Suriye hükûmet yetkilisi: Koridora izin vermeyeceğiz
Şam, Paris’teki görüşmelerde gündeme gelen “Suriye’nin güneyinde ABD güvencesinde koridor” önerisini reddetti. Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir hükûmet yetkilisi, "Sınır ötesi insani yardım koridoru olmayacak." dedi.
Paris’teki İsrail-Suriye görüşmelerinde gündeme gelen ABD güvenceli koridor iddialarına Şam yönetiminden yanıt geldi. Suriye’nin resmi ajansı SANA’ya konuşan bir hükûmet yetkilisi, “Sınır ötesi insani yardım koridoru olmayacak. Yardımlar, Süveyda ve diğer bölgeler dahil olmak üzere ihtiyaç sahiplerine başkent Şam’daki devlet kurumlarıyla doğrudan koordinasyon içinde ulaştırılacak.” dedi. Yetkili, BM kuruluşlarına gerekli izinlerin verildiğini, Suriye’nin ulusal konvoylarının uluslararası ortaklarla işbirliği halinde düzenli faaliyetlerini sürdürdüğünü vurguladı.
TARÎF-BARRACK GÖRÜŞMESİ
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Paris’teki görüşmeler öncesinde İsrail’deki Dürzi topluluğunun ruhani lideri Muvaffak Tarîf ile bir araya geldi. Süveyda’daki ayrılıkçı Dürzilere sık sık İsrail desteği çağrısı yapan Tarîf’in, Barrack’tan “İsrail’den Süveyda’ya Amerikan güvenceli kara koridoru” talep ettiği aktarıldı. Görüşmenin, İsrail ve Suriye heyetlerinin resmi toplantısından birkaç saat önce yapıldığı bildirildi. Barrack daha sonra Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ve İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile görüştü. Yerel kaynaklara göre İsrail, Ürdün sınırını da kullanarak PYD/SDG’ye kadar uzanan bir “insani yardım koridoru” önerisini masaya getirdi.
PYD/SDG HAMLE YAPMIŞTI
Temmuz ayında Süveyda’da patlak veren iç karışıklık da ayrılıkçı Dürzi lider Hikmet el-Hicri, PYD/YPG ile koridor açılmasını ve Ürdün sınır kapısının kullanılmasını talep etmişti. PYD’nin lider kadrolarından İlham Ahmed’in “Süveyda’ya insani koridor açmaya hazırız.” açıklamasıyla İsrail destekli “Davud Koridoru” planı devreye sokulmaya çalışılmıştı. Ancak konvoy kimliği belirsiz SİHA’ların hedefi olmuş, Ürdün’le yapılan temaslar sonucunda sınır kapısı da açılmamıştı. Aynı süreçte Suriye Ordusu, İsrail’den isyancı Dürzilere yönelen desteği de engellemişti.
O dönemde PYD Kamışlı, Rakka ve Deyrezor’da silahlı konvoylarla gövde gösterisi yapmış, ardından Süveyda’ya yönlendirdiği konvoylarla “azınlıkların güvenliğini yalnızca PYD/SDG sağlar.” algısını yaymaya çalışmıştı.
‘DEVLET GÖRÜLMEMİŞ AYRICALIKLAR SUNDU’
Öte yandan, 24 Şubat’ta Şam’da Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yeni sürecin yol haritasını görüşmek üzere giden Dürzi heyetinde yer alan Süveyda’daki Ahrar el-Cebel grubu Komutanı Süleyman Abdülbaki, bölgedeki gelişmelere ilişkin SANA’ya açıklamalarda bulundu.
Süveyda’daki çatışmalar sırasında İsrail desteğine karşı çıkarak Suriye devletinden yana tavır aldığını ilan eden Abdülbaki, bu tutumunun ardından ayrılıkçı Dürzi grupların evine düzenlediği roketli saldırıyla suikast girişimine hedef olmuştu. Abdülbaki, dün yaptığı açıklamada, ayrılıkçı Dürzi grupların ruhani lideri Hikmet el-Hicri’yi eleştirdi. Devletle uzlaşmayı reddeden kışkırtıcı söylemlerin ülkeyi iç savaşa sürüklediğini vurgulayan Abdülbaki, şunları söyledi:
“Şeyh Hikmet, Süveyda’daki durumun geldiği noktadan en büyük sorumluluğu taşımaktadır. Onun kışkırtıcı konuşmaları ve tek taraflı kararları köylerin yakılmasına, halkın yerinden edilmesine, şehitlerin kanı üzerinden ticaret yapılmasına neden olmuştur. Oysa ki, vilayet için hikmetin ve birliğin sesi olmalıydı.
“Devlet, Süveyda’ya daha önce görülmemiş ayrıcalıklar sundu; güvenlik liderlerinin vilayetin evlatlarından seçilmesinden, yerel ordunun desteklenip donatılmasına ve finanse edilmesine kadar. Fakat bütün bunlar reddedildi ve tansiyon yükseltildi. Bu da mezhepsel ayrılığı derinleştirdi ve bileşenler arasında nefret tohumları ekti.
“Talep hiçbir zaman silahların teslim edilmesi değil, onların kontrol altına alınması ve yalnızca Süveyda içinde hizmet verecek, vilayetin evlatlarından oluşan birleşik bir ordu altında düzenlenmesiydi. Ancak bu proje kişisel hesaplar ve yetersiz liderlerin dayatılması yüzünden başarısızlığa uğradı.
“Devletle uzlaşmayı reddeden kışkırtıcı söylemler, Ceramana’da Cebel el-Şeyh’e kadar uzanan kanlı bir çatışmaya yol açtı, Süveyda’yı kan ve katliamların girdabına soktu. İç barışı talep eden her ulusal ses hainlikle suçlandı ve dışlandı.
“Gerçek şu ki Süveyda halkının ezici çoğunluğu vatanseverdir, bölünme ve ayrılık projelerini reddetmektedir. Dış gündemlerin peşinde fitne çıkarmaya çalışanlar ise çok küçük bir azınlıktır, ancak kişisel çıkarlara hizmet etmek için abartılmışlardır.
“Tarih şunu kaydedecektir: masumların kanı ve vilayetin kaderi üzerinden yapılan ticaret, yalnızca küçük bir azınlığı temsil eden bireysel bir söylemin sonucuydu. Oysa hakikatin ve vatanseverliğin sesi, zaman ne kadar uzasa da en güçlü olarak kalacaktır ve gerçekler er ya da geç ortaya çıkacaktır.”