İspanya turizmine İngiliz ilgisi, zeytin işi ve Türkiye için fırsatlar

Geçenlerde bir kısmı İngiliz bir kafile ile ilintili olarak güney İspanya'da birkaç gün geçirme fırsatım oldu. Bu yazıda bazı gözlem ve tespitlerimi paylaşacağım. Belki bizim turizm sektöründe uygulanabilecek birkaç fikir çıkartabiliriz

İspanya'nın İngiltere'nin açık ara bir numaralı turistik destinasyonu olduğunu ve bu alanda Türkiye'nin rakibi olduğunu hatırlatalım. Wikipedya'ya göre İspanya yıllık 72 milyon turist ile Avrupa'da ikinci, Türkiye 51 milyon ile dördüncü. Turizm gelirini milli gelire oranında Türkiye 3,1%, İspanya ise 2,4% çıkıyor yani iki ülkenin de ekonomilerinin içinde turizmin payı çok önemli seviyede. İngilizler her sene yaklaşık 40 milyar GBP'yi yurtdışında tatile harcıyorlar. Yaklaşık 20% oranı ile İspanya birinci destinasyon. Sadece İspanya'ya yaklaşık yılda 8 milyar GBP İngilizler bırakıyor. Bu olayın biraz derinlerine inelim:

