Almanca öğrenme serüveni... A1, B1, C1 belgesi peşinde
Hayalin adı Almanya. Orada para var, iş var, özgürlük var. Ama önce şu dili öğrenmelisin. Geçerli bir dil sertifikası için kadın-erkek, çoluk-çocuk sırada. Gözde dil kurslarından Alfa Almanca’nın kurucusu Alican Dayan’ın kapısını çaldık
Yabancı dil öğrenme furyasında Almanca, İngilizce ile yarış halinde. Neredeyse ipi göğüsleyecek. Almanca dilini öğrenmek neredeyse furya haline geldi. Artan talep, kendi pazarını da yarattı tabi. Sayısız dil kursunun ortak iddiası sertifika! Çeşitli gruplar, farklı dil seviyeleriyle eşleşiyor. Örnek, aile birleşimi için A1, düz işçilik için A2, öğrencilik ya da hemşirelik için B1, doktorluk için C1, vs. Kurslar, işte bu sertifikalar için dil öğretiyor. Kurs süreleri değişiyor, ama iddiaları ortak: En hesaplı, en verimli biziz, sertifika almak için bize kaydolun! Karısı ya da kocası, anası babası Almanya’da olanlar, yanlarına gidip yerleşebilmek için “Aile bileşimi”ne hak kazanmak zorunda. Nasıl? A1 düzeyinde Almanca bildiğini kanıtlayacak. Nasıl? Almanya’nın tanıdığı, onayladığı bir kurumdan A1 sertifikası alacak. Ya da üniversite öğrencisi? Orada bilim daha ileri, hayat daha rahat inancıyla, bazen de meraktan gitmeyi hedefliyor. Başka bir seviyeden yine bir sertifika gerekli…
İZMİRLİ GENÇ GİRİŞİMCİ
Alfa Akademi, artan talebi karşılamak üzere kurulmuş Almanca Dil Okulu. İngilizce de öğretiyor. Bu yıl 3’üncü yılını dolduran Alfa, online eğitim veren bir dil eğitim platformu. Kurucusu ve Koordinatörü Alican Dayan’la konuştuk.
Eğitim videolarında 24 yaşındayım diyorsunuz, ne zaman nasıl kurdunuz Alfa’yı?
Onların üzerinden 3-4 yıl geçti, şimdi 30’uma yaklaştım. Aslen Siirtliyiz. Ailem, 80’li yıllarda malum terör olaylarından dolayı Siirt’ten ayrılıp, İzmir’de yeniden hayat kurmuş. Ben burada doğdum.
Eğitiminiz nedir?
Ege Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı, ayrıca Alman Dil Bilimi okudum. Ege Üniversitesi’nde başladım, Hamburg Üniversitesi ve Berlin’de Humboldt Üniversitesi’nde tamamladım. Esas olarak dilbilim Almanca’nın nasıl çalıştığı, mantığı ve hissi üzerine odaklandım.
ÜÇ GÜN ÜÇER SAAT
Böyle bir dijital okul kurma fikri nereden geldi?
Önce özel ders vermekle başladım. Ama haftada 1-2 saat dersin yeterli olmadığını gördüm. Sonra bir kurumda öğretmen olarak çalışmaya başladım. Ders verdiğim sınıfla yoğun çalışma yürüttük, önemli bir tecrübe oldu, eksikleri saptayabildim.
Ne gibi eksiklerdi bunlar?
Almanca eğitiminde temel alınan Menschen kitabı var, müfredat gibi yönerge belirlenmiş. Şöyle ki, haftada 3 gün 3’er saat işlenmesi bir seviyeyi geçmek için yeterli deniyor! Oysa, bu sıklık yeterli olmuyor. Kitap bitince çoğunlukla öğrenci sonuca ulaşamıyor, yani Almanya’nın o seviyede istediği sertifikayı alamıyor. Farklı bir seçenek sunmak üzere yola çıktım. Danışman bir firma arayıp buldum, destek aldım. Tabi bir miktar yatırım sermayesiyle şirketi kurdum.
PANDEMİDE DOĞDU
Çok genç yaşta girişimci olmuşsunuz. Başlangıçta ne kadar öğrenci vardı?
Ben 13 yaşına kadar büyük dedeyle yaşadım. Bize daha çok o yol gösterdi, “Bilgin yoksa bilene danış” diye bir öğüdü vardı. Danışman firmaya böyle başvurdum, bu eğitim platformunu tasarladık, daha doğrusu binayı tarif ettim, içini doldurduk. İki kişiydik, 10-15 öğrenciyle başladık, bugün 11 bin öğrencimiz var. Adım adım kendini geliştiren bir sistem oldu. Üçüncü sene doluyor.
Yepyeni bir sistem… Nasıl güven sağladınız da geliştiniz?
Yeni bir şey olduğu için başlarda şüphe vardı. Başlı başına “online eğitim” bizim eğitim sistemine aykırıydı. Bir tür önyargı vardı, ama öğrenciler keşfetsinler, yorumlarını paylaşsınlar ve sonuca karar versinler, dedik. Öyle öyle öğrenci ve öğretmen sayıları arttı.
