26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ruanda Soykırımı ve Fransa’nın rolü

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Ruanda’da yaşanan soykırımın üzerinden 25 yıl geçti. BM rakamlarına göre 800 bin insanın yaşamını yitirdiği soykırımın nedenleri hâlâ tartışılıyor. Özellikle Fransa’nın bu soykırımda oynadığı rolün artık genel kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Ama Fransa resmen soykırımcılara destek olduğunu, silah verdiğini ve onları eğittiğini kabul etmiyor.
Ruanda Soykırımı, İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından gerçekleştirilen Yahudi Soykırımı’ndan sonra 20. yüzyılın sonunda meydana gelen en kanlı ve en vahşi katliamıdır.
BM tarafından kurulan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, Eylül 1998’de, Jean-Paul Akeyesu adındaki bir Ruandalıyı yargılayarak, dünyada ilk kez, tanımlanmış soykırım suçu nedeniyle mahkûmiyet kararı verdi.
SÖMÜRGECİ VE SOYKIRIMCI EMPERYALİZM
Afrika’nın yakın tarihi milyonlarca insanın canına mal olmuş kapitalist sömürgeciliğin ve emperyalist saldırganlığın örnekleriyle doludur. Emperyalist çıkarları gereği, yüzlerce yıl barış içinde yaşayan toplumları etnik ve dini gruplara bölüp birbirine kırdırmışlardır. Bunun en kanlı örneği de Ruanda’da yaşanan soykırımdır.
Ruanda’da ne olmuştu kısaca hatırlayalım: Ruanda, Orta Afrika’nın kalbinde, Büyük Göller Bölgesi’nde yer alan, denize kıyısı olmayan, Afrika’nın en küçük devletlerinden biri. Ruanda’da aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan Hutular ve Tutsiler barış içinde bir arada yaşıyordu. İki grubun da derisi siyahtı. Sosyal konumları itibarıyla daha zengin olan Tutsiler önce Almanlar (1895), daha sonra sömürgeci Belçika (1918) tarafından üstün ırk olarak topluma kabul ettirildi. Hutular ise eğitimsiz bırakıldı ve toplum içinde ayrımcılık körüklendi. Aynı toplumun iki sosyal grubu, iki ayrı ‘etnik’ gruba dönüştürüldü. Öyle ki insanların Hutu veya Tutsi olduğunu gösteren kimlikler bile verildi. Aynı etnik kökene sahip olan bu iki grup birbirine düşman edilmişti.
Belçika’nın desteklediği ve iktidarda olan Tutsiler, Hutulara baskı uyguluyordu. 1960’ta Cumhuriyet’in kurulması ve bağımsızlığın ilan edilmesiyle çoğunluk olan Hutular iktidara geldi. Bu kez Tutsiler öldürülmeye başlandı. 60’lı yıllarda yüz binlerce Tutsi kaçarak Uganda ve Tanzanya gibi komşu ülkelere sığındı. Ülkede kalanlar ise cehennem hayatı yaşadı. Bu cehennem 30 yıl sürdü. Tutsiler Uganda’da kurdukları ‘Ruanda Yurtseverler Birliği’ önderliğinde kuzeyden ülkelerine girerek Hutu İktidarı’na karşı bir savaş başlattı.
FRANSA ORTAK OLDU
Belçika’nın Ruanda’dan ayrılması üzerine boşluğu Fransa doldurmuştu. 1990 ve 1994 yılları arasında Ruanda’nın başında bulunan Hutu Habyarimana, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sosyal Demokrat François Mitterrand’ın yakın dostuydu. Hutular ve Tutsiler arasındaki iç savaşta Fransa, ülkedeki çıkarlarını korumak için bir Hutu olan Habyarimana’yı destekledi. Soykırım devam ederken, Fransa Hutu Ordusu’na silah sevkıyatını sürdürüyor ve orduyu eğitmeye devam ediyordu. 1990’da başlayan iç savaşı Fransa’ya rapor eden konsolosluk ve istihbarat elemanları ‘iktidarın Tutsileri katlettiğini ve katliamların soykırım riski taşıdığını’ bildiriyorlardı. Mitterand iktidarı bütün olanlara kulağını tıkamıştı.
FİTİLİ ATEŞLEYEN KIŞLA...
7 Nisan 1994’te Ruanda Devlet Başkanı Habyarimana’nın uçağının düşürülmesiyle Tutsilere karşı 100 gün sürecek olan soykırım başladı. 2010’da Ruanda Hükümeti’nin hazırladığı raporda, “Devlet Başkanı Habyarimana’nın uçağı, bölgenin kontrolünü elinde bulunduran Ruanda Silahlı Kuvvetleri’nden bir grup tarafından Kanombe Kışlası’ndan fırlatılan iki füzeyle düşürülmüştür” ifadesi yer aldı. Bu kışlada Fransız askerlerinin Ruanda askerlerini eğittiği biliniyordu. Başkan’ın ölümü Hutulara Tutsileri katletme bahanesi yaratmıştı.
Senaryo hep aynıydı: İç savaş tetiklenmiş ve bu iç savaşı durdurmak için de BM nezdinde görev Fransızlara verilmişti. Sözüm ona Tutsileri korumak için Ruanda’ya gelen Fransız askeri, iktidardaki Hutulardan yana davranmış ve yüz binlerce Tutsi’nin katledilmesine seyirci kalmıştı. Yakın tarihe ‘Ruanda Soykırımı’ olarak geçen bu katliamlara Fransa, açıktan ortak olmuştu.
Tarihin cilvesi mi diyelim? Ruanda Soykırımı’nda Fransa Cumhurbaşkanı Sosyal Demokrat François Mitterrad’dı ve 20 yıl sonra, 2013’te Orta Afrika Cumhuriyeti’ne saldıran Fransa’nın Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın partisinden François Hollande’ydi.
FRANSA-ABD ÇATIŞMASI
Aydınlık’tan Şafak Terzi, soykırımın 20. yılında Afrika’nın Marksist iktisatçılarından Prof. Dr. Samir Amin ile yaptığı röportajda (7 Nisan 2014) Amin, Ruanda Soykırımı’nın Fransa ve ABD arasındaki çıkar çatışmasından kaynaklandığını söylüyor. Fransa’nın Hutuları, ABD’nin de Tutsileri desteklediğini belirtiyor. Samir Amin, daha sonra Tutsilerin Yurtseverler Cephesi’ni partiye dönüştürerek 2000 yılında iktidara gelen ve bugün de iktidarda olan Paul Kagame’nin katıksız bir ABD yanlısı olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda Paul Kagame, Fransa’nın Ruanda’da Soykırımı’nın planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu iddia edilen kişi.