  1. İngiltere'den İspanya'ya bol miktarda uçuş var. Özellikle ucuzcu uçak firmaları doldur boşalt dolmuş misali sefer yapıyorlar. Sadece bu havayollarına çalışan ucuz havalimanları var. Bunların uçak bilet fiyatını düşürmek için, maksimum dolulukta çalışmak ve yolcuları hızla indirip hızlıca bindirip bir sefer fazla yapmak için attıkları taklalardan ayrı bir yazı çıkar. Ucuza uçak ulaşımı olması muhtemelen en önemli kriterlerden.
  2. İngiliz için İspanya'da tatil nispeten ucuz. Elbette her bütçeye uygun seçenekler ve hizmetler mevcut ama geneline bakarsak, eşdeğer bir yeme-içme hizmeti İngiltere'den 25% ucuz. Üzerinde bahşiş işinden de 12% eklesek 35-40% bir fiyat farkı var. İngiltere'de bahşişi otomatik faturaya ekliyorlar kimi 10%, kimi 15% servis ücreti olarak ekliyorlar. İspanya'da ise eklemiyorlar ve bahşiş beklentisi de yok. Bu da toplamda 35% aşkın bir fiyat farkı yapıyor. Sonuç olarak genel fiyat seviyelerinin İngiltere'den hayli ucuz olması İngiliz için önemli bir tercih kriteri.
  3. İspanya'nın denizi ve iklimi İngilizler için çok çekici. Misal, Nisan başındaki Paskalya tatili boyunca İngiltere'de havalar gayet soğuktur ve güney şehirlerinde dahi ısıtma sistemleri çalışır. Güney İspanya'da ise hava 24 derece civarındadır, güneşlidir ve denize çoğunluk tarafından girilmese de kumsallarda güneşlenilir.
  4. İspanya'nın kültürü tüm Avrupalılar için çekicidir. Genelde mutlu bir toplumdur. İngiltere daha zengindir ama İspanya daha mutludur. Toplum mutlu olunca turizm sektörüne de güler yüz yansıyor. İngilizlerin genel depresif haline İspanyol havası muhtemelen iyi gelmektedir.
  5. İngilizlerin hâkim eğlence biçimi, pub mekânlarında buluşmak, bira içip vasat kızartmalar yemektir. Genelde hava durumunda dolayı pub mekânlarının kapalı kısımlarında zaman geçirilir. Zaten hava da erken karardığı için gece de fazla uzatılmaz. İspanya'da hâkim eğlence biçimi, akşam yemeğini gecenin ilerleyen saatlerine uzatmak, açık havada restoran ve bar benzeri mekânlarda oturmak, Sangria ve şarap benzeri içecekler ve "tapas" denen zengin meze çeşitlerinden paylaşım usulü yemektir. İspanyollar bu mekanları turist gelsin diye yapmamıştır, kendi sosyal hayatları için yapmışlardır ama turizmin gelişmesi ile menüler biraz daha uluslararası turizme göre adapte olmuştur ve ölçek ekonomisi ile yeme içme stili bir turistik çekim teması olmuştur. Açık hava mekanları, yiyecek ve içeceklerin kalite farkı İspanya'yı İngilizler için çekici yapar.
  6. Obezite sıralamasında, İngiltere 27% obez oranı ile hayli üst sıralarda, İspanya ise 19% obez oranı ile nispeten makul bir yerdedir. Diyabet oranlarında da İngiltere hayli üstlerde, İspanya daha aşağılardadır. Sonucunda İspanya nispeten daha sağlıklı bir toplumdur, İngiltere'de ise sağlık sistemi içinden çıkılamaz bir problem halindedir.
  7. Her ne kadar şarap konusunda İspanya, Fransa ve İtalya'nın ardından geliyor gibi bir algı var ise de şahsi görüşüm bu biraz pazarlama kaynaklıdır. İspanya zeytinyağı, şarap, deniz mahsulleri, domates çeşitleri, meyve çeşitleri, toprağın verdiği mahsulün hakkını vermektedir. Zeytinyağı her restoranda mutlaka yemek öncesi yeşil zeytin ile masaya gelir. İngilizlerin marketlerinden "domates" ismi ile aldıkları ürün ile İspanya'daki domateslerin ilgisi de yoktur. İspanyollar çeşitli buruşuk ve koyu renkli domatesler ile harikalar yapabilmektedir. Bütün sarımsak kullanımı da ilginç şekilde çok yaygındır. Sangria denen içeceğin ise temel malzemesi kırmızı şarap ve yazlık meyvelerdir (özellikle limon, portakal). Farklı varyasyonları da vardır ve buz ile sürahide masaya gelir. Yani İngilizlerin tükettikleri alkol ürünlerinden daha sağlıklı ve daha hafif alkol tüketimi olduğunu söyleyebiliriz. Zaten sıcak havada başka türlüsü de zor. Diğer taraftan damak zevksiz kimi İngilizlerin talebini karşılamak için her şey dahi otellerde İngiliz tipi fasulyeli, omletli, domuz jambonlu kahvaltılar da sunulmaktadır.
  8. Şehircilik tasarımı da turizm potansiyeli oluşturmada önemli bir faktör. İspanyolların turistik sahil şehirlerinde genelde bir "tarihi şehir" veya "şehir merkezi" denen bölge olur ve burası trafiğe kapalı olan, tamamen turizme hizmet eden bir bölge yapılmıştır. Genelde merkezinde eski bir yapı olur, misal bir kilise veya kale ve civarında trafiğe kapalı turistik merkez bulunur. Bu merkez geç saatlere kadar turizm hizmeti üretir ve sabahları el arabalı çalışanlar tarafından mağazaların lojistiği halledilir. İngiltere'deki şehir tasarımında bunun karşılığı "high street" dedikleri trafiğe kapalı bir caddedir. Yani İngiliz, şehrinin turistik merkezini trafiğe kapalı bir cadde olarak tasarlamıştır, İspanyol ise bu caddeyi genişletip bölge haline getirmiştir. Tabi bu merkezler sadece turistler için değil, yerel halk için de sosyal merkezdir.
  9. İspanya'nın dünyanın açık ara lider zeytinyağı üreticisi olduğunu yani rekor sayıda zeytin ağacına sahip olduğunu biliyoruz. İkinci sıradaki İtalya'nın iki katından fazla üretim yapar. Bana ilginç gelen bir gözlem paylaşayım. İspanyollar zeytin ağaçlarını çiftli dikmişler. Yani iki fidanı bitişik dikmişler. Fidanlar büyüyünce bir ağaç bir tarafa sarkmış (güneş ışığına ulaşmak için olsa gerek) , diğer ağaç diğer tarafa sarkmış ve V şeklinde dev, tek bir zeytin ağacı gibi uzaktan görünüyorlar. Acaba bunu neden yapmışlar? Bizde böyle bir durum yok, bizde sabit aralıklar ile zeytin ağaçlarını dikerler, ağaçlar da dümdüz dikey olarak büyür. İspanyollar bu şekilde zeytincilik ile belki daha kolay hasat yapıyorlar, belki verim artışı oluyor, belki birim alandaki üretim artıyor, sebebi bilemiyorum ama bunu sektör uzmanlarının incelemesi gerekli. Yani yine sıralı dikim var ama çifterli dikilmişler. Diğer bir konu ise eğimli arazideki zeytinlikler konusu. Bizde genelde köylümüzün farklı yerlerde zeytinlik parselleri olur ve eğimli arazideki zeytinlik ile pek uğraşmazlar çünkü makina zor girer, toplaması da masraflı olur. Bunlar ilk satılığa konan zeytinlikler olur. İspanyol eğimli arazide de sıralı dikim yapmış ama traktör sıraların arasından dik çıkabilecek şekilde sıraları yapmış. Yani traktör tehlikeli şekilde yan gitmiyor, tam olarak yokuşa karşı çıkarak sıralı hasat yapabiliyor.

