08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tarihte bireyin rolü

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Sayın R. T. Erdoğan’ın karizmatik ve otoriter lider kimliğiyle ülkemizin son on beş yılında oynadığı rolü düşünürken, aklıma Rus Marksizminin babası Georgi Plehanov’un “Tarihte Bireyin Rolü Üzerine” adlı makalesi geldi. İnsanın kafası karışık olunca aklına böyle tuhaf şeyler geliyor.
Plehanov, kişilik özellikleri sayesinde bireyin toplumun kaderini etkileyebildiğini söyler. Ancak bu etkinin oluşma ihtimali ve gücü toplumun örgütlenme biçimi ve toplumsal güç ilişkileri tarafından belirlenmektedir. Başka deyişle, bireyin kişiliği ancak toplumsal ilişkiler izin verdiği zaman ve izin verdiği ölçüde toplumun hayatında bir etken olabiliyor.
Bu açıdan baktığımızda Sayın Erdoğan’ın yarattığı etkinin modern toplumlarda görülen dünyevî örgütlenme biçimlerinin (dernekler, sendikalar, siyasî partiler ve sivil kurumlar) çökertilmesiyle birlikte meydanı boş bularak genişleyen tarikat ve cemaatlerin örgütlenme biçimi ve güç ilişkileriyle belirlendiğini görüyoruz. Bu gelişmeye izin verilen zaman iki aşamadan oluşuyor: 12 Eylül askerî darbesi ve 2002’nin iktisadi kriz ortamı. Ölçü ise sadece toplumsal değil aynı zamanda küresel güç ilişkileriyle belirleniyor.
Rol sürekli değişiyor: Ülkenin bütün varlıklarını serbest piyasaya süren marka lider oluyor ve köylüyü toprağından koparıp maaşa bağlıyor, BOP eşbaşkanı oluyor, BOP eşbaşkanı olmaktan vazgeçiyor, toplumu bir arada tutan güç olarak ulusalcılığın yerine ümmetçiliği savunuyor, “çözüm süreci”yle hendek açmasına fırsat verdiklerini daha sonra o hendeklere gömüyor, FETÖ’yü önce devletin içine yerleştiriyor sonra kovalamaya başlıyor, darbeci diye hapsettiklerini serbest bırakıp onları hapsedenleri hapsediyor, “çok kutuplu dış politika” yürütürken “monşerler”in yerine diplomasi telefonunu ve danışmanların yarım sayfalık notlarını geçiriyor... Rol sürekli değişiyor fakat etki azalmıyor, hatta artıyor. Artıyor çünkü her fırsatı güce, her pası gole çevirebiliyor. Bakış açısını onun ayak oyunları belirlediği için bunu yapabiliyor.
Devletin geleneksel idarî ve askerî tecrübesinin yerine tek bir kişinin eğilimleri ve ani kararları geçtiği zaman siyasî toplumda muazzam bir körleşme oluyor. Siyasî toplum başındaki kişinin sürekli değişen rollerinden ve bu rollerin yarattığı değişik (ve çoğu kez tehlikeli) etkilerden başka bir şeye odaklanamıyor. Başka deyişle siyasetle uğraşan herkes karizmatik liderin görüş alanına sıkışıp kalıyor, onun baktığı yerden etrafı görmeye çalışıyor. Bütün bir toplum paraya bağımlı medyanın yönlendirmesiyle değişen gündemin peşinden sürükleniyor. Tek bir kişi siyasî toplumun ve giderek herkesin görüş alanını belirliyor. Fakat Arthur Schopenhauer’ın dediği gibi “Her insan kendi görüş alanının sınırlarını dünyanın sınırları zannediyor.”
Elbette kişinin görüş alanının sınırları çok geniş de olabilir. Nitekim Plehanov makalesinde tarihte rol oynayan bireylere örnek olarak, Mirabeau, Robespierre, N. Bonaparte, XVI. Louis gibi kişilerden söz ediyor. Fakat bizim örneğimizde görüş alanı maalesef şaşılacak kadar dar, daralmaya da devam ediyor, hatta bazen kayboluyor.
Burada büyük bir tehlike ortaya çıkıyor. Sınırlı, sürekli değişen ve daralan görüş alanı ülkenin yön kaybına uğramasına yol açıyor. Lider’e bakmaktan önümüzü göremiyoruz. Burada dış dünyanın etkilerini, mesela ağır ve tehlikeli kriz ortamında Trump’ın ve Putin’in görüş alanlarını ve süreklilik kazanan manipülasyonlarını vs hesaba katmıyorum.
Genel duruma bakıldığında, uçurumlarla dolu bir yolda araba sürmeyi öğrenen ve hız yapmaktan hoşlanan bir fenomenle karşı karşıya olduğumuzu kim inkâr edebilir?
Peki, bu nereye kadar gidecek? Plehanov’a göre, bireyler özgün nitelikleri sayesinde olayların bazı özelliklerini ve kısmî sonuçlarını değiştirebiliyorlar fakat başka kuvvetler tarafından belirlenen genel yönelimi değiştiremiyorlar. Buradaki “başka kuvvetler”in yerine dış güçleri de koyabiliriz, aydınlanma geleneğine bağlı olan halk kitlelerinin gücünü de koyabiliriz. Derinleşen kriz şartlarında genel yönelimi bu ikisinden birinin nihai olarak belirleyeceğini söyleyebiliriz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019