyordu, yönetimin değişmesi için genel kurul söylemleri de başlamış olacaktı. 

Kuyt ve Meireles gibi kuvvetli oyuncularının yürüyecek hali kalmamış, bu nedenle sakatlanarak oyundan çıkıyorlar. Yine kuvvete dayalı oynayan Emenike, yeterli çalışmalar yapılmadığı için kuvvetten düşmüş, buna bağlı olarak psikolojisi de bozulmuş. Yandaşların baskısına dayanamayıp sporcuya yakışmayan bozuk bir davranış kalıbı ortaya koyarak futbol alanından ayrılması fırtınanın baş nedeni olarak görünüyor. Üç kez sarı kart gösterilmesi gereken Emenike’ye hakemlerin hiçbir şey yapmaması, İsmail Kartal’ın onu apar topar sahaya göndermesi, Emre Belözoğlu’nun teknik adamlığa soyunarak başka oyuncuyu oyuna alması Fenerbahçe’nin içler acısı durumunu göstermektedir. Fenerbahçe’de İsmail Kartal’ın dışındaki herkes teknik direktör... Başta Aziz Yıldırım ve sonrasında Emre Belözoğlu. 

Bazı insanlar hakkında yazı yazmak artık bana çok zor geliyor... Özellikle, başta Fatih Terim ve Emre Belözoğlu... Görüyorum ki yazdıklarım hiçbir işe yaramadığı gibi söz konusu kişiler giderek daha da saldırganlaşıyorlar. 2006’da Kadıköy’de bizi İsviçre ile savaş konumuna getiren, Fatih Terim’in vur emrini Osmanlı akıncıları gibi İsviçreli futbolculara saldırarak yerine getiren, ırkçılıktan küfürbazlığa değin her türlü suçu üzerine alan Emre Belözoğlu Fenerbahçe’nin kaptanı, hemen hemen aynı davranışlardan hüküm giyen Fatih Terim ise Türk futbolunun en tepe noktasında. 2006’dan bu yana işlemedikleri suç kalmayan bu ikili Hollanda maçı için bir kez daha buluşuyorlar. Bu durumda Emenike’nin sahayı terk etmesi, Volkan Demirel’in ulusal maçtan kaçması çok da büyük suç sayılmamalı. Fırat Aydınus’un, Emenike’ye kart göstermemesi ise devede kulak olarak kabul edilmeli. 

Fenerbahçe’nin kaptanı Beşiktaş teknik direktörü Bilic’in üzerine parmağını sallayarak gidip “Anam avradım olsun, burası İstanbul” diyerek açıkça tehdit etmiş araya ne tür küfürler sıkıştırdığı da dudaklarından anlaşılmakta. Yıllar önce Fatih Terim’de aynı coğrafyadan bir başka teknik adama, İstanbulspor’un başındaki Saffet Susiç’e “Benim ülkemde bir Sırp bana söz söyleyemez” demiş, açıkça ırkçılık yapmıştı. Söylemin içinde hem ırkçılık var hem de bilgi eksikliği. Çünkü Saffet Susiç bir Sırp değil, Bosnalıdır. Bir bilgisunar (internet) kullanıcısının sanal ortamda yazdığı gibi Emre Belözoğlu Türk futbolunun kara lekesidir. Bu leke temizlenmedikçe Türkiye Ulusal Takımı’nın forması üzerinde de iz bırakacaktır, İsviçre maçında bıraktığı gibi... Kara lekenin formamızda bıraktığı izin baş sorumlusu ise Fatih Terim olacaktır. Her şey normalmiş gibi görünürken kopacak fırtınayı göremeyenlerin başı dertten kurtulamaz. Bugün bulundukları yer onların yarınını güvence altına almaz... 

BİLİC BEŞİKTAŞ’TA ANTRENÖRLÜK ÖĞRENİYOR... 

Beşiktaş teknik direktörü Slavan Bilic takım seçiminde, kadro kurulumunda, oyuncu değişikliklerinde ve özellikle de bazı oyunculara aşırı bel bağlaması nedeniyle bir profesyonel teknik direktör gibi davranmıyor. Örneğin Türkiye’ye geldiği ilk günlerde hakkında şarkılar yazılan Dembe Ba’nın bir hiç olduğunu, hiçbir büyük maçta oynamadığını, son oynanan iki Clup Brudge ve iki de Liverpool maçlarında takıma hiçbir katkı yapmadığını, derbi maçlarda hiç oynamadığını göremiyor. Dikkat ettim karşı takımın sahasında oynanan ilk Brudge karşılaşmasında topla 9 kez buluştu, bu buluşmaların toplam zamanı 9 saniyeyi geçmedi. Bir futbolcunun 90 dakikalık maç süresi içerisinde ortalama topla 2,5-3 dakika oynayabileceği hesap edilirse Demba Ba’nın Beşiktaş’a katkısını siz düşünün, o maçta üstlendiği sorumluluğu da göz önüne alın...  

Atiba’da benzer görüntüler sergiliyordu. Kulübeye çekilince biraz olsun hareketlendi. Ba böyle oynayacaksa Mustafa Pektemek ve Cenk Tosun’un suçu nedir? Ayrıca Bilic’in kenardaki davranışları hiç de tutarlı değil. Sürekli rakip takım futbolcularıyla ve hakemlerle uğraşıyor. Emre Belözoğlu ile yaşadıklarında Bilic’in de kusuru olabilir...