Eğimli arazide örtü altı tarım, sera benzeri yapılar da yaygın idi. Bizde bu seracılık genelde düz arazide yapılır ama İspanyol bir yolunu bulmuş. Belki sulama konusunda eğimi akıllıca kanal ile kullanıyor. Bu uygulamaları incelemek gerekli çünkü İspanya'daki sahil kesimin dağlık, tepelik yapısı ile bizim Akdeniz'deki bazı bölgeler hayli benzeşiyor. İspanya'daki bazı uygulamaları örnek alırsak belki zeytin ve örtü altı tarım çıktılarımızı artırabiliriz. İspanya'da yüksek işçilik bedelleri ve nispeten sınırlı işgücü ile bu işler yapılabiliyor ise bizde çok daha fizibl ve yaygın şekilde bu işlerin yapılabiliyor olmasını beklemeliyiz.

Türkiye'nin İspanya'ya göre birçok alanda avantajı var. İspanya'daki deniz ve sahil olayı Türkiye kadar çekici değil. Sahiller fazlaca düz ve uzun. Deniz daha dalgalı. Bizdeki girintili kıyı ve sakin deniz olayının turistik potansiyeli daha güçlü.

İspanya'nın batılı turist çekme başarısını göz önüne alarak biz neleri farklı yapmayı değerlendirebiliriz?

1) Hem kıyılarımızda hem iç kesimlerde daha çok kasabamızı turistik kasaba haline çevirebilmeliyiz. Büyük şehire gerek yok, küçük köy ve kasabalar da güçlü turistik çekim merkezleri yapılabilir. Dağ başındaki köyü de doğru tasarım ile turistik nokta yapabiliriz. Turistik merkezleri güçlendirmek için merkez kısımları trafiğe kapatmalı ve buraları tam manası ile sosyal hayatın ve küçük ölçekli esnaf alışverişinin merkezi haline getirmeliyiz. Buralarda kapalı AVM'ler, Mc Donalds'lar filan olmamalı, bunlar konsepti ve sempatik, kaliteli turistik kasabası havasını bozuyor. Dükkanların lojistiği işini de ya kısıtlı saatlerde araç girişi ile veya el arabaları ile halletmek gerekli. Sosyal hayati ve restoran oturma düzenini tamamen açık hava olacak şekilde göre tasarlamak gerekli.

