Türkiye’de toprağını sat, Sudan’da toprak kirala!

Ülkenin tarım topraklarını yabancı küresel şirketlere sattıktan; köylüyü ve çiftçiyi banka kredileriyle tutsak ettikten sonra, Sudan’a gidip toprak kiralayarak tarım yapmak çözüm olamaz

Ülke toprakları yabancı kartellere, şirketlere satılarak, tarım yok edilirken; Sudan’dan 3 Mayıs 2012’de 5 bin kilometrekarelik İstanbul büyüklüğünde arazi kiralamak halkımızın; pancar, pamuk, tütün üreticisinin, patates, soğan, mercimek, buğday, nohut, fasulye, bezelye, meyve ve sebze üreticisi köylümüzün, çiftçimizin yüreğini derinden yakıyor. Çiftçimiz, köylümüz, sütünü güğüm güğüm asfalta boşaltırken, domatesi, patatesi, portakalı kamyon kamyon yollara dökerken Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’nün Sudan’dan arazi alması, işlerin artık tam bir iflâsa dayandığının göstergesidir. Bu kurumun arazilerden toprak numuneleri alarak Türkiye’de analiz yapması, arazilerin özel sektör için ve araziler üzerinde özel çiftlikler kurulmasının hedeflenmesi, hesapların yine yandaşlar için tezgâhlandığını ortaya koyuyor. Bakanlık anlaşmaya gerekçe olarak bazı ürünlerin “Türkiye’de yetiştirilemiyor” olmasını gerekçe gösteriyor. Oysa gerçekler çok farklı, ülke toprakları tapusuyla yabancı tekellerin, kartellerin eline geçmiş, sıra meralara, ormanlara, derelere geldi dayandı.

KÜRESEL ŞIRKETLERE TESLIM

Sudan’da yetiştirilmesi planlanan ürünlerin hepsi Türkiye’de yetiştirilebiliyor. Pamuk ve pancarın da aralarında bulunduğu bazı ürünlerin ithal edilmesinin gerekçesi, aslında üretime konulan kotalar ve fabrikaların özelleştirilerek küresel şirketlere teslim edilmesidir. Arazilerinin rant adına inşaat şirketlerine AVM’ye dönüştürülmesidir. Önemli gerekçelerden biri de Sudan’daki işçiliğin ve sulama giderlerinin maliyetinin düşük olmasıdır. Bu durum, Türk tarımının ölmüş olduğunun tescili anlamına geliyor. Ülkenin tarım topraklarını yabancı küresel şirketlere, kartellere; Cargillere satmak, köylüyü ve çiftçiyi banka kredilerinin tutsağı yapmak, haciz ipotek altında inletmek çözüm sayılamaz.

TARIMDA MUHTEŞEM DÜŞÜŞ

“Tarımda Muhteşem Düşüş” başlıklı bir raporda durum içler acısı olarak belirtilmektedir. Tarımdan kaçışın son derece yoğun bir şekilde sürdüğü ve süreceği, tarım sektörünün payının devamlı düştüğü, tarım alanlarının iyice azaldığı, çiftçinin gelirinin yok olduğu, borcunun zirve yaptığı açıklanıyor. Raporun ayrıntıları:

| AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Türkiye’de tarım istihdamının oranı yüzde 34.9’du. Son yıllarda bu oran yüzde ellinin üstünde geriledi.

| Sektörün milli gelirdeki payı 2002’de yüzde 10.3 olarak belirlenirken; şu anda yüzde 8’e düştü.

| 2002 yılında tarımın gayri safi milli gelir içindeki payı yüzde 10.3 iken, AKP iktidarı döneminde yüzde 7.6’ ya kadar geriledi.

| 2002 yılında bir litre mazot 1 TL, bir kilogram buğday ise 35 kuruş idi.

| Mazot fiyatları AKP döneminde saatlik artışlar yaşamaya başlandı.

| Tahıl, saman ithal eder hale geldik. En hızlı düşüş buğday üretiminde yaşanıyor.

| AKP döneminde 19.9 milyon ton buğday ithal edilerek, “buğday ambarı ülke” konumundan çıkıldı.

| Mısır ithalatı 6.7 milyon tona, çeltik 2.5 milyon tona ulaştı.

| Destekleme ödemeleri, 2006 yılında çıkan yasa hükmüne göre yanlış ve eksik ödendi. Bu rakam 36.2 milyon TL’dir.

| Kurbanlık ithalatını da ilk kez gerçekleştiren AKP iktidarı oldu. 2010-2012 döneminde ithal hayvana ödenen tutar 6.2 milyar dolara ulaştı.

