Gerçeğe karşı savaş: Filistinli gazeteciler neden sistematik olarak öldürülüyor
İsrail, Gazze’deki okulları, camileri, evleri tünellere erişime sahip olduğu gerekçesiyle tümden hedef alıyor. Mümkün olduğunca çabuk bir şekilde Filistinli gazetecileri, entelektüelleri, akademisyenleri sahneden uzaklaştırmak istiyor. Ancak İsrail'in mantığı başarısızlığa mahkûmdur.
10 Ağustos’ta Gazze’de yedi Filistinli gazeteci ve medya çalışanının öldürülmesi sözlü olarak kınansa da, neredeyse hiçbir somut adım atılmadı. Bu durum, uluslararası toplumun devam eden İsrail soykırımına verdiği tepkinin dehşet verici seyri haline geldi.
İsrail, Anas al-Sharif ve Mohammed Qraiqeh gibi Filistinli gazetecileri ortadan kaldırarak soykırımdan kimsenin kurtulamayacağına dair ürkütücü bir mesaj vermiştir. Shireen.ps izleme sitesine göre İsrail, Ekim 2023'ten bu yana yaklaşık 270 gazeteciyi öldürdü.
Gazze’de soykırımı haberleştiren daha fazla gazetecinin ölmesi muhtemel, özellikle de İsrail'in her Gazzeli gazetecinin basitçe bir "terörist" olduğu yönündeki kolayca kullanılan bir söylemi ürettiği düşünüldüğünde. Bu, geçmişte İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da dâhil olmak üzere birçok İsrailli yetkilinin ortaya attığı acımasız bir mantıktır. Gazze'de bütün bir millet, “HAMAS'a karşı isyan etmemiş olmasından” sorumlu tutularak hiç kimsenin masum olmadığı ileri sürülmektedir.
GAZZE’NİN TAMAMINI HEDEF GÖRÜYORLAR
Bu İsrail söylemi, tüm halkları acımasız bir mantıkla insanlık dışına çıkaran bir söylemdir ve hesap verme korkusu olmayan yetkililer tarafından sık sık tekrarlanmaktadır. Teoride görevi ülkelerinin uluslararası imajını iyileştirmek olan İsrailli diplomatlar bile sık sık bu acımasız ritüele başvuruyorlar. İsrail'in Birleşik Krallık Büyükelçisi Tzipi Hotovely de 2024 yılının Ocak ayında yaptığı açıklamada, “her okul, her cami, her iki evden biri tünellere erişime sahip” diyerek, Gazze'nin tamamının meşru bir askeri hedef olduğunu ima etti.
Bu acımasız dil, Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlarına göre İsrail'in Gazze'nin altyapısının yüzde 70'inden fazlasını tahrip etmiş olması dışında, sadece retorik olarak kolayca göz ardı edilebilirdi.
Aşırı dil dünya çapındaki politikacılar tarafından sıklıkla kullanılsa da, dilin aşırılığının eylemin aşırılığını bu kadar net bir şekilde yansıtması nadirdir. Bu durum, İsrail siyasi söylemini benzersiz derecede tehlikeli bir olgu haline getirir.
Tüm bir bölgenin toptan yok edilmesinin hiçbir askeri gerekçesi olamaz. İsrailliler, bu eşi benzeri görülmemiş yıkımı açıklayan siyasi söylemi ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Eski Knesset üyesi Moşe Feiglin, geçen mayıs atında ürkütücü bir şekilde şöyle dedi:
“Gazze'deki her çocuk, her bebek düşmandır... Gazze'de tek bir çocuk bile bırakılmayacak.”
OKULLAR TAMAMEN TAHRİP EDİLDİ
Ancak bir ulusun tamamının sistematik olarak yok edilmesi için bilim insanlarının, doktorların, aydınların, gazetecilerin, sanatçıların ve şairlerin kasıtlı olarak hedef alınması gerekir. Çocuklar ve kadınlar en büyük kurban kategorileri olmaya devam ederken, suikastlarda öldürülenlerin çoğu, Filistin toplumunu şok etmek, toplumsal liderlikten mahrum bırakmak ve Gazze'nin yeniden inşa sürecini imkânsız kılmak için özel olarak hedef alınmış gibi görünüyor.
Rakamlar bu noktayı güçlü bir şekilde göstermektedir: Bir araştırma şirketinin Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin temmuz ayındaki son uydu hasar tespitine dayanarak yayınladığı rapora göre, Gazze'deki eğitim tesislerinin %97'si etkilenmiş ve bunların %91'inin büyük onarımlara veya tamamen yeniden inşaya ihtiyacı var. Ayrıca, yüzlerce öğretmen ve binlerce öğrenci de yaralandı, öldürüldü.
Peki İsrail, entelektüel üretimden sorumlu olanları öldürmeye neden bu kadar kararlı? Cevap iki yönlü: Biri Gazze'ye özgü, diğeri ise İsrail'in kurucu ideolojisi Siyonizm'in doğasına özgü.