2) Mevcut turistik merkezlerini güçlendirmek ve derinleştirmek için de bu trafiğe kapalı merkez olayı uygulanabilir. Misal Bodrum'un koylarını düşünelim. Gümbet, Bitez vs... Buralarda sahil boyundaki yol turistik merkezdir ama sahile teğet bazı caddeleri trafiğe kapatır ve iç kısımlara doğru turistik merkezi genişletirsek turizm geliri ve turizm memnuniyeti artar. Bu konsept Geyikli'ye de uygulanabilir, Çatalca'nın bazı köylerine de uygulanabilir, Gökçeada'nın bazı köylerine de uygulanabilir velhasıl hemen her yere uygulanabilir.

3) İspanya'nın yapabildiği üzere, turistlerin daha fazla araba kiralamasını ve kendi kullandıkları arabalar ile gezmesini sağlayabilirsek turizm gelirini kıyı bölgelerinden Anadolu içlerine doğru yayabiliriz, konaklama gün sayısını ve toplam geliri artırırız. Bunun için ülke genelinde davranış değiştirmeye yönelik bir eğitim programı devreye almak gerekli. Türkiye yollarının kalitesi fena değil ama sürücülerin tehlikeli davranışını cezalandırıcı ve değiştirici programlar başlatılması gerekli. Hız cezası ile bu iş düzelmez, davranışları düzenleyici program gerekli. Bunu yapabilen kadroları işin başına getirebilirsek her sene milyonlarca turistin Türkiye'de köy, kasaba gezinmesinin önünü açabiliriz. Tüm havalimanlarında makul fiyat ile kaliteli, hibrit motorlu, otomatik vitesli, tam sigortalı araçların kiralanabilmesini sağlayabiliriz (misal günlük max 50 EUR). Bir aracın misal Marmaris'ten kiralanıp, İstanbul havalimanında cezasız olarak iade edilmesini sağlayacak standartları kanun koyucu getirebilir.

4) Ryanair gibi uyanık bazı havacılık firmaları, faaliyet gösterdikleri havalimanlarında özel bazı otopark çözümleri de sunuyorlar. Misal Luton havalimanında "Meet and Greet" olarak anılan bir servis var. Arabanızı terminal girişine yakın tanımlı bir alana teslim ediyorsunuz, firma uçuşunuzu takip ediyor ve dönüşünüzde arabayı aynı yerde size teslim ediyor. Siz yokken muhtemelen araba Ryanair'in sahibi olduğu ucuz bir otoparkta bekliyor. Bu tür hizmetleri THY başta olmak üzere ulusal havacılık firmalarımız belli başlı havalimanlarımızda sunabilir. (Hatta Ryanair yurtdışındaki birçok havalimanında otobüs, minibüsler ile havalimanı transferi sağlıyor. THY için bir örnek olabilir). Havacılık konusunda diğer fırsat ise Birleşik Krallık'ın parçası olan (şimdilik) Kuzey İrlanda’ya, Belfast'e İstanbul'dan uçuş koymak olabilir. Hem o bölgeden İspanya'ya giden turistlerin bir kısmını kazanabiliriz hem de son dönemde Brexit ile beraber ticari ve stratejik önemi artmış bir bölge olmasından dolayı bu iş önemli hale gelmiştir.

5) Şarap üretimi ve tüketimi konusunda sektörü büyütecek adımları cesurca atabilirsek, yerli üzüm çeşitlerimizi bu alanda markalaştırabilirsek, Türkiye turistik potansiyelini ve vergi gelirini artırabilir. Tanrı Türkiye'ye bu alanda Dünyanın en iyi topraklarını vermiş, bu işi ziyan etmemek gerekli. İspanya'nın Sangria ile yaptığı işi de Türkiye'ye uyarlamak gerekli. Alkolsüz Sangriaları (misal kırmızı üzüm ve ilgili meyveler ile) tüm yazlık mekanlara yayarsak ekonomiyi büyütücü etkisi olur. Gazlı, aspartamlı içecek tüketimi azalır, Sangria tüketimi artar ve hem tarım sektörü büyür hem de milli gelir artar. Alkol ruhsatı olan yerlerde de uygun yerli üzüm temelli kırmızı şarap ile yapılmış sangrialar yerli ve yabancı turiste sunulabilir. Bu alanda ilgili kamu otoritesinin standartları belirlemesinde de fayda olacaktır. Türkiye coğrafyasında bir ülkeden beklenen, havalimanlarından kendi ülkelerine ayrılan turistlerin şişelerce yerli şarap, sangria vs. ile ülkelerine gitmeleri olmalıdır. Konunun dini kısmı ile ticari ve turistik kısmını ayırmak lazım. "İspanyol içeceğini biz taklit etmemeliyiz" yaklaşımı da yanlıştır. İspanya'da birçok kahvaltı mekanında "çılbır" ismi ile yoğurtlu yumurtalı kahvaltı sunulmaktadır. Hemen her hediyelik eşya dükkanında bizim mavi beyazlı nazar boncukları satılmaktadır.

