Yargının siyasî menfaatçilik ile imtihanı: CHP kurultay davaları

Seksen yıllık çok partili düzenin sonunda siyasi menfaatçilik öyle bir noktaya gelmiştir ki delege pazarları kurulmuş, çare mahkemelerde aranır hale gelmiştir. Türk yargısının siyasi menfaatçilik ile imtihanı bir biçimde sonuçlanacaktır.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesinin, CHP 38. Olağan İstanbul İl Kongresi'nde seçilen başkan ve yönetimin tedbiren görevden uzaklaştırılmaları kararının ardından CHP İstanbul İl Yönetimine görevlendirilen Gürsel Tekin, önceki gün CHP İstanbul İl Ba

CHP kurultayları hakkında devam eden davalarda “delege iradelerinin çeşitli menfaatler karşılığı etkilendiği” iddia edilmektedir. Hatta bu iddianın yaklaşık olarak ispat edildiği İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından kabul edilerek tedbir kararı verilmiştir.

Basın yayın organlarında yapılan haber ve tartışmalarda hukuk kurallarına atıfla “iradenin sakatlanması” kavramı kullanılmaktadır.

Kavramların yerinde kullanılması hem hukukî hem de siyasî tartışmalar açısından önemlidir. “İrade bozukluğu” kavramı sözleşme hukukuna ait bir kavramdır. Türk Medeni Kanununun tamamlayıcısı olan Türk Borçlar Kanununda irade sakatlığına sebep olan üç hal tanımlanmıştır. Bunlar yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) halleridir.

Bir menfaat karşılığında iradenin etkilenmesinin bu hallerden birine girip girmediği tartışılmalıdır. Vaat edilen bir menfaatin daha sonