26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uzakta bir portredir sevda sanki buz gibi duvarda!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Bil ki, yosunlarda yüzmüş o derya gözleri... De ki, aynalardan yansımış mermeri kıskandıran berraki teni... Ve söyle ki, uzaklardan rüzgar getirir hazan misali hançereli sesi...

Düşlerde yağmur yağdırır ya bazı güzeller efkarın üzerine... Kar düşer ya, bir anlık gözlerinin önünden geçen sıcacık anılara...

Bulutlar dağıtır ya, kimi mazlum bakışları uzak ve ulaşılmaz denizlere... Ve özlem gül döktürür ya, anıların hasret çeken içine...

Dün kimsesizlere yoldaş olan bir sahil kenarında, denizin o çırpınan ve de kimi zaman kahreden puslu manzarasını izlerken bunları da düşündüm...

Aklımda, artık uzaklara bıraktığım bir portre gibi sevda... Ve nedense dedim ki, “kalsın artık o”, buz gibi sanki, hep aynı duvarda!..

Kıyıda... Denizin dalgalarla dövdüğü o kıyıda düşündüm de milyarlarca kum tanesinden biri kadar uzak mıdır gerçek bir sevda?..

Neden soğuk denizler gibidir kimi sıcak görünen canlar ve neden titretir kaygılar, sevdadan korkan ürkek serçeler misali her buhranlı anda?..

DARACIK SOKAKTA HASRET!..

Her zamanki halimle, kendi başıma, kaşkoluma sarılmış yalnızlığımla ve avuçlarımda yoldaşım olmuş kehribar tespihimle adımladım griye bulanmış kıyıyı...

Dilimde, “Daracık sokakta yâre kavuştum, yar aşağı, ben yukarı savuştum” diyen bir Urfa türküsünün acıklı nakaratı...

Dudağımda yar gibi acı bir tat bırakan sanki mırra fincanı... Ve beni her zaman sanki benden alan, altın kuşaklı bardakta, kaçak çayın mayın kokan buharı!..

İşte o an elimdeki tespih tanelerinden sabırlar düşsün dedim ayaklarımın dibine ve kopmayan ipler bağlasın şansımı, hasret önüme her geldiğinde!..

Kimsenin sanki keşfetmediği, oysa her zaman göz önündeki o kıyıda tek başıma, düşlerimi camdan bilyeler gibi geride bırakırcasına yürüdüm de yürüdüm...

YARDAN KALAN KIRINTILAR!..

Kendi halimde, düşlerim ve özlemlerimi balık yemi yaparcasına gezindim de gezindim o hüzünlü kıyıda;

Her adımda anıların sararmış bir sayfasını çevirirken, baharın gelişini sabırsızca bekleyen garip ağaçlara sıcak bakışlarla moral verircesine...

Patlamayı bekleyen şımarık çiçeklere buse gönderircesine...

Yeşillenen yorgun dallara çocukça alkışlar çalarcasına...

Ve rengarenk coşacak güllere sıcak birer selam çakarcasına...

O kıyıda; beni, hüzünlendiğim her günde kendine çeken o kıyıda manzara hiç değişmiyordu... Yarin olmadığı o kıyıda, sevdadan başka her şey aynıydı...

Yalnızlıktan eskimiş kaldırımlar, pedal çevirmekten yorulmuş bisiklet yolları...

Tahtaları üşüyen sahipsiz banklar, boyunlarını kaldırmaya çalışan sararmış çimler ve kayalara pineklemiş adı belirsiz, yolu sonuçsuz martılar...

Yüreğimde yardan kalmış kırıntıları, çevremi saran serçelere dağıtırcasına yürüdüm...

Bakışlarımı denizden ayırmadan, kulağımı martılara kapatmadan ve de belki “yar gibi bir yar” gelir diye hislerimi köreltmeden yürüdüm...

YOLLARIN PASLANMIŞ KADERİ!..

Manzara çağlar öncesindeki bir ressamın buhran arayışına tıpatıp uyuyordu; Küçük balıkçı kayıkları pejmürde yaşamlardan artık sıradanlaşmış portreler yansıtıyordu...

Minik balıklar zulümden koşuştururcasına çırpınıyordu oltaların insafsız uçlarında... Ve yaşlı balıkçılar vardı ellerinde misina, dudaklarında katran renginde sigara!..

İşe o sabah var ya o sabah, yar düşmüştü artık düşlerimden tamamen o sabah...

Bırakmıştım yorgun yelkenliler gibi kanatlarımı ve martıların şansına terk etmiştim gülmeyen, kim bilir belki de yoldaş ararken paslanmış kaderimi...

RÜYADA ESİR CEYLANLAR!..

Denizden gelen rüzgar, yarin avuçlarına hasret yanaklarımı okşarken, kirpiklerim ayakta durmakta zorlanırken, bakışlarım şaşkın ve şaşırmışken yürüdüm sonu belirsiz yollarda...

Ve her zamanki gibi, kediler sanki yoldaştı beni bende bırakan, insana hasret boş kaldırımlarda!..

O halde, “bırak” dedim artık seni çeken nazlar, boşa akan nehirler gibi savrulup gitsin...

“Bırak” dedim hasretine düştüğün yürekler artık kendi ruhsuzluklarında bocalayıp dursun...

“Bırak” dedim yar o değilse, bırak rüyalarında esir tutulan ceylanlar patikalarda koşsun ve eskimiş anılar gibi kendi hasretini ararcasına kaybolsun...

Sonra da iç çekerek dedim ki; “gitsin” artık anlarımın önünde set çeken deniz kabukları, kurban alsın dalgalar...

Bıraksın ellerimi kaygıyla tutan o soğuk ve korkak parmaklar...

Ve bakmasın artık gözlerime, yosunlardan geçmiş yalancı bakışlar, duyurmasın seslerini boş nazlardan kurtulmayan, benden uzak dudaklar...