6) İspanya'da turistik bölgelerde villa veya kat/daire kiralama olayı (içinde buzdolabı, fırın vs. ile) yaygındır. Tahmin ediyorum bunun altında yatan asıl sebep daha çok konaklama odasının makul fiyata sunulabilmesidir. Bunu yapmasalardı sahillere çok daha fazla otel doluşturmaları gerekecekti (çirkin olacaktı) ve karşılayamayacakları kadar ilave sezonluk personel ihtiyacı oluşacaktı. Oluşacak maliyetler dolayısıyla toplam turistik potansiyelleri azalacaktı. Bu kiralık oda olayı sayesinde turistik merkezlerdeki dükkânların üst katları turizme sunulabilmekte ve turistler de tam merkez bölgede konaklayabilmektedir. Böylece gece saatinde araç ile otele ulaşım ihtiyacı da ortadan kalkmaktadır. Türkiye'nin de kendi özel koşulları çerçevesinde bu konuda sektörü büyütecek politikalar üretmesi faydalı olabilir.

7) Deniz turizmi ülkesi olarak kaliteli deniz ürünü üretimini artırabilmemiz ve üretici kooperatifler vasıtasıyla makul fiyata halka sunabilmemiz gerekir. Misal bir dönem Mersin bölgesinden Jumbo karides gelirdi sonra ne olduysa bu işler durdu veya ulaşılamaz fiyatlara çıktı. (Belki ithale döndüler, bilemiyorum). Kaliteli (sertifikalı ve ambalajlı) midye ürünleri, kalamar, karides, yengeç vs. bu tür ürünleri bolca ve ucuza üretebilmeliyiz ki turizm sektörünü gastronomi alanında da büyütebilelim. Gerekiyorsa bu tür kaliteli ürünlere belirli dönemlerde ihracat kısıtlaması getirmeli ve yerli piyasanın bu ürünlere erişimini artırabilmeliyiz. Bu tür ürünleri toptan ihraç etmek yerine kendi restoranlarımız vasıtasıyla turiste ve vatandaşa sunabilirsek oluşacak katma değer artacaktır. Tuzda balık pişirme konusu İspanya’da yaygın, bu konuda da ilerleme yapılabilir.

8) İspanya’da yemek ve kahvaltılarda tüketilen diğer popüler ürün ise rendelenmiş domates. Bunun için özel tabaklar yapmışlar. Domatesi tabağa sürterek rendeliyorlar ve sonucunda kabuksuz, domates püresi oluşuyor. Bunun içine zeytinyağı döküp ekmeğe sürüyorlar ve üzerine koydukları çeşitli malzemeler ile farklı tapaslar (mezeler) oluşturuyorlar. Bu işler hem Türk damak tadına uygun hem turizme uygun. Yanında soyulmuş bir baş sarımsak da olabiliyor, bu ise herkese uymaz ama sunmakta zarar da yok.