Öncelikle Gazze'ye bakalım: 1948'deki Nekbe’den bu yana, Gazze’deki Filistin toplumu eğitime büyük yatırımlar yaptı, bunu kurtuluş ve kendi kaderini tayin için önemli bir araç olarak gördü. İlk görüntüler, sınıfların çadırlarda ve açık alanlarda toplandığını gösteriyor; bu da bu topluluğun bilgi arayışındaki kararlılığının bir kanıtı. Eğitime verilen bu önem, UNRWA okullarının yetersiz finansmana rağmen, Gazze Şeridi'ni entelektüel ve kültürel üretimin bölgesel merkezi haline getirdi. İsrail'in yıkım kampanyası, bu nesiller boyu süren başarıyı silmek için kasıtlı bir girişimdir ve bu uygulama “akademik soykırım” olarak bilinir. Gazze, bu korkunç eylemin en kasıtlı örneğidir.
İkincisi, Siyonizm ile ilgili: Uzun yıllar boyunca, Siyonizm'in İsrail propagandasının, yani hasbaranın(1) zekâsı ve inceliği sayesinde entelektüel savaşı kazandığına inandırıldık. Özellikle Arap dünyasındaki yaygın inanış, Filistinlilerin ve Arapların, Batı medyasındaki bilgili İsrailli ve İsrail yanlısı halkla ilişkiler mekanizmasına rakip olamayacağı yönündeydi. Bu, entelektüel bir aşağılık duygusu yaratarak, dengesizliğin gerçek nedenini maskeledi.
DİRENİŞ BİR KÜLTÜRDÜR
İsrail, Filistinli ve Filistin yanlısı seslerin kasıtlı olarak ötekileştirilmesi ve şeytanlaştırılması sayesinde ana akım medya söyleminde “kazanabildi.” Filistinlilerin karşılık verme şansı yoktu çünkü buna izin verilmedi ve bunun yerine “terör sempatizanı” ve benzeri etiketlerle yaftalandılar. Hatta merhum, dünyaca ünlü Filistinli akademisyen Edward Said bile aşırı uçtaki ve şu anda yasaklanmış olan Yahudi Savunma Birliği tarafından “Nazi” olarak nitelendirilmiş ve bu örgüt, sevilen profesörün üniversitedeki ofisini ateşe vermeye kadar gitmiştir.
Ancak Gazze büyük bir sorun teşkil ediyordu. İsrail'in emriyle yabancı medyanın Gazze Şeridi'nde faaliyet göstermesi yasaklanınca, Gazze'li entelektüeller bu duruma ayak uydurdular ve iki yıl içinde Siyonizmin son yüzyılda elde ettiği kazanımların çoğunu tersine çevirmeyi başardılar. Bu durum İsrail'i, mümkün olduğunca çabuk bir şekilde Filistinli gazetecileri, entelektüelleri, akademisyenleri ve hatta sosyal medya influencer'larını sahneden uzaklaştırmak için zamanla yarışmaya zorladı. Böylece Filistinli düşünürlere karşı savaş başladı.
Ancak İsrail'in mantığı başarısızlığa mahkûmdur çünkü fikirler belirli kişilere bağlı değildir, direnç ve direniş bir kültürdür, bir meslek unvanı değildir. Gazze, her zaman olduğu gibi kültürel açıdan zengin bir yer olarak değil, aynı zamanda sağlam durma, doğru olan için mücadele etme ve daha yüksek bir amaç için yaşama konusunda dünyaya ilham verecek yeni bir kurtuluş söyleminin temel taşı olarak yeniden ortaya çıkacaktır.
Not: İsrail önceki gün Han Yunus’taki Nasır Hastanesi’ne saldırdı. Burada Reuters Haber Ajansı fotomuhabiri Hüsam el-Mısri, Katar merkezli Al Jazeera televizyonu kameramanı Muhammed Selame, Independent Arabia ve AP'nin de bulunduğu çeşitli medya kuruluşlarında gazetecilik yapan Meryem Ebu Dekka, ABD merkezli NBC News'te gazeteci Muaz Ebu Taha ve gazeteci Ahmed Ebu Aziz hayatını kaybetti. 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybeden gazetecilerin sayısı 246'ya yükseldi. Baroud’un 20 Ağustos’ta yazdığı bu yazıyı, güncel olması sebebiyle yayımlıyoruz.
DİPNOTLAR:
(1) Hasbara, tam anlamıyla "açıklama" anlamına gelen İbranice sözcük. İsrail ve İsrail yanlısı gruplar tarafından bu terim, İsrail Devleti'nin bakış açısı ve siyasetini savunmaya çabalayan iletişim girişimlerini tanımlamak için kullanılır.
* Dr. Ramzy Baroud, gazeteci, yazar ve Filistin Günlüğü dergisinin editörüdür. Altı kitabın yazarıdır. Yakında çıkacak olan 'Tufandan Önce' adlı kitabı Seven Stories Press tarafından yayınlanacaktır. Diğer kitapları arasında 'Kurtuluş Vizyonumuz', 'Babam Bir Özgürlük Savaşçısıydı' ve 'Son Dünya' bulunmaktadır. Baroud, İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi'nde (CIGA) yerleşik olmayan kıdemli araştırma görevlisidir. Web sitesi: www.ramzybaroud.net