Atatürk döneminde çıkarılan af kanunları
‘Bu yasa, iç barışı sağlamak, eski dönemin travmalarını/kinlerini geride bırakmak ve halkın Cumhuriyet Devrimi’ni benimsemesini sağlamak adına atılmış devrimin kendine güvendiğini de ortaya koyan stratejik bir adımdır’
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yürütülen Türk Milleti’nin kurtuluş mücadelesi ve Cumhuriyet Devrimi’nin inşa süreci, sadece askeri zaferlerle değil, hukuk ve yönetim alanındaki köklü reformlarla, yeni bir devlet anlayışı ve toplumsal yapının çağdaşlaşması yönünde atılan cesur ve kararlı adımlarla da şekillenmiştir. Bu süreçte çıkarılan af yasaları, yeni rejimin hem hukuki yapısını hem de siyasal stratejilerini yansıtan önemli araçlar olmuştur. Af, yalnızca bireysel cezaların kaldırılması değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşıya yönelik bir adım, siyasi bir mesaj ve hukuki bir yeniden kurulum pratiği olarak değerlendirilmelidir.
Bu makalede, 1921-1938 yılları arasında çıkarılan af yasaları kronolojik olarak incelenmiş, her birinin içeriği, kapsamı, siyasal gerekçesi ve toplumsal etkileri analiz edilmiştir.
1. ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ AF YASALARI (1921–1923)
1.1 HIYANET-İ VATANİYE AFFI (19 ARALIK 1921)
Bu af yasası, Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılmasının hemen ardından, TBMM'nin askeri ve siyasi anlamda güç kazandığı bir dönemde, 19 Aralık 1921'de kabul edilmiştir. Amaç, özellikle orduya insan kaynağı sağlamak, savaşın gerektirdiği birlik ruhunu pekiştirmek ve halkın desteğini artırmaktır. Af, cezalarda ciddi indirimler ve bazı suçlarda tamamen af yoluyla cezaların ortadan kaldırılmasını sağlamıştır:
- İdam cezaları → Müebbet kürek cezasına çevrildi.
- Müebbet kürek cezaları → 15 yıllık süreli cezalara indirildi.
- Diğer suçlar için → Genel af getirildi.
- Henüz yargılanmamış kişiler de aftan yararlanabildi.
Ancak, şu gruplar aftan hariç tutulmuştur:
- Vatanın bir kısmını ayırmaya çalışanlar,
- Casusluk yapanlar,
- İşgalcilerle işbirliği yapanlar,
- Rüşvet ve yolsuzlukla devlet gücünü zayıflatanlar.
Bu af, hukuki olmaktan çok siyasi ve askeri bir stratejinin gereği olarak ortaya çıkmıştır.
1.2. MECLİS SÜRECİ VE TARTIŞMALAR
19 Aralık 1921’de TBMM’de görüşülen bu yasa, 162 milletvekilinin katılımıyla 106 kabul, 36 ret ve 20 çekimser oyla kabul edilmiştir. Oylama, Meclis’te af konusunda tam bir uzlaşının bulunmadığını ortaya koymuştur.
2. MECLİS'TEKİ TARTIŞMA KONULARI
2.1. İLKESEL TARTIŞMALAR:
- “Vatana ihanet gibi ağır suçlar affedilebilir mi?” sorusu, temel bir etik ve hukuki ikilem yarattı.
- Bazı vekiller, ceza indirimlerinin TBMM’nin meşruiyetini zayıflatabileceğini savundu.
2.2. AMAÇSAL KAYGILAR:
- Hükûmetin amacı belliydi: Savaş şartlarında insan gücü elde etmek.
- Affın çıkmasının ardından cepheye asker gönderilecek ve iç destek artırılacaktı.
2.3. İDEOLOJİK GERİLİMLER:
- Aftan faydalananlar arasında komünistler ve sol görüşlü bazı figürler de vardı. Bu, Meclis içindeki muhafazakâr ve milliyetçi vekillerin tepkisine yol açtı.
