Queen tarım direnişi 3. haftasında: Bu topraklar sömürge değil
Çoğunluğunu kadın işçilerin oluşturduğu Queen çalışanları, baskı ve tehditlere rağmen direnişlerini kararlılıkla sürdürüyor. İşçiler, ‘Konsolosluk ve bakanlık, işçilerin haklarını korumakla yükümlüdür. Sessiz kalmak, bu suçlara ortak olmaktır. Bu topraklar Danimarka’nın sömürgesi değildir.’ dedi
İZMİR Dikili’de faaliyet gösteren Danimarka merkezli Queen Flowers (Queen Tarım) fabrikasında çalışan yaklaşık 350 işçi, hak gasplarına, baskılara ve sendikal engellemelere karşı direnişinin üçüncü haftasında. İzmir Dikili Meydanı’nda ve İstanbul’daki Danimarka Konsolosluğu önünde yapılan açıklamalarla Queen Flowers yönetiminin sıfır zam dayatması, taciz, tehdit ve baskı politikaları protesto edildi. Çoğunluğunu kadın işçilerin oluşturduğu işçiler, Birleşik Tarım Orman İşçileri Sendikası (BTO-SEN) çatısı altında anayasal haklarını savundu. Sendikanın 2024 Kasım ayında Çalışma Bakanlığı tarafından yetkili olarak tanınmasına rağmen, işverenin bu yetkiyi tanımayıp toplu sözleşme sürecini keyfi şekilde sabote ettiği ifade edildi.
‘PATRONLAR ENFLASYONU KÂR ARACINA ÇEVİRDİ’
Yapılan ortak açıklamada şu ifadeler vurgulandı:
“Queen Flowers işvereni, resmi yetki sürecini tanımayıp sıfır zam dayattı. Ve bu sıfır zammı şu sözlerle savundu: ‘Enflasyon yükseldikçe işçiye vermeden daha çok kazanırız.’ Bu cümle, sadece Queen patronunun değil, tüm sermaye çevrelerinin kriz ve enflasyonu nasıl bir sömürü aracına çevirdiğini gözler önüne seriyor. Krizin bedelini işçiye yıkan bu zihniyet, büyüyen kârını işçiye poğaçayı dahi çok görerek büyütmek istiyor.
“Queen Flowers firması, süs bitkileri alanında Türkiye’nin ihracat şampiyonu olarak lanse edilmekte, çeşitli mecralarda ödüllerle övülmektedir. Ancak bu ‘başarı’, işçilerin emeği görmezden gelinerek elde edilmiştir. Toplu sözleşme görüşmelerinde işçilere sabah ara paydosunda bir adet simit ya da poğaça verilmesi önerilmiş, işveren bu teklifi ‘fazla maliyetli’ bulduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Ülkeye döviz kazandırmakla övünen bir şirketin, kendi işçisine bir simiti bile çok görmesi; sermayenin ikiyüzlü karakterini apaçık ortaya koymaktadır.
‘KADIN İŞÇİLER TACİZE VE TEHDİDE UĞRUYOR’
“Queen Flowers, 8 Mart’ta kadın işçileri istihdam ettikleriyle övünmektedir. Ancak gerçek şudur: Kadın işçilere hakaret edilmekte, evlerine mafyavari adamlar gönderilmekte, sendikalı kadın temsilciler doğrudan ‘kafana sıkarız’ diyerek tehdit edilmektedir. İşveren, bu şikayetleri yok saymakla kalmıyor; şiddet uygulayan servis şoförünü cezalandırmak yerine aynı hatta çalıştırmaya devam ediyor. Tacizci amirler ve tacizci servis şoförleri hâlâ iş yerinde çalıştırılmaktadır. Kadın emeğini vitrin süsü gibi kullanan bu yaklaşım teşhir edilmelidir.
‘SENDİKA DAYATMASI VE RÜŞVET…’
“Queen işvereni, DİSK/BTO-SEN’li işçilere baskı uygulayarak istifaya zorlamakta; çantacı bir sarı sendikayla masa başı oyunlarına girişmektedir. Sadece bu sarı sendikaya üye olanlara bayram parası ve ikramiye verilmesi ilan edilerek açıkça rüşvet dağıtılmaktadır. Ancak işçiler bu oyunu bozmuştur. İşçilerin iradesi satılık değildir. Rüşvet, tehditle birleştiğinde bile direnişimizi kıramamaktadır.
‘DANİMARKA MERKEZİ YAŞANANLARDAN HABERDAR’
“Queen Flowers’ın Danimarka’daki merkezi bu yaşananlardan habersiz değildir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 87, 98 ve özellikle 190 Sayılı “Şiddet ve Taciz Sözleşmesi”ne riayet edeceğini taahhüt etmiş bir şirketin bu koşulları görmezden gelmesi kabul edilemez. 6 Haziran 2025’te Danimarka’da yürürlüğe girecek olan ILO 190 sayılı sözleşme öncesinde, Queen Flowers şirketi kadına yönelik şiddet, sendikal baskı ve işten çıkarmalarda doğrudan sorumludur.