TOHUMDA BAĞIMLILIK ARTTI

Tohumculuğu dahi yabancıların eline bıraktık. ABD ve AB dayatmalarıyla yerli tohumculuğumuzu yok edip, 5553 sayılı yeni Tohumculuk Yasası ile İsrail’den GDO’lu tohuma mahkum edildik. Sudan’dan alınan topraklar büyük şirketlerin işine yarayacak, halk ve küçük çiftçi yine bu şirketlerin insafına kalacak. Yandaş şirketler, yabancı tekeller ortaklığı ile ABD’nin, AB’nin taşeronu haline gelecek. Aslında Sudan gibi Afrika’nın yoksul ülkelerinin kurtuluşunun reçetesi; Çin, Rusya ve Hindistan’ın Afrika’ya yaptıkları karşılıksız ve bağımsızlığa dayalı işbirliğinin gelişerek sürmesiyle yürüyor. Afrika halklarının ayağa kalkmalarının en büyük çıkış yolu budur.

TOPRAK KİRALAMAK AÇLIĞA TESLIM OLMAKTIR

İktidar, ülke topraklarını yabancılara ve yerli küreselci işbirlikçilere satarak, çiftçi ve köylünün ölüm fermanı olarak nitelenen bir anlaşmayı Sudan’la imzalamayı içine sindirmiş görünüyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Sudan Tarım ve Sulama Bakanlığı ile anlaşarak 5 milyon dönüm yani 5 bin kilometrekare büyüklüğünde bir araziyi, tarım üretimi yapmak amacıyla 99 yıllığına kiraladı. Bu da 5 bin 289 kilometrekare yüzölçümü büyüklüğünde olan İstanbul demektir. Üretime, küresel dayatmalarla kotalar uygulanması, tarımdan vazgeçilmesi, ülke kaynaklarının ve üretiminin yıkılması, gelinen noktanın ne kadar çıkmazda olduğunu gösteriyor. Böyle kiralama yoluna başvurulması, milli tarım politikasına en büyük darbedir. Aslında milli bir uygulama içerisinde kalan hiçbir kurum ve kuruluş bırakılmamışken, böyle bir beklenti içerisinde olmak ütopya sayılır. Yabancı bir ülkede toprak kiralamak, ülke tarımını bitirerek ülke halkını açlığa terk etmek ve çiftçiyi, köylüyü ortadan kaldırmak anlamını taşır.

BÜYÜKŞEHIR YASASI KÜRESEL DAYATMADIR

AB dayatmalarıyla köyler mahalle statüsüne getirilerek, köylü nüfus ortadan kaldırıldı; mahalleli yapıldı. Yani Atatürk’ün dava arkadaşı, cephe ve siper dostu köylü ortadan kaldırılarak, ülkenin en stratejik üreticisi yok edildi. Kotaya tabi tutulan pamuk, pancar, tütün başta olmak üzere önemli stratejik ürünler üretim dışına itilirken, sebze ve meyve üretileceği açıklaması yapmak gerçeği gizlemek demektir. Ülke tarımını küresel ekonomik uygulamalarla yabancı şirketlerin eline, mülkiyetiyle birlikte teslim etmek ve köylüyü, çiftçiyi banka kredileriyle; yüksek maliyet ve girdi artışlarıyla tüketerek yok ettikten sonra, böyle geçici ve geçersiz çözümlere başvurmak, gelinen noktanın ne kadar acı olduğunu ortaya koyuyor. Patates, soğan ithalinden sonra domates ithal eder hale gelinmesi, Yunanistan’dan pamuk, Virjinya’dan tütün ithal edilmesi, kendi tütünümüze, üreticimize ve Tekel’imize ihanetten başka bir şey değildir.

KÖYLÜ TASFİYE EDİLİYOR

Uruguay’dan büyükbaş hayvan ithalini ve Gürcistan’dan saman almayı, iktidarın bölge Milletvekillerinin basın açıklamalarında, “Saman ithal yasağı kalktı” diye övünçle dile getirmesi insanın yüreğini burkuyor. Bu aslında tarımın hayvancılık kolunun yok edildiğinin tescili anlamını taşıyor. Büyükşehir Yasası, köylüyü tüketici duruma düşürerek, borç batağına terk etti. Köylü üretim araçlarını, arazilerini, tarlalarını, banka ipotekleriyle elden çıkarmakta, kent varoşlarına göç etmekte ve küresel şirketlerin tüketim ekonomilerinin elinde tutsak olarak kalmaya devam etmektedir. Böylece yoksulluğun pençesinde büyük bir oy deposu, siyasal malzeme aracı haline dönüşmektedirler. Bütün bu olumsuzlukları önlemenin yegâne yolu, mülkiyeti ile birlikte yabancı küresel vampirlerin eline düşmüş olan KİT’lerin tekrar geri alınması ve özelleştirmelerin tümünün iptal edilerek halka verilmesinden geçmektedir.

Sonraki Haber