08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ulusal takımda pirim rezaleti

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Öğrendiğimde, duyduğuma inanamadım. Ulusal takım oyuncularına iki Estonya maçı ile Romanya karşılaşması için 310 bin lira pirim verilmiş. İnanılır gibi değil! Andorra, Estontya, Romanya ve Macaristan'ın bulunduğu bir grupta üç maç için 310 bin lira prim... Böylesine sıradan futbol ülkeleri ile aynı grupta buluşuyorsunuz, Andorra ulusal takımının bütçesi kadar parayı üç maç için futbolculara ödüyorsunuz. Türkiye ulusal takımının ne durumda olduğunu, federasyonun kimler tarafından, hangi kafa ile yönetildiğini bundan daha iyi hiçbir şey açıklayamaz.

Ülke futbolunu yönetenler, ülke Ulusal takımının başındaki teknik adamlar öylesine çaresiz bir duruma düşmüşler ki, iki Estonya maçı için futbolculara 210 bin lira, sadece deplasmandaki Estonya maçı için 150 bin lira prim veriyorlar. Bundan daha büyük çaresizlik olur mu? Bizim ülkenin, futbol kültürü söz konusu olduğunda üçüncü dünya ülkelerinden daha geride olduğuna bir kanıtı değil mi ödenen bu paralar.

Ne üçüncü dünya ülkeleri ne de ileri Avrupa ülkeleri böylesine hesapsız, kitapsız savurgan davranabilirler. Futbola hiçbir yatırım yapılmadan, kolay yoldan başarı elde etmenin parayla olacağını zanneden, yönetim sanatından haberi olmayan insanların başvurduğu yol budur. Parayı verir, puanları alırım zannediyorlar. Devletin parasını keyfinize göre harcıyorsunuz, aldığınız derece Estonya'nın üstü...

İnsan utanır! İnsanın yüzü kızarır! Kulüplerden milyonlarca Euro alan bu insanlar ulusal takımdan hiç hak etmedikleri primleri ceplerine koyup sonra da piyasada adam diye dolaşıyorlar. Üstelik bu takımın başında Fatih Terim var. Fatih Terim çıkıp "Beyler siz ne oynadınız, hangi dereceyi hak ettiniz ki prim alıyorsunuz" diyemiyor. Her şeye konuşuyor ama para, prim söz konusu olduğunda kulağının üstüne yatıyor.

Hiç kimse kalkıp "biz parasal destekçilerden(sponsor)aldığımız paraları futbolculara veriyoruz" diyemez. Parasal destekçiler verdikleri paraları nereden kazanıyorlar? Bu ülkenin insanlarından, bu ülkenin kaynaklarından... Onlar Almanya'dan, İngiltere'den kazandıkları paraları getirip Ulusal takıma mı veriyorlar? Onun için parasal destekçilerden gelen her kuruş halkındır, devletindir. Hesapsız, kitapsız harcanamaz. Estonya maçları için verilen 210 bin lira, devletin kaynaklarını hesapsız kullanıp devleti zarara uğratmak anlamını taşımaktadır, sorgulanması gerekir. Denetçiler tarafından soruşturma açılma nedenidir...

'Su faciası'

Geçen hafta bu köşede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ulusal takım kampına gönderdiği dört tepsi baklavanın futbolcular üzerinde yarattığı olumsuzluktan söz etmiştik. Konuya farklı bir boyutuyla bakan, kimsenin aklına gelmeyen, farkında da olmayan bir gerçeği dile getirmiş saygın okurumuz Güven Karyeniç. Değerli Karyeniç'in gönderdiği elektronik postanın bir bölümünü sizlerle paylaşmak isterim:

"Her işte olduğu gibi sporda, özellikle de futbolda arabesklik tüm hızı ile sürüyor. Onca milyon dolarlık sözde profesyonellik ortamına dahi bilimsellik giremiyor. Ben de kendi uzmanlık alanımdan acizane bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Başlığımız "su faciası", düşündürücü olan ise bunu tüm spor dünyasının yaşıyor olması... Maçlarda sporculara ambalajlı su içiriliyor. Oysa şişelenmiş su asidiktir. Daha da kötüsü nöro sistemde beyin-kas iletişimi ve koordinasyonunu sağlayan hayati madde "elektrolit"lerden arındırılmıştır. Konu çok etraflı... Ama ben yönetici olsaydım bir "yetkin" uzmandan danışma edinip milyon dolar yatırdığım sporcuma saf(asidik)su içirmezdim."

Buyurun size bir tartışma konusu. Bizden önceki kuşaklara maç sırasında su içirilmezdi. Zaten şimdiki zamanda olduğu gibi şişelenmiş sular da yoktu. Ancak futbol oynarken bilşsel yeteneklerimiz çok daha iyiydi. Bu farkın altından şişelenmiş su çıkmasın sakın...

Paola ile İsmail

Önceki Cumartesi ailemiz için gönenç (mutluluk) içeren bir gündü. Paola ile İsmail yaşamlarını birleştirip, ufukta görünen gönenç yıldızına doğru birlikte yürümeye karar verdiler. Biz yakınları da bu yolculuğun başlangıcına tanıklık ettik. Küçükyalı Evlendirme Dairesi'ndeki nikah töreninden sonra bir yerde yemekte birlikte olduk.

Paola Morea'nın babası İtalyan annesi Türk. Beden eğitimi öğretmeni İsmail Bingöl ise benim dayımın oğludur. İsmail tanıdığım en güzel Fenerbahçelidir. Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın Basın Tribününün sağ tarafında her zaman yerini alarak bana "Metin Abiiiiii" diye bağırması ünlüdür. Nikahları kıyılmadan önce gösterilen fotoğraflarının büyük çoğunluğunda İsmail'in Fenerbahçe aşkı dikkat çekiyordu. Doğaldır ki bu fotoğrafların hemen hemen hepsi Paolasız günlerde çekilmişti. Buralara fazla dalmadan asıl anlatmak istediğim noktaya gelmek istiyorum.

Paola yengemiz İtalyan asıllı dünya güzeli bir hanımefendi. Toplantıda söylediği Türk Sanat Müziği şarkılarını dinlerken şaşkınlığımı gizleyemedim. Türkçeyi bu denli güzel konuşan, Türkçe şarkıları benim diyen Türk'ten çok daha güzel seslendiren Paola'yı dinlerken Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu, etnik kökenler üzerinden yapılan politikaların ne denli yersiz olduğunu da düşünmeden edemedim. Paola Türkçe şarkılar söyleyerek ne çok şey anlattı bizlere. Teşekkürler Paola Yenge. İsmail ile birlikte gönenç ve erinç(huzur)içinde bir yaşam dilerim sizlere...