Kumar batağında asıl suçlu kim!
Kumar batağı, zehirli atık üreten bir fabrikaya benzer. Yasa dışı bahis şebekeleri atığı kaçak borulardan deşarj ederken devletin yasal oyunları, atığı vergili ve resmi borulardan aynı göle dökmektedir. Atığın zehirlilik düzeyi (borç, bağımlılık, çöküş) değişmez.
2 Eylül 2025 tarihinde “Bağımlılık Aynı Çukur Aynı Fark Nerede?” başlıklı bir tartışma yazısı yazmıştık. Çok geçmeden ülkemizde bir bahis skandalı yaşandı.
Türkiye günlerdir futbolcular, hakemler ve kulüpler üzerinden yürütülen büyük bir bahis soruşturmasını konuşuyor. Ancak tıpkı ilk yazımızda vurguladığımız gibi, mesele buzdağının yalnızca görünen kısmı. Devletin yasa dışı kumara karşı yürüttüğü operasyonlar ne kadar gerekli ise, “yasal oyunlar” adı altında sürdürülen uygulamaların toplumsal etkisi de en az o kadar tartışmalıdır.
Bugün yaşanan skandal, aslında uzun süredir uyardığımız çifte standardın ve kontrolsüz büyüyen kumar kültürünün doğal sonucudur.
YERALTI GÖLGESİ
1. Futbol Üzerindeki Kanunsuzluk ve Toplumu Kışkırtan Süreç
TFF’nin 1024 futbolcu ve 371 hakemi içeren listeleri kamuoyuna sunması, daha en başından bir “yeraltı gölgesi” taşımaktadır. TFF bir yargı makamı değildir, buna rağmen yüzlerce ismi toplum önünde zan altında bırakacak bir uygulamaya gidilmiştir.
İlk yazıda “aynı oyun, farklı etiket” diyerek uyardığımız gibi; burada da “küçük marifetleri var” denilerek futbolcuların hedefe konulması, asıl büyük organizasyonların görünmez kılınmasına hizmet etmektedir.
Ekonomik krizin derinleştiği bir dönemde binlerce futbolcu ve hakemi şüpheli ilan etmek, toplumdaki hoşnutsuzluğu genişletmek isteyen odakların bir operasyonu olabilir mi?
Sorulması gereken budur.
Çünkü tıpkı kumarın yasal–yasadışı ayrımında olduğu gibi burada da asıl fail yerine en zayıf halka hedef alınmaktadır.
ULUSLARARASI SUÇ ZİNCİRİ
2. Milyarlarca Lirayı Yutan Küresel Bahis Yapılanması
Bahis skandalının merkezinde bireysel zaaflar değil, devasa bir uluslararası suç zinciri vardır.
İlk yazıda kumarın bağımlılık mekanizmasını anlattık; bu mekanizmayı organize edenler ise Avrupa’dan Kafkaslara uzanan küresel şebekelerdir. Gürcistan, Güney Kıbrıs, Karadağ ve Malta gibi ülkeler yalnızca ara duraklardır. Nihai merkez, Türkiye’nin emeğiyle üretilen milyarlarca lirayı sömüren uluslararası mafya yapılarıdır.
Bu nedenle tıpkı ilk yazıda belirttiğimiz gibi bir gerçeği tekrar etmek gerekiyor:
Sorun bireyde değil, sistemi kuranlardadır.
BAĞIMLILIĞI TETİKLEYEN
3. Kumarın Yasallığı Olmaz: Aynı Bağımlılık, Aynı Çukur
İlk yazıda altını çizdiğimiz en kritik nokta şuydu:
“Kumar yasa dışı olunca mı kötü, yasal olunca masum mu?”
Bahis skandalı bu soruyu adeta ülke gündeminin ortasına çivilemiştir.
Devlet bir yandan yasa dışı kumarı engellemek için mücadele ederken, diğer yandan Milli Piyango ve Spor Toto aracılığıyla benzer mekanizmaları yasal zeminde işletmeye devam etmektedir.
Üstelik bu oyunların bir kısmı artık sanal slotları aratmayan hızlı kazanç formatlarına evrilmiştir.
Bağımlılığı tetikleyen şey oyunun etiketi değil, ödül-ceza döngüsüdür.
Bu nedenle bugün futbol üzerindeki bahis operasyonlarının yarattığı toplumsal tahribat ile Milli Piyango’nun “bir tıkla kazan” sloganlı oyunlarının tahribatı arasında psikolojik açıdan bir fark yoktur.
TOPLUMU ZEHİRLEYEN KUMAR
4. Emekçinin Maaşı Bile Artık Oyun Masasında…
Bir yasa dışı bahis sitesinin asgari ücretin kaç lira olacağı üzerine bahis açtığını gördük. Bu, kumarın toplumu nasıl zehirlediğinin en somut örneklerinden biridir. Milyonlarca emekçinin geçim derdiyle beklediği bir karar, küresel şebekeler tarafından adeta bir “kumar nesnesi” haline getirilmiştir.
Toplumun en temel yaşam kaygısını bir oyuna çevirmek bu şebekelerin ne kadar pervasızlaştığını, insanların kırılganlıklarını nasıl istismar ettiğini açıkça göstermektedir. İlk yazımızda “aynı çukur” dediğimiz bağımlılık ve sömürü mekanizması, burada tüm çıplaklığıyla kendini ele vermektedir: Emekçinin maaşı bile artık oyun masasındadır…
ZEHİRLİ ATIK ÜRETEN FABRİKA
5. Köklü Çözüm: Yasayı da Yasa Dışını da Kapsayan Tam Bir Yasak
Vatan Partisi’nin hazırladığı yasa teklifi, ilk yazıda ortaya koyduğumuz tavrın siyasi bir karşılığıdır:
Devlet kumar oynatmaz.
Bu ilke hem yasa dışı kumarla hem de devlet eliyle sunulan kumar türleriyle mücadeleyi gerektirir.
Gerçek çözüm, toplumu çürüten kolay para kültürünü sona erdirmekten, üretim ve emek bilincini güçlendirmekten geçer.
Bahis skandalı bugün yalnızca futbolu değil, devletin kumar politikalarındaki yapısal çelişkiyi de görünür kılmıştır.
Kumar batağı, zehirli atık üreten bir fabrikaya benzer. Yasa dışı bahis şebekeleri atığı kaçak borulardan deşarj ederken devletin yasal oyunları, atığı vergili ve resmi borulardan aynı göle dökmektedir. Atığın zehirlilik düzeyi (borç, bağımlılık, çöküş) değişmez. Türkiye’nin tek kurtuluşu, bu fabrikayı tamamen durdurmak, talihe bağlı kazanç vadeden her türden oyunu yasaklamak ve emek bilincini yükseltmektir.
İKİ DURUMDA DA AYNI
Sonuç: Aynı Çukur, Aynı Bağımlılık Fark Sadece Kazananın Kim Olduğu
Bugün yaşanan bahis skandalı, ilk yazıda açıkladığımız temel gerçeği yeniden doğruluyor:
Kumar aynı kumardır. Yasal etiketi değiştirmez, sonuç ise hep aynıdır: Borç, bağımlılık, çöküş.
Tek fark, paranın kime gittiğidir:
Yasa dışı siteler küresel mafyaya, yasal oyunlar devlete…
Ve toplum için sonuç, iki durumda da aynıdır.