26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

28 Şubatı bir de benden dinleyin!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

19 yıldan beri her 28 Şubat’ta, medyada yüzlerce yazı yayınlanıyor ve yine çok sayıda yorum ve analiz yapılıyor.
Ancak bana göre, bu yazı ve yorumların çok az bir kısmı objektif, bilgiye dayalı ve sağlıklı analizleri ortaya koyabiliyor.
Büyük bölümü ise maalesef inanç ve ideolojilerin bakış açıları esas alınarak yapıldığı için, önemli eksiklikler, hatalı, yanlı ve yanlış tespit, varsayım ve tahliller içeriyor.
28 Şubat sürecinin hem muhatabı, hem de mağdurlarından birisi ve canlı tanığı olarak bu konudaki düşünce, tespit ve analizlerimi çeşitli defalarda, gazete yazıları ve TV söyleşilerinde dile getirmeme rağmen, her yıl oluşan bu gündeme ilgisiz, duyarsız ya da sessiz kalmanın, hem bir siyaset ve devlet adamı olmanın, hem de okurlara doğru ve sağlıklı bilgi ve analizler yapmanın etik sorumluluğu gereği mümkün ve doğru olmadığını düşünüyorum.
Çünkü TBMM’de kurulan 28 Şubat’ı araştırmakla görevli araştırma komisyonuna davet edilmeme ve orada da düşüncelerimi ayrıntılı bir şekilde anlatmama rağmen, söylediklerimin sonuç raporunda adeta “sansüre” uğradığını da gördüm. Bu durumda susmak yerine, daha önce yazıp-konuştuklarımı bıkmadan- usanmadan bir kez daha dile getirmek kaçınılmaz bir görev benim için.

28 ŞUBAT NE ‘DEVEDİR’ NE DE ‘KUŞ’
28 Şubat kolayca kategorize edilebilecek bir süreç değildir. Tıpkı bir madalyon gibi iki farklı yüzü vardır.
Lafı uzatmadan söyleyeyim. Bana göre 12 Eylül de, 12 Mart da ve 28 Şubat da, sonuçları itibariyle ABD ve NATO’nun tam desteğini ve doğrudan ya da örtülü teşviğini alan süreçlerdir.
Türkiye’de yaşanan bu süreçlerin milli ve bağımsız niteliği yoktur.
28 Şubat sürecinin laik karakteri, onun emperyalizm ve neo-liberalizm karşıtı bir süreç olduğu anlamına gelmez, gelmemelidir.
ABD o dönemde henüz BOP projesini açıklamamış ve hayata geçirmemişti.
Dinci radikalizm ve fundemantalizme karşı, Türkiye’de laik rejimi destekliyordu. (Hâlbuki bugün laik rejime karşı, dinci, radikal, mezhepçi ve sonuçları itibariyle fiyasko olan bir BOP siyasetini dayatıyor.)
28 Şubat sürecinde, Türkiye’deki tekelci sermaye ve kartel medyası da, F-tipi cemaat görünümlü terör örgütü de, Somali operasyonunda ABD’den takdir almış “Bir” general de, aynı çizgide nasıl olup da buluşabilmişlerdi.
Ya da; 28 Şubat sürecinde kartel medyasının Amiral gemisi olarak nitelendirilen Hürriyet gazetesinin 18 Nisan 1997 tarihli nüshasında Fettullah Gülen, Refah Yol Hükümetine “Beceremediniz artık bırakın” diye sürmanşetten nasıl olup da çağrı yapabilmişti.

28 ŞUBAT ÖZDE ‘EKONOMİ - POLİTİKTİR’
28 Şubat 1997 tarihinde yaşananların görünürdeki sebebi RP’nin Anayasanın laiklik ilkesi karşıtı bir odak olarak faaliyette bulunmasıdır.
Türk milletinin laik ve demokratik Atatürk Cumhuriyeti konusundaki haklı duyarlılığı bu süreçte öne çıkarılmış ve tahrik edilmiştir.
Gerçek gerekçe ise ekonomik olarak RP / DYP koalisyonunun milletin çıkarlarını merkeze alan, milli karakterli ekonomi politikalarına karşı, IMF, ABD ve içerideki çıkar gruplarının rahatsızlığıdır.
Ayrıca, Kıbrıs’ta, Milli Kahramanımız Rauf Denktaş’ın arkasında duruluyor, Ermeni meselesinde milli duruş sergileniyordu. PKK’yla, K. Irak’ın içlerine, Kandil’e kadar sınır ötesi operasyonlarla etkili amansız kararlı bir mücadele sürdürülüyordu.
Bu durum, uluslararası para tacirlerinin, onların içerideki uzantılarının ve Türkiye’yi sıcak para ve IMF programı ile kontrol etmek isteyen dış güçlerin hiç de hoşuna gitmiyordu.
19 Ocak 1997 tarihindeki Milliyet gazetesinin manşeti aynen şöyle atılmıştı; “IMF’den kriz
uyarısı” . Hâlbuki Türkiye’de ekonomi büyüyor, çiftçiye, esnafa destek veriliyor, KOBİ’ler
destekleniyor, gerçekçi kur uygulanıyor, ödemeler dengesinde problem bulunmuyordu.
Bu manşetin dayanağı olan IMF Başkanının beyanlarını “Washington’dan” gönderen kişi, Yasemin Çongar’dı! Hani şu Taraf gazetesinde Ergenekon ve Balyoz davalarında yargısız infaz biçiminde yayın yapan ve yaptıran meşhur Yasemin Çongar...
Bu manşetlerle koalisyonu yıkamayan ve ekonomik bir kriz ya da çalkantı çıkaramayan çevreler, bu kez RP’nin aşırı ve benim de hiç katılmadığım ve karşı çıktığım bir takım ideolojik, dinci söylemlerini öne çıkararak, laiklik, demokrasi, Cumhuriyet hassasiyetindeki halkı ve kuruluşları bu yönde manüple ettiler.
Sonuç malum RP / DYP koalisyonu istifa etmek zorunda kaldı.
RP’den türeyen, Hocanın eski talebeleri, hem mağduriyet edebiyatı yaptılar, hem de “biz milli görüş gömleğini çıkardık” diye tornistan ettiler.
Hocalarını terk edip, dış güçlerin dümen suyunda iktidara geldiler.

1997’DE TEHLİKEDE OLAN, 2016’DA GÜVENCEDE Mİ?
Şimdi, 28 Şubat 1997 tarihinde laik Cumhuriyet tehlikedeydi de, 28 Şubat 2016’da kurtuldu denilebilir mi?
Neticede, benim görevlerim ve mesleğim açısından; ekonomide sermayeyi tabana yayan, gerçekçi kur uygulayan, IMF’den bir dolar borç almadan ekonomiyi % 7,5 büyüterek, esnaf ve KOBİ’lere dost olan Ekonomi Bakanı Ufuk Söylemez’in, Bakanlık görevini ve koltuğunu, milleten oy ve yetki almayan, IMF ve ABD’nin has adamı, kumarhane kapitalizminin ve gayrı milli ekonomi politikalarının dayatıcısı Rahmet Bülent Ecevit’in bilahare “hayattaki en büyük pişmanlığım” dediği Kemal Derviş devraldı.
Kartel medyasının, tekelci sermayenin, ABD’nin ve F. Gülen’in tam desteğini alan 28 Şubat, bugün TSK “günah keçisi” ilan edilerek anlaşılamaz ve anlatılamaz. İşte bu nedenlerle 28 Şubat bana göre, ne “deve”, ne “kuştan” başka bir şey değildir.
Bilmem haksız mıyım, kararı siz verin...