- Özellikle Nazım Resmor ve Ziynetullah Nuşirevan gibi kişiler, Meclis içindeki sol hareketin sembolleri olarak görülüyordu.
2.4. YARGININ YETKİSİ - MECLİSİN ÜSTÜNLÜĞÜ:
- Af, İstiklal Mahkemeleri gibi olağanüstü yetkilere sahip yargı organlarının kararlarını geçersiz kılma niteliğindeydi.
Bu durum, yasama organının yargı üzerindeki mutlak üstünlüğünü ortaya koyar.
TBMM, gerektiğinde İstiklal Mahkemeleri yoluyla cezalandırma, gerektiğinde af yasası ile cezayı hafifletme veya tamamen kaldırma yoluna gitmiştir. Bu çift yönlü mekanizma, dönemin siyasi esnekliğini yansıtır.
3. TOPLUMSAL UZLAŞI ARACI OLARAK AF
3.1. KOÇGİRİ İSYANI BAĞLAMINDA 1921 GENEL AFFI:
19 Aralık 1921 tarihli genel affın çıkarılmasında etkili olan gelişmelerden biri, aynı yılın ilkbaharında patlak veren Koçgiri İsyanı’dır. Sivas ve Erzincan çevresinde yoğunlaşan bu Kürt-Alevi merkezli ayaklanma, TBMM’nin otoritesini henüz tam olarak tesis edemediği bir bölgede meydana gelmiş ve yeni kurulan rejimin iç güvenlik açısından ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İsyan, yalnızca askerî bir tehdit değil, aynı zamanda sosyo-politik bir kırılmanın işaretidir. Özellikle Kürt aşiretleriyle Alevi topluluklar arasındaki gerilim ve devlete karşı güvensizlik, isyanın bastırılmasının ardından bölgede kalıcı bir istikrarın sağlanmasını güçleştirmiştir.
Koçgiri İsyanı’nın bastırılması sürecinde Türk Ordusu ciddi kayıplar vermiş, resmi olmayan kaynaklara göre onlarca asker şehit düşmüş, yüzlercesi de yaralanmıştır. Ordunun kayıpları, dönemin askeri ve siyasi kadrolarında derin izler bırakmış; isyana karışanlara yönelik kamuoyundaki öfkeyi artırmıştır. Buna rağmen TBMM, daha aradan bir yıl geçmeden, 19 Aralık 1921 tarihinde kapsamlı bir af yasasını yürürlüğe koyarak, bu sürece doğrudan veya dolaylı şekilde karışmış olan bazı unsurların cezai takibine son vermiştir. “Şehitlerin kanı henüz kurumamışken” Meclis’in böyle bir adım atması, affın yalnızca hukuki değil, siyasi bir araç olarak da devreye sokulduğunu göstermektedir. Bu af, savaş koşullarının dayattığı askerî ve lojistik ihtiyaçların yanı sıra, Koçgiri İsyanı sonrası bölgede bozulan toplumsal dengeleri onarma, muhalefeti yumuşatma ve merkezi otoriteyle yerel güç odakları arasında yeniden bir uzlaşı zemini kurma amacı da taşımaktadır. Dolayısıyla 1921 affı, salt bireysel cezaların ortadan kaldırılması değil; Cumhuriyet öncesi devlet aklının, güvenlik ve bütünlük politikaları çerçevesinde şekillendirdiği bir siyasal tercih olarak değerlendirilebilir.
3.2. FRANSIZ İŞGAL BÖLGELERİNDE SUÇ İŞLEYENLERE AF (5 ARALIK 1921)
Ankara Antlaşması sonrası Fransızların tahliye ettiği bölgelerdeki vatandaşların işlediği suçlar için çıkarılmıştır. Bu af, diplomatik bir barış jesti olarak değerlendirilmiş ve hukuki olmaktan çok siyasi bir nitelik taşımıştır.