İSPANYA POLİTİKALARINDA FIRSATLAR

Turizm konusunu bir kenara park edersek, İspanya ile Türkiye'nin ikili ilişkiler alanında gidecek çok yolu var. Öncelikle İspanya Türkiye'ye hayli olumlu bakan nadir Avrupa ülkelerinden biri. Üstelik Avrupa'nın dördündü büyük ekonomisi. Muhtemelen birkaç sene içinde İtalya'yı geçerek üçüncü sıraya çıkacaktır. Daha da güzeli, İspanya'da güçlü bir sosyalist gelenek var, bu da İslam coğrafyasına karşı ve genel olarak tüm ülkelere karşı barışçıl ve dostane bir tavır oluşumuna yol açıyor. Bugün de İspanya’yı halkçı bir iktidar yönetiyor. İspanya NATO üyesi olmasına rağmen omurgalı bir davranış takınıyor ve NATO'nun kuyruğuna takılmıyor. Misal Kosova'yı tanımıyor ve Sırbistan ile dostane ilişkilere sahip. Çin ile ilişkileri iyi ve Çin'e yaklaşık 10 milyar dolarlık ihracat yapıyor ve önemli miktarda gıda ürünü satıyor. Sadece tek kalemde et ürünü ihracatı 1,6 milyar dolar. Dünyanın en büyük araba üreticilerinden olan Çinli Chery'nin bu aralar İspanya'da büyük bir fabrika yatırımını açıklaması bekleniyor. İspanya, Ukrayna'daki ateşe körükle yaklaşmıyor. Bildiğim kadarıyla NATO'cu azgınları idare etmek için zırhlı iki adet ambulans verdiler o kadar.

Velhasıl, İspanya ile iyi ilişkiler Türkiye için şans ve fırsattır. İspanya, AB içinde daha güçlü bir konuma gelmek istiyor. Türkiye stratejik olarak bu yaklaşımı desteklemeli ve AB'nin Fransa ve Almanya elbisesi altında ABD tarafından yönetilmesine direnmelidir. Türkiye'nin AB'ye girme ihtimali yoktur, ihtiyacı da yoktur, gerek de yoktur, menfaatine de değildir. Fakat İspanya gibi dost bir ülke tarafından AB'nin kumanda edilmesine ihtiyacı vardır, menfaati de vardır. NATO'nun karar mekanizmasında İspanya'nın güçlenmesi de Türkiye'nin ve tüm İslam coğrafyasının menfaatinedir.

İspanya ile ilişkilerimizi misal Fransa ve Almanya kadar geliştirememişiz. Türkiye'de Fransız liselerinden dolayı tahminim yüz bini aşkın Fransızca konuşan vatandaşımız vardır ve bunlar Fransa ile ticaret ve sosyal ilişkileri hayli ileri seviyeye getirmişlerdir. İspanyolca konuşan vatandaş sayımız ise hayli azdır oysa İspanyolca Fransızcadan çok daha önemli ve geçerliliği olan bir dildir. Bu konularda hamle yapılması faydalı olacaktır. Misal Fransızca öğrendikten sonra İspanyolca çok kolay öğrenilir, belki en hızlı yol, kamudaki Fransızca bilen vatandaşlarımıza İspanyolca öğretip onları Hispanik dünya ilişkilerinin geliştirilmesinde kullanmak olabilir.

İspanya'nın ekonomik mucizesinin ismi olan "el milagro espanol" konusu var, İspanya'nın Hispanik dünya ilişkileri var, Endülüs konusu var, Yiwu-Madrid tren seferleri, Fas ilişkileri, Arjantin ilişkileri, kraliyet konusu, göçmen konuları, şirketlerini ABD sermayesine kaptırma süreci, savunma işbirliği potansiyelleri velhasıl konular uzun ama burada noktalayalım. İspanyol dünyası ile Türk siyaseti, basını ve vatandaşlarımız daha çok ilgilenmelidir. Bu alanda ekonomik ve stratejik yüksek potansiyel var. Misal ABD'de okullarda açık ara (75%) ile yabancı dil olarak İspanyolca eğitimi verilir. Bizim coğrafyamız için Çince, Rusça, Arapça da çok önemlidir ama İspanyolcayı da akıcı konuşan en azından 100 bin vatandaşa ihtiyacımız var.

Sonraki Haber