11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP’nin havası sönüyor da rakip kim?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Siyaset de tıpkı canlılar gibi doğuyor, büyüyor, gelişiyor, tükeniyor ve sonunda ölüyor!... Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından siyasette yaşanan durgunluk, AKP’ye de Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkmasının ardından gördüğü hezimeti yaşatacak...

Yani tarih, ANAP’ın geçmişine bakıldığında, yaşanacak süreç AKP açısından da tekerrür edecek...

Görülüyor ki, 3 dönemde olsa halkın desteğini gören kimi siyasi figürler bile politik yaşamda zirveye çıktıktan sonra, partilerini başkalarının ellerinde yaşatmakta güçlük çekiyorlar...

Sevelim sevmeyelim; “yoksullaştır-köleleştir” zihniyetinden destek alsa da AKP’yi 3 dönem iktidara getiren güç, Erdoğan’ın duruşundan ve çekim merkezi olmasından kaynaklandı...

Erdoğan Çankaya’ya çıkınca, göstermelik bir kurultayla partisini teslim ettiği Ahmet Davutoğlu da koltuğunda göstermelik durmaktan kurtulamıyor.

AKP medyası ne kadar şişirirse şişirsin, ne kadar gündemde tutarsa tutsun ve ne kadar “karizmatik” ve etkili göstermeye çalışırsa çalışsın, Davutoğlu’nun yönettiği AKP, koltuk işgal etmekten öte bir varlık da gösteremiyor...

Üstelik Davutoğlu gibi pırıltısı olmayan bir isim, Erdoğan’ın bıraktığı iç güvenlik, dış politika ve sosyo-ekonomik kriz enkazının üzerinde tepinmekten de kurtulamayacak gibi görünüyor!..

SEÇENEK VAR MI Kİ?..

Peki, el değiştiren AKP artık eriyor mu?.. İktidar partisinin oylarının yüzde 50’lerde olduğunu söylemek artık çok güç...

Nitekim son dönemde ardı ardına yapılan anketler de AKP’yi en çok 38- 40 bandında gösteriyor... Cemaat tandanslı olsa da AKP içinden iki yeni partinin çıkması erimenin artacağını kanıtlıyor...

Manzaranın özeti şu; ne yaparlarsa yapsınlar, AKP artık eski AKP olamaz... Ancak ülkenin geleceği açısından asıl acı ve düşündürücü soru halen gündemde;

“Muhalefet de ne yazık ki iktidarla birlikte erirken, siyasette boşluk giderek büyümüyor mu?..”

Evet, ne yazık ki büyüyor ve siyaset 2015 seçimi gelmeden büyük bir krize ve kısır döngüye de sürükleniyor!.. Kitlelerin beklentisini iyi okuyacak ve atak yapacak bir siyaset anlayışı, kaosun ve umutsuzluğun arttığı bir dönemde önder konuma geçebilir...

ŞİŞLİ’DE DAYAK VAR DA SAVCI YOK MU?..

İstanbul günlerdir vahim iddialarla çalkalanıyor... Şişli Belediyesi’nde yaşanan rezaletler tüm CHP’lilerin dilinde;

“Belediye Başkanı Hayri İnönü tehdit edildi, Amerika’ya kaçtı. Özel kalem müdürü ve danışmanı saldırıya uğradı... İnönü’nün kadrolaşma konusunda eli kolu bağlanmış, hiçbir iş yaptırılmıyor sürekli baskı ve tehdit altında... Üstelik yaptığı görevden alma ve atamalar da tehditle durduruluyor...”

Peki, tüm bu saldırılar kiminle ilişkilendiriliyor?.. Tabi ki, adı bir sürü şaibeye karışan Mustafa Sarıgül ve onun belediyeye “gölge başkan” olarak yerleştirdiği Emir adlı oğluyla...

Şişli, İstanbul’un rant merkezi... Şişli Belediyesi de nedense yıllardır yolsuzluk, rüşvet, vurgun ve talan iddialarıyla anılıyor...

Anladık, Sarıgül ve tayfası bu ballı bölgeyi bırakmak istemiyor!.. O halde şimdi sormak lazım;

Ne yani, baba Sarıgül, Şişli’de kangrene dönüşen rezaletlerin medyaya yansımaması için gazeteci kılıklı soytarıları susturmanın yolunu biliyor diye, belediyede terör estirmekle suçlanan oğlu da İnönü ve ekibini enterne mi ediyor?..

İNÖNÜ İSMİNİN ONURU!..

Hadi diyelim CHP Genel Merkezi, Bakırköy ve Ataşehir belediyeleriyle ilgili geçmişte medyaya yansıyan iddialar konusunda suskun kaldı... Hatta Battal İlgezdi gibi adı şaibeyle anılan bir şahsın yeniden aday gösterilmesinden bile kimse utanmadı...

Yine diyelim ki, Hayri İnönü baskı ve tehdit altında ezilmesine rağmen ana muhalefet yönetimi, vahim olayları izlemekle yetiniyor!..

Peki, Şişli’de emniyet müdürlüğü yok mu, savcı yok mu?.. Peki, bu ülkede milletin dilinde dolaşan bu rezaletlere el koyacak İçişleri Bakanlığı da mı yok?..

Asıl soru da Hayri İnönü’ye... Sen ki, Kurtuluş Savaşı Kahramanı İsmet İnönü’nün torunusun... Aday gösterilirken bile “Sarıgül’ün paravanı” diye herkes konuşurken, gölgesinde göstermelik kalacağın bir koltuğun ucuna niçin oturdun acaba?..

Üstelik bu rezaletlerin ve baskıların yaşanacağını bal gibi biliyordun... O halde ya rezaletleri savcıya anlat ya da kendi onurunu düşünmüyorsan, taşıdığın soyadının soyluluğunu düşünerek her şeyi bir basın toplantısında ortaya dök, söylentileri durdur...

Ve bağımsızlığını ilan edemiyorsan bir an önce görevini bırak ki, en azından dedenin kemikleri sızlamasın!..

KARAYALÇIN’IN GAFLETİ...

Medyadan öğrendik; CHP İstanbul İl Başkanlığı’na Murat Karayalçın getirilecekmiş... İyi de Karayalçın, SHP’nin “genel başkan”lığını siyasetin temiz ismi Erdal İnönü’den teslim almadı mı?..

Kılıçdaroğlu’nun göreve gelmesinin ardından CHP’de hep geri planda tutulan, milletvekili adayı bile yapılmayan Karayalçın, bu “tenzili rütbe”ye hangi psikolojiyle razı oldu acaba?...

Siyasette en küçük göreve gelenlerin bile havasından geçilmezken, CHP ile birleşmeden önce, SHP gibi geçmişinde 1989 yerel seçim zaferi olan bir partinin liderliğini yapmış bir ismin, İstanbul’da tamamen başarısız olan bir il başkanının koltuğuna oturtulması hangi projeye hizmet ediyor acaba?..

Hadi diyelim Karayalçın gibi deneyimli bir isim İstanbul gibi hiç tanımadığı bir şehirde siyasetin alengirli tezgahına sürüklenirken gaflette çırpınıyor!..

Peki, “ah siyaset ah, sen nelere kadirsin” diyenler, “taş yerinde ağırdır” sözünü bilirler mi acaba?