Gelenler hep Almanya’ya gitmeyi hedefleyen kişiler mi?
Aynen, Almanya’da okumak isteyen öğrenciler var, bunun için de belli bir sertifika gerekiyor. Bu arada şunu da belirteyim, Almanya kimseyi kara kaşı kara gözü için almıyor. İhtiyacı olduğu için kapısını açıyor. Bu insanları alırken de baktığı iki unsur var: kalifiye misin, dilin var mı? ‘Kalifiye değilsen de mutlaka dilimi bileceksin. Benim tanıdığım sınavlara gireceksin ve sertifika alacaksın’ diyor.
İLK SIRADA SAĞLIK ÇALIŞANLARI
Size gelenler sadece öğrenciler mi?
Değil, çok fazla sağlık çalışanları var. Yanı sıra mühendisler, teknikerler, yüksek eğitimli akademisyenler de var gitmek isteyen. Hatta üst düzey unvanlı akademisyen öğrencilerimiz bile var.
Sağlık sistemi çok mu iyi de, en çok sağlık çalışanları gitmek istiyor?
Sağlık sistemi çok kötü! Çoğu doktor özelleşmiş, kendi klinikleri var. Sigorta karşılıyor, ama ‘ne kadar çok hasta alırsak o kadar para alırım’ kuralıyla çalışıyorlar. Berlin’de yaşadığım bir tecrübemi de aktarayım. Amcam kanama geçiriyordu, acil olarak hastaneye gittik, ama hemen almadılar! Tam 20 dakika kanamalı hastayı beklettiler! Ne hemşire ne bir sağlık çalışanı vardı, ne de bir sedye! Ben taşımak zorunda kaldım, Polonyalı biri vardı, o yardım etti de sedyeye aktardık. Bizde özveri, duygusal bir bağ vardır, her hastanede soru soracağınız bir görevli, bir hemşire olur. Almanya’da çok bireysellik hakim. Benim açımdan maneviyat eksik.
BİZ BİR AİLE OLDUK
Dil eğitiminde durum nasıl? Sizin sistemde yenilik nedir?
Öğrenciye bir hedef vaat etmek! Almanya’da geçerli bir sertifika alıncaya kadar ek bir ücret almayacağız, dedik. Öğrenci bir derse katılamayabilir, ya da çalışıyordur bazı derslere giremez, işte o kaçırdığı dersleri yakalayacağı bir sistem olmalı, dedik. Eğitim platformunda adım adım ilerleyen bir içerik var. Öğrenci gece 3’te zaman bulduysa kalkıp o gün kaçırdığı dersin kaydını izleyebilir, Almanca çalışabilir. Kendine özel bir program isteyen öğrencilere de destek olacak öğretmenlerimiz var.
Psikoloğunuz da var sanırım… Orda işleyiş nasıl?
Evde, okulda, ailede bir sorun olursa, öğrencinin dersini de etkiler. Böyle sorunlu hallerde derdini anlatacağı, derslere dönmesine yardımcı olacak uzmanımız var. Bir aile gibiyiz aslında. Öğrenciyle anlaşmışız: Siz başarılı oluncaya kadar yanınızdayız, demişiz.
Almanya ve Türkiye’de dil eğitimi farklı mı?
Pek değil aslında, eğitim ve dilin belli standartları var tabi. Başlıca farkımız ise, Almanya’daki kurslar belli süreler için geçerli. Burada A1, ya da A2, B1, C1 kursu için ‘şu kadar hafta, şu kadar ay için şu kadar para’ diye sınır koymayan bir kurs bizimki. Çünkü öğretimin belli zaman aralığına yayılmasını doğru bulmuyorum. Ayrıca dil eğitiminde kültürel bir kıyaslama gerekiyor. Ben kültürünü tanımadığım biriyle empati kuramam. Türk öğrencinin ilk adımından sonraki on adımını tahmin edebilirim. Ama yabancı bir öğrenci olsa, anlamam zor. Veya şöyle oluyor: öğrenci bir şey anlamıyor ve öğretmene soruyor, ancak o da Almanca yanıt verince Almanca yetmiyor ve iletişim tıkanıyor. Almanya’daki kurslarda yabancı öğretmenler de çalışır. İtalyan, İspanyol Japon öğretmenler olabilir. Keza öğrenciler de farklı ülkelerden gelebilir, Suriyelisi var, Uzakdoğulusu, Avrupalısı… Yani herkes Türkiye’den gelmiyor. Dolayısıyla Almanya’daki kurslarda kültürel bir empati kurma ortamı yok.
ÖĞRETMEN SEÇME OLANAĞI
Sizde farklı kesimlerden, farklı eğitim seviyesinde, farklı yaştan insanlar var. Nasıl bir arada olabiliyorlar?
Evet, demografik yapı çok farklı bizde. Profesör öğrencimiz de var, tır şoförümüzde. Herkes göz hizasında eşit elbette, ama her bir kişinin anlayacağı dil farklı. Öğretmen çeşitliliğiyle bunu karşılıyoruz. Her öğrencinin öğrenme tarzı, her öğretmenin de özgün bir öğretme biçimi var. Bizim A1 kurunda 20 öğretmenimiz ders veriyor. Birine katılan öğrenci, o anlatım biçimini yararlı buluyorsa devam ediyor, tersi durumda başka bir derse girebiliyor. Bir öğrenci A öğretmeninden verim alamıyorsa, bu, onun kötü bir öğrenci olduğunu göstermez, B öğretmeninden pekala verim alabilir. Biz de öğrenciye ‘farklı derslere girin, görün’ diyoruz. Öğrenci böylece kendi öğrenme biçimini de keşfediyor.
Bu da standartlara aykırı değil mi?
Evet, başka kurslarda normal olarak bir kur, tek bir öğretmenle başlar, şu kadar hafta, ya da ay sürer, sonra sınava girer ve biter. Buna göre ödeme yapmıştır. Öğrenci öğretmeniyle uyuştu mu uyuşmadı mı, pek kimsenin umrunda değildir.
YENİ BİR SEKTÖR YARATTILAR
Yurtdışına, özellikle Almanya’ya gitme hevesi, talebi artıyor mu?
Ben bu eğrinin 5-10 yıl daha yükseleceğini düşünüyorum. 7-8 yıl önce bu furya yoktu. Neden, çünkü başlangıçta gidişler zordu. Oradan da çok iyi, durum parlak şeklinde geri dönüşler oluyordu. Son 3-5 yıldır girişleri kolaylaştırdılar. Almanya’nın açtığı bu imkan neredeyse bir sektör yarattı, reklamlarla tanıtıldı. “Almanya’da çalışabileceğini biliyor musun?”, “Almanya’da eğitimin bu kadar kolay olduğunu biliyor musun?” gibi çağrılar yaygınlaştı. İnsandan insana, reklamdan reklama duyuldu. Bir kartopu yuvarlanınca nasıl katlanarak büyür, böyle oldu. Ama hiçbir eğri hep yükselmez, elbette platoya ulaşacaktır.
Dönüşler başladı mı? Aradığını bulamayanlar oluyor mu?
Bu sektörde hizmet veren biri olarak bu soruya “Yo, dönen yok. Herkes mutlu” diye yanıt verebilirdim, ama dürüst olmalıyım. Gidenlerde şu var: Gidip orada kültür şokunu atlatamayan, depresyona giren ve dönen kişiler de oluyor. Ya da bu durumlara hiç girmeyip “bana göre değilmiş” diyerek dönenler de oluyor. Öte yandan tam tersi, iş açısından ve sosyal hayatta uyum sağlayıp mutlu olanlar da var. Gidenlerde bir direnç de olabilir, tam olarak bilmiyoruz. Dönüşler arttı, diyemem.
GİDEN DE PİŞMAN GİTMEYEN DE
Koşun Almanya’ya da demiyorsunuz?
Size ‘gidin, her şey çok güzel’ diyemem. Gidip mutsuz olabilirsiniz. ‘Aman gitmeyin, çok cazip değil’ ’ de diyemem. Belki siz uyum sağlayacaksınız. Burada en önemlisi şu: Yanlış bir beklenti içine girmek sakıncalı. ‘Almanya’ya gideceğim, beni kırmızı halıyla karşılayacaklar…’ beklentisi doğru değil. Havalimanına gidiyorsun, pasaportlar elinde çok mutlusun, haydi gidiyoruz diye fotoğraflar çekiliyor. Almanya’da iniyorsun, pasaport kontrolünde yine, “Geldik” pozlarıyla Almanca yazılar önünde fotoğraflar… Ama eve gidiyorsun, karanlık bir odada dört duvar arasında valizinle başbaşasın. Orada gerçekler çökmeye başlıyor. Eğer giden kişininçekingen bir yapısı varsa, bayağı zorlanabiliyor. Buna karşılık insanı geliştiren bir yanı da var. Bu ilk kültür şokunu aşarsa güçleniyor.
O zaman yeni düzen kuruluyor mu?
“Bizim düzenimiz var dönemiyoruz” noktasına böyle geliniyor işte. Türkiye tarafında “Kurulu düzenimiz var” ifadesine gülünür, ama o zorlukları aşmış artık. Kişisel olarak görüşüm, “gidin, görün” demek. En doğrusu, insanın kendisinin keşfetmesi. Yüzüp yüzemeyeceğimi suya atlamadan bilemem.
Siz gidip gördünüz, yaşadınız. Tercihiniz ne oldu? Almanya’yı deneyip döndünüz mü?
Orda da yaşayabilirdim. Uyum sağlayabilirim, ama Avustralya’ya, Bahama Adaları’na, ya da Vietnam’a da gitsem yapabilirim. Burada olmamın sebebi ailem. Annem babam yaşlanıyor, üç kız kardeşim, yeğenlerim var… Sevdiklerimle bir hayat istedim. Hayat bir şekilde geçiyor, aile hayatı ve maneviyat ağır basıyor, benim için önemli. Bu da benim tercihim.