4. CUMHURİYET’İN İLÂNIYLA BİRLİKTE ÇIKARILAN AF YASALARI (1923–1925)
4.1. CUMHURİYET’İN İLANI NEDENİYLE GENEL AF (26 ARALIK 1923)
Cumhuriyet’in ilanı, 29 Ekim 1923’te gerçekleştirilen rejim değişikliğiyle birlikte, Türk Devleti’nin hukuki ve toplumsal yapısında önemli bir dönüşümü simgelemiştir. Bu dönüşümün doğal bir uzantısı olarak, 26 Aralık 1923 tarihinde çıkarılan genel af yasası, Cumhuriyet’in meşruiyetinin pekiştirilmesi ve halkın yeni yönetimle barışmasını sağlama amacı taşımaktaydı. Af yasası, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan siyasi çalkantıların, isyanların ve hukuk dışı uygulamaların ardından Cumhuriyet’in ilk yıllarında toplumsal barışı temin etmeyi ve devlet otoritesinin yumuşak güçle yeniden inşa edilmesini hedeflemiştir. Yeni rejimin, halkın güvenini kazanması ve geniş kitleleri kuşatacak bir meşruiyet zeminine oturması için bu tür sembolik ama işlevsel adımlar büyük önem taşımaktaydı.
Bu genel af, yalnızca savaş ve siyasi suçlar gibi toplum düzenini tehdit eden fiilleri değil, aynı zamanda eski rejim döneminde işlenmiş olan bazı adi ve askeri suçları da kapsayacak şekilde geniş bir çerçevede düzenlenmiştir. Affın kapsamı, cezaların infazını durdurmak veya hafifletmekle sınırlı kalmamış, bazı durumlarda doğrudan cezaların tamamen ortadan kaldırılmasını da içermiştir. Özellikle vatan hainliği, isyan ve askeri disiplinsizlik gibi ağır suçlar bakımından belli koşullar dâhilinde af getirilmiş; ancak devletin temel güvenliğine kast eden eylemler, rüşvet ve kamu malına zarar gibi suçlar aftan istisna tutulmuştur. Bu ayrım, af yasasının sınırsız bir hoşgörü değil, hukuki denge gözetilerek hazırlanmış stratejik bir düzenleme olduğunu göstermektedir.
Af yasasının hukuki boyutu, dönemin yürürlükteki Türk Ceza Kanunu çerçevesinde şekillendirilmiş, infaz aşamasına dair ayrıntılı prosedürlerle desteklenmiştir. Affın uygulanabilmesi için mahkûmun belirli bir süre cezaevinde bulunmuş olması, suça iştirak biçimi, suçun işlenme zamanı gibi kriterler dikkate alınmıştır. Ayrıca mahkemelere affın uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin değerlendirme yetkisi verilmiş; böylece yasama organının aldığı bu genel kararı yargı süreciyle denetleme mekanizması da devreye sokulmuştur. Bu yönüyle af yasası, yalnızca siyasi bir irade beyanı değil, aynı zamanda teknik ve hukukî bir altyapıya dayanan bir düzenleme olmuştur.
Meclis görüşmeleri sırasında söz konusu af yasası ciddi tartışmalara yol açmıştır. Bazı milletvekilleri, Cumhuriyet’in kuruluşunun bir uzlaşı ve yeni başlangıç zemini olduğuna işaret ederek, affın bu ruhu taşıdığını savunmuştur. Özellikle Kurtuluş Savaşı’na katılmamış, ancak sonrasında yeni rejimi benimsemiş kişilerin topluma yeniden kazandırılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Öte yandan, bazı milletvekilleri ise affın, devlete karşı suç işlemiş unsurların cezasız kalması anlamına gelebileceği yönünde eleştirilerde bulunmuş, henüz Cumhuriyet'in kurumsallaşmadığı bir aşamada devlet otoritesinin yumuşatılmasının risklerine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda özellikle Meclis'te yer alan eski İttihatçılarla daha muhafazakâr veya hukukçu kökenli vekiller arasında ciddi ideolojik ayrışmalar yaşanmıştır. Ancak neticede, Meclis çoğunluğu, affın bir devlet büyüklüğü ve barış çağrısı anlamı taşıdığı kanaatine varmış ve yasa kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, 26 Aralık 1923 tarihli genel af, yalnızca bireysel cezalardan vazgeçmek anlamına gelmemiş; aynı zamanda Cumhuriyet Devrimi’nin ilk yıllarında devlet ile toplum arasındaki güven bağının güçlendirilmesine hizmet etmiştir. Bu yasa, iç barışı sağlamak, eski dönemin travmalarını/kinlerini geride bırakmak ve halkın Cumhuriyet Devrimi’ni benimsemesini sağlamak adına atılmış devrimin kendine güvendiğini de ortaya koyan stratejik bir adımdır.