“Buradan Danimarka Konsolosluğu’na ve Büyükelçiliğe sesleniyoruz: Sermayenin değil halkın, kadınların ve emekçilerin temsilcisi olun. Sessizliğiniz bu suçlara ortaklıktır.
‘ÇALIŞMA BAKANLIĞI GÖREVİNİ YAPSIN’
“Meydana gelen iş kazalarından işçiler sorumlu tutulup ücretlerinden kesintiler yapılıyor, keyfi tutanaklar ile işçiler üzerindeki işten çıkarma baskısı arttırılıyor… Ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hâlâ sessiz. İşçilerin can güvenliği tehdit altındayken, bakanlık işverenin tarafı gibi davranıyor. Sadece patronların değil, işçilerin de bakanı olacaksanız; görevinizi yapın. Denetim yapın. Bu suça ortak olmayın.
“Sendikal hakkımızı tanıyın, işçiyi koruyun, tacizci amirleri ve tacizci servis şoförlerini işyerinden uzaklaştırın, haksızca işten çıkarılan temsilcimizi geri alın, sarı sendika değil, işçilerin iradesi kazansın, hukuka uyun, makul bir TİS teklifiyle masaya gelin.”
‘BU TOPRAKLAR DANİMARKA SÖMÜRGESİ DEĞİLDİR’
BTO-SEN Genel Başkanı Mehmet Çak da şu ifadeleri kullandı: “Toplu sözleşme sürecinde üç toplantı yapıldı. İdari maddeler konusunda anlaşmaya vardık. Sıra ekonomik maddelere gelince işveren daha önce sunduğu tekliften yüzde 27 oranında geri adım attı ve müzakereyi tıkadı. Bu topraklar Danimarka’nın sömürgesi değildir, Queen işçileri de kimsenin kölesi değildir. Bu açık bir sömürü ve zorbalık düzenidir, bunu kabul etmiyoruz. Eğer gerçekten demokrasi ve insan haklarından yanaysanız, bu zulme sessiz kalmayın.”
‘İŞÇİ KÂR GETİRİNCE İYİ, HAKKINI İSTEYİNCE SORUN’
“BURAYA, üçüncü haftasına varan hak mücadelenizi en samimi duygularımızla desteklemek ve umut vermek için geldik.” diyen Vatan Partisi Üsküdar İlçe Başkanı Nuray Kaya Solmaz şunları söyledi:
“Ben de bir işçi çocuğuyum. Ömrüm, annem ve babamın hayat ve emek mücadelesini izleyerek, onlardan örnek alarak geçti. Emeğin değerini önce onlardan öğrendim. Biz buraya, tuzu kuru siyasetçiler gibi propaganda yapmaya gelmedik. Sizin mücadeleniz, hepimizin mücadelesidir. Sendika üyesi olmak ve sendikal haklar, anayasa ile güvence altına alınmışken, işverenlerin sendika üyesi olanlara baskı yapması kabul edilemez bir durumdur. Kadın işçilere yönelik taciz, baskı ve zorbalığı da en başta lanetliyoruz.
“Şimdi soruyoruz: Gecesini gündüzüne katarak, ailesinden, çocuğundan feragat ederek canla başla çalışan işçiler, firmaya kar getirince her şey yolunda da, haklarını isteyince mi işler değişiyor? İşçiler emeğinin karşılığını isteyince mi zorunuza gidiyor? İhracat rekorları kırdığınızla övünüyorsunuz ama işçi sendikaya üye olup hakkını arayınca mı işinize gelmiyor?
“Bir kez daha soruyoruz: İşçi olmadan üretim olur mu? En büyük sermayeniz işçidir. İşçiye yapılan bu muameleyi asla kabul etmiyoruz. Bu mücadele, sadece buradaki işçilerin değil, Türkiye’de sendikal hakları için mücadele eden tüm işçilerin mücadelesidir.
‘SÖZDE DEMOKRASİ TÜRK İŞÇİSİ OLUNCA MI ESNİYOR?’
“Danimarka Konsolosluğu’na da sesleniyoruz: Sözde çok demokratik uygulamalarınız, mesele Türk işçisi olunca mı esniyor? Kendi işçilerinize de böyle mi davranıyorsunuz? Bizim yasalarımızı alenen çiğniyorsunuz. Bu hukuksuzluğa karşı, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olmak üzere tüm kurumları göreve çağırıyoruz. Biz bu mücadelenin en başından beri takipçisiyiz ve olmaya da devam edeceğiz. Kimse işçiyi sahipsiz sanmasın. Kimse Türk milletini sahipsiz sanmasın. Emeğimizin hakkını alana kadar mücadelemiz sürecek.”