Büyükelçimiz Ender Arat’ın dindirdiği acılar

Bugün de Asyalılar dünya ölçeğindeki tehditlere, zorluklara, emperyalizme karşı yine kol kola giriyor, isyan ediyor ve yeni çıkış kapısını buluyor. Atlantik kapıları kapanıyor.

19 Mart 2024 Salı günü, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ve Ankara Politikalar Merkezi (APV), 2024 Macar Türk Yılı kapsamında, Macaristan Ankara Büyükelçiliği beraberliğinde düzenlenen “Açık Kapı Anadolu/Macarlar” etkinliğine Genel Başkan Yardımcımız Hasan Korkmazcan ve Uluslararası İlişkiler Bürosu 1. Sekreterimiz Berke Mustafa Berkil ile katıldık.

Büyükelçimiz Sayın Metin Kılıç’ın yönetiminde, Budapeşte eski Büyükelçimiz Sayın Ender Arat’ın, olağanüstü anlatımını soluksuz ve her saniyesinde öğrenerek dinledik. Macaristan Ankara Büyükelçimiz Sayın Viktor Matis de konferansın açılış konuşmasını yaptı.

Büyükelçimiz Ender Arat’ın sunumu, yalnız anılara ve hatıralara dayanmıyor, Türk-Macar ilişkilerini tarihsel ve bilimsel derinlikle ele alıyor, Orta Asya’da yüzyıllara dayanan köklerimize eğiliyor, Budapeşte yıllarında bu tarihsel ilişkiye ve ortak kültür mirasına verdiği büyük emekleri gösteriyor.

TÖKELİ İMRE

Büyükelçimizden, Anadolu’nun bağrına bastığı büyük Macar kahramanlarını dinledik. Bunlardan biri de Tökeli İmre. Orta Macar Kralı. Viyana’ya isyan eden Tökeli İmre’nin mücadele dolu hayatı, en sonunda Anadolu topraklarına uzanmış. Osmanlı, kendisine sığınan Tökeli imre’yi bağrına basmış, baskılara rağmen bırakmamış. Tökeli İmre, 1705 yılında Kocaeli’nin Kartepe köyünde hayata veda etmiş. Tökeli İmre’nin acıları, Anadolu topraklarında dinmiş. Anıt mezarı Kartepe köyümüzdedir.

LİTTMANN İMRE

Çok değerli Selçuk Ülger ağabeyim ve O’nun “Kavanozdaki Yürek” kitabı sağolsun, Büyükelçimizi dinlerken aklıma bir başka İmre geldi: Littmann İmre. Nazım Hikmet’in büyük acılarını dindiren bir Macar doktor. Nazım Hikmet, Budapeşte’ye geldiğinde, ilk olarak kalbinin ağrılarını dindirecek bir doktor sorar. Macar dostları ona ünlü kalp Doktoru Littman İmre’yi önerir.

Nazım Hikmet kliniğin yolunu tutar ve Littman İmre ile tanışır. Genç Macar Doktor Nazım’ın acılarını kendine özgü yöntemleriyle hızla dindirir. Nazım Hikmet, dünyanın her yerini dolaştığını, ancak böylesini görmediğini, “alnında ışık yanan, mütevazi doktorunuzla çok gurur duymanız lazım” diyerek uzun uzun anlatır.

NAZIM HİKMET’İN KAVANOZDAKİ YÜREĞİ

Littman İmre, yalnız Nazım’ın değil, Macar halkının acılarını da dindirmektedir. Yoksulluğun kol gezdiği döneme yüzlerce kimsesiz hastaya elini uzatır. Hatta ücretleri çok az olmasına rağmen bahşiş geleneğine de karşı çıkar. Hastalardan birisi de Çabai Yanoş isimli yoksul bir Macar kadındır. Her gelişinde teşekkür etmekten başka bir “ödeme” yapamayan kadıncağız mahcuptur ve vasiyetinde Littmann İmre’ye yüreğini bırakacaktır.

Nazım Hikmet kalp kontrollerine geldiğinde, doktorun masasında duran cam kavanoza gözü takılır. İlaçlı suyla dolu kavanozun içinde bir kalp vardır, Çabai Yanoş’un kalbi. İşte meşhur Kavanozdaki Yürek şiirinin hikayesi başlamıştır.(1) Son dörtlüğü bugün Türk-Macar ilişkilerine de ferahlık vermektedir:

“Akıllı bir doktorun masasında
Bayan Çabai Yanoş’unki gibi
Yüreğimiz, güllerin arasında,
Bizlerden sonra da faydalı olsun
İçinde tertemiz bir kavanozun”

TÜRKLERİN VE MACARLARIN ORTAK YÜREĞİ

Nazım Hikmet Budapeşte’de Littmann İmre ve öldükten sonra yalnızca kalbini doktoruna armağan edebilen Çabai Yanoş’la tanışmadan 7 yıl önce, 1948’de “Angina Pektoris” isimli şiirinde şöyle yazar:

“Sonra, şu on yıldan bu yana benim, fakir milletime ikram edebildiğim bir tek elmam var elimde, doktor, bir kırmızı elma: kalbim...”

Bayan Çabai Yanoş’un ve Nazım Hikmet’in birbirinden habersiz sevdiklerine miras olarak kalplerini bırakması tesadüf mü?

Sadece bu “tesadüf” bile, Türklerin ve Macarların ortak yüreğini, duygu dolu, paylaşmacı, derin birikimini ve kardeşliğini anlatıyor.

Yine Selçuk Ülger’in kitabında, büyük Macar Şairleri Atilla Jozsef ve Petöfi’nin sonsuz yüreklerine doknabilirsiniz.

Asyalıların en büyük serveti, her zaman karşılıksız verebileceği yüreğidir.

KARŞILIKLI DİNEN ACILARIMIZ

Macar kahramanlarının acılarını dindiren Anadolu, Türk şairlerinin, Nazım Hikmetlerin, Enver Gökçelerin yüreğine derman olan Macar toprakları ve bütün bu tarihsel şifaları bugüne taşıyarak acımızı dindirmenin ötesinde Asya’nın geleceğe umutla ve güvenle bakışını güçlendiren değerli Büyükelçimiz Ender Arat…

Türk-Macar dostluğu hepimizin bilincinde ve Ender Arat’ın emekleriyle yeniden ateşleniyor. Türk gençliğine ve ülkemizin bütününe ulaştırmamız lazım. Bu ateşte Asya’nın gururu, haksızlık karşısında eğilmeyen başı, isyancı ruhu, yapıcı tarihsel rolü ve dört nala çağdaş uygarlığa koşan kuyruğu düğümlü atları var.

AÇIK KAPI: ANADOLU

Büyükelçimiz, Macarlar dışında 43 ülkeden topraklarımıza tarihsel kişilikleri de inceliyor. Bütün bu incelemelerden, Anadolu kapısının, dünyaya el uzatan, mazlumdan yana karakteri, paylaşmacı kişiliğini ve bir imparatorluk mirası olan halkları bir arada yaşatma geleneğine ve gücüne vurgu yapıyor. Emperyalist güdümlü çeşitli kışkırtmaların yapıldığı, yapay düşmanlıkların üretildiği bugünlerde bu bakış açısı da Türkiyemizin büyük geleneğini ve tarihini bizlere hatırlatıyor.

Macar topraklarında da aynı elleri ve aynı misafirperverliği görüyoruz. Yine Nazım Hikmet, enfes Macar Toprağı şiirinin son bölümünde,

“İnsanına, nimetine, hayaline, hürriyetine, şairine, şarabına doyum olmuyor. Hoşça kal / layık olmadığım kadar ağırladın beni” yazıyor. Macaristan’daki günlerini ölene dek unutamıyor.

‘BUYRUN GELİN’

Büyükelçimiz Ender Arat da tarihten gelen bilinci ve özgüveniyle kapıları ardına kadar açıyor. O kapılardan girenler Türk’ün gücünü, birikimini, medeniyetini, paylaşmacı karakterini yükseltiyor. Büyükelçimiz Anadolu’nun kendi deyimiyle “buyrun gelin” felsefesini anlatırken, aklımıza Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in Dede Korkut Destanı’ndan bize öğrettiği bölüm geliyor:

“birisi ivüntayağı oldur ki yazıdan yabandan ive bir konuk gelse, ir adam ivde olmasa, ol anı yidirür, içürür, ağırlar, azizler gönderir.” (Evin direği odur ki, kırdan yabandan eve bir misafir gelse, kocası evde olmasa, o onu yedirir içirir, ağırlar azizler, gönderir)

Kadının şahsında, kültürümüzdeki kolları hep açık olan büyük misafirperverliğimizin resmidir.

METE’NİN KAPILARI

Hun Kağanı Mao-tun (Mete) MÖ 176’da Çin imparatoruna yazdığı mektupta, 26 ülkeyi fethederek, halklarını Hun yaptığını belirtir.(2) Türkler, temas ettikleri uygarlık mirasını özümseyerek milletleşti. Türk, tek bir kökten çıkmıyor, farklı kıtalardan, farklı kavimlerin kaynaşmasıyla Türk oluşuyor. Bu kaynaşma yeteneği, Türk milletini büyük millet yaptı. Özünü, benliğini kaybetmemek için kendisini yalıtan, tutuculaşan, kapatan, farklı halklara, kavimlere düşmanlık yapmak Türklerin tarihinde bulunmuyor. Ender Arat Büyükelçimiz bu tarihsel gerçeğe yaslanıyor. Devletli Türkler, tarihin her döneminde halkları kucaklıyor, topluyor, birleştiriyor.

BİR KAPI KAPANIRSA BAŞKA KAPI AÇILIR

Türk-Macar ilişkilerinde dayanışmanın ve ortak mirasın içinde en çok kalbime kazınan his iyimserlik oldu. Asyalıların üstün iyimserliği. Her zorlukta birbirine dayanarak, bir çözümle çıkabilme yeteneği bütün tarihsel sürecin anahtarı. Büyükelçimiz Ender Arat, “bir kapı kapanırsa, başka bir kapı açılır” diye ifade diyor.

Bugün de Asyalılar dünya ölçeğindeki tehditlere, zorluklara, emperyalizme karşı yine kol kola giriyor, isyan ediyor ve yeni çıkış kapısını buluyor. Atlantik kapıları kapanıyor. Asya’dan yükselen insan odaklı, kamucu, paylaşmacı uygarlık, Pekin’den, Türk Devletlerine, oradan Ankara’ya ve Budapeşte’ye kadar uzanıyor ve yeniden Avrupa kapılarına dayanıyor. Kapılarımız umut dolu.

Türk-Macar dostluğu bu iklimde, 100 yıl sonra yeniden yükselen yeni dünyaya damgasını vuracak. Acılar bu yüzyılda dinmeye mecburdur.

DİPNOTLAR:

(1) Selçuk Ülger, Kavanozdaki Yürek, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.57.
(2) Doğu Perinçek, Og’dan Ogur’a, Kaynak Yayınları, 3. Basım, Mart 2013, s.59.

Sonraki Haber