4.2 GENEL AFFA EK KANUN (20 MART 1924)
26 Aralık 1923 tarihli affın kapsamını genişletmiştir. Özellikle sürgün cezasına çarptırılmış kişilerin durumlarını iyileştirmeyi hedeflemiştir.
4.3 GENEL AF (16 NİSAN 1924)
Sınır değişiklikleri sonrası Türkiye dışında kalan bölgelerde yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik suçları kapsamış, yeniden entegrasyonu kolaylaştırmak adına çıkarılmıştır.
4.4 MEN-İ MÜSKİRAT AFFI (11 ARALIK 1924)
Alkol yasaklarına aykırı davrananlara yönelik cezaların affedilmesiyle ilgilidir. Bu yasa, yeni rejimin toplumsal düzenlemelerde sert tutumunun yumuşaması olarak yorumlanabilir.
5. TOPLUMSAL VE BÖLGESEL AFLAR (1929–1938)
5.1 KABAHATLİLERİN AFFI (13 MAYIS 1929)
Ekonomik krizle baş etmeye çalışan Cumhuriyet yönetimi, hafif suçlara karışan vatandaşları topluma geri kazandırmak amacıyla bu düzenlemeyi yapmıştır.
5.2 10. YIL AFFI (26 EKİM 1933)
Cumhuriyet’in ilanının onuncu yılı dolayısıyla 26 Ekim 1933 tarihinde çıkarılan genel af yasası, dönemin siyasal iklimini ve devlet-toplum ilişkilerinin yeniden inşasını yansıtan önemli bir hukuki ve ideolojik adım olarak değerlendirilmelidir. Bu af, Cumhuriyet’in ilk on yılında gerçekleştirilen inkılapların halkla buluştuğu, yeni rejimin kök saldığı bir dönemde, geçmişe sünger çekme ve birlik mesajı verme amacıyla çıkarılmıştır. 1933 affı yalnızca sembolik bir kutlama değil, aynı zamanda devletin kendine duyduğu özgüvenin ve toplumsal barış arzusunun somut göstergesi olmuştur.
Af yasası kapsam itibarıyla oldukça genişti. İdam cezaları büyük ölçüde müebbet hapse çevrilmiş, ağır hapis cezaları süreli cezalara indirilmiş, bazı suçlar için ise tamamen ceza kaldırılmıştır. Affın teknik çerçevesi, cezaların ne kadar süre infaz edilmiş olduğu ve mahkûmun sabıkası olup olmadığı gibi kriterlerle belirlenmiş; bu kapsamda infaz savcılıkları ve cezaevi yönetimleri önemli rol oynamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülen af tasarısı, farklı siyasal eğilimlerden milletvekilleri arasında dikkat çekici tartışmalara yol açmıştır. Bazı vekiller, Cumhuriyet’in 10. yılının “geçmişten arınma” için ideal bir tarih olduğunu, toplumsal barış ve devlete bağlılığı artırmak için affın kaçınılmaz olduğunu savunmuştur. Özellikle inkılaplara muhalif tutum almış olan kesimlerin bir bölümünü yeniden topluma entegre etmek ve devletle barıştırmak amaçlanmıştır. Ancak bazı milletvekilleri ise, özellikle ağır suçlara karışmış kişilerin affedilmesinin halkta adalet duygusunu zedeleyeceğini, yeni rejimin otoritesini sarsabileceğini belirtmişlerdir. Özellikle 1925 Şeyh Sait İsyanı ve 1930 Menemen Olayı gibi rejime açık tehdit oluşturan kalkışmalara karışanların affedilmesine yönelik çekinceler dile getirilmiştir. Fakat sonuçta, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini sahiplenen güçlü çoğunluk, bu affın, devletin kapsayıcılığı ve büyüklüğünü göstermesi açısından önemli olduğuna kanaat getirmiş ve yasa büyük bir destekle kabul edilmiştir.
5.3 TUNCELİ YASASI KAPSAMINDA AF (8 OCAK 1936)
2884 sayılı kanunla kurulan yeni vilayet teşkilatlanmasının bir parçası olan af düzenlemesi, devletin doğu bölgelerinde yürüttüğü güvenlik ve idari politikaların tamamlayıcı bir unsuru olarak değerlendirilmelidir. Bu af, yalnızca bir hukuk reformu değil, aynı zamanda bölge halkıyla devlet arasındaki gerilimi azaltma, yeniden otorite tesis etme ve uzun süredir devam eden çatışma ortamını sonlandırma amacıyla kurgulanmış siyasi bir hamle niteliği taşımaktadır. Af düzenlemesi, geçmiş yıllarda yaşanan silahlı direniş hareketlerine karışmış bireylerin bir kısmına cezai muafiyet tanıyarak, bölgede toplumsal huzurun yeniden sağlanmasını hedeflemiştir.
Af, özellikle 1935 yılı ve öncesinde yaşanan olaylara katılmış, ancak daha sonra teslim olmuş ya da silah bırakmış kişilere yönelik uygulanmış, bu bireylerin yeniden toplumsal yapıya entegrasyonu amaçlanmıştır.
Bu af düzenlemesi de Meclis’te yoğun tartışmalara yol açmıştır. Bazı milletvekilleri, özellikle isyan sırasında hayatını kaybeden çok sayıda askerin henüz acıları tazeyken böyle bir af çıkarılmasının halk vicdanını zedeleyebileceğini savunmuştur. Bu görüşe göre, henüz şehitlerin kanı kurumamışken affa gidilmesi, devletin caydırıcılığını ve güvenliğini tehlikeye atabilir, benzer kalkışmalara zemin hazırlayabilirdi. Buna karşılık hükümet yanlısı vekiller, devletin büyüklüğünün cezalandırma ile değil, bağışlayıcılık ve toplumsal barış kurma kapasitesiyle ölçüleceğini belirtmiş; af uygulamasını, sertlik politikasının ardından gelen stratejik bir yumuşama hamlesi olarak savunmuşlardır. Devletin bu yaklaşımı, hem bölgedeki gerilimi düşürmek hem de geniş halk kesimlerine Cumhuriyet’in kapsayıcı bir siyasal çerçeve sunduğu mesajını vermek adına önemli bir dönemeç olarak değerlendirilebilir.
5.4 1938 YILI YÜZELLİLİKLER AFFI (29 HAZİRAN 1938): CUMHURİYETİN ERKEN YILLARINDA BİR VİCDAN VE SİYASET MESELESİ
Cumhuriyet rejimi karşıtı olduğu gerekçesiyle yurt dışına sürgün edilen 150 kişi için çıkarılmıştır. Bu af, Atatürk döneminde devletin geçmişle yüzleşmeye ve siyasi liberalizme yönelme eğiliminin göstergesi olmuştur. Ancak bu kişilerden yalnızca bir kısmı Türkiye'ye geri dönmüştür.
5.5. LOZAN ANTLAŞMASI VE 150 KİŞİLİK SINIR
Lozan Antlaşması'nın kendisinde bu konuda doğrudan bir madde yer almasa da antlaşmaya ek protokoller çerçevesinde taraf devletler, Türkiye'nin genel aftan 150 kişiyi muaf tutabileceği konusunda mutabık kalmıştır. Bu sınırlama, uluslararası hukuk bağlamında Türkiye'nin inisiyatifiyle oluşturulmuş bir denge arayışıdır. Böylece, işgal yıllarında işbirlikçilik yapan ancak kamu düzenini doğrudan tehdit etmeyen kişilere af yolu açılırken, en ağır görülen suçlar için istisna tanınmıştır.
5.6. SÜRGÜN SÜRECİ VE 150’LİKLER LİSTESİ
1923 ve 1924 yıllarında çıkarılan genel af yasalarına rağmen, 150 kişi bu aftan hariç tutulmuştur. 1 Haziran 1924 tarihli 544 sayılı hükümet kararnamesiyle bu kişilerin isimleri resmen belirlenmiş, 28 Mayıs 1927’de ise 1064 sayılı yasa ile vatandaşlıktan çıkarılmışlardır.
Bu süreçte halk ve Meclis içinde büyük tartışmalar yaşanmıştır. Başlangıçta listede 600'e yakın kişi yer alsa da kamuoyu tepkisi ve siyasi müzakereler sonucunda bu sayı önce 300’e, ardından 149’a indirilmiştir. Son kişi, Köylü gazetesi sahibi Refet Bey’in eklenmesiyle sayı yeniden 150’ye tamamlanmıştır.
5.7. 1938 AFFI: DÖNÜŞ KAPISINI ARALAYAN YASA
29 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan 3527 sayılı yasa ile 150’likler affedilmiş, Türkiye’ye dönme hakkı verilmiştir. Ancak bu hak birtakım kısıtlamalarla birlikte gelmiştir: Affedilen kişiler sekiz yıl boyunca kamu görevlerinde bulunamayacak ve devlet maaşı alamayacaklardı.
Dönemin Başbakanı Celal Bayar liderliğindeki hükümet bu yasayı Meclisten geçirmiştir. Ancak İsmet İnönü ve ekibi, siyasi gerekçelerle affa karşı çıkarak müzakerelere katılmamıştır. Bu durum, affın sadece hukuki değil aynı zamanda siyasi bir yönü olduğunun da göstergesidir.
6. TOPLUMUN TEPKİSİ VE TARTIŞMALAR
150’liklerin affı toplumda karmaşık tepkilere neden oldu. Eyüp’teki Kaşgari Camii müezzini Fazlı Molla gibi bazı isimler, bu kişileri limanda karşılayarak “vicdan borcu”nu yerine getirdiklerini söylerken; Cumhuriyet gazetesi sahibi Yunus Nadi gibi bazı gazeteciler ise affı sert şekilde eleştirdi. Bu tepkiler, toplumsal bellekte “ihanet” ve “bağışlama” kavramlarının ne kadar derin ve çetrefilli olduğunun bir göstergesidir.
7. BİR BARIŞ GİRİŞİMİ Mİ TARİHİ UNUTMA MI?
150’liklerin affı, Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmişle yüzleşme çabalarının ilk örneklerinden biridir. Bu adım, Cumhuriyet'in kurucu kadrolarının geçmişi ardında bırakma ve toplumsal bütünlüğü sağlama arayışının bir ürünüdür. Ancak bu af, her zaman için çelişkili duygular ve tartışmalar doğurmuş; affedilenlerin kimileri için "ihanetin temize çekilmesi", kimileri içinse "toplumsal barışın gereği" olarak değerlendirilmiştir.
SONUÇ
Atatürk döneminde çıkarılan af yasaları, yalnızca cezai muafiyet sağlayan teknik hukuki düzenlemeler değil, dönemin politik yapısının, toplumsal ihtiyaçlarının ve devletin kendini yeniden inşa etme sürecinin yansımalarıdır. Bu yasalar, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yasama organının toplumla ilişkisini yeniden kurma ve güçlendirme amacı taşıyan stratejik hamleler olarak görülmelidir. Atatürk’ün liderliğinde şekillenen bu politikalar, genç Cumhuriyet’in hukuk düzenini hem bir araç hem de amaç olarak değerlendirdiğini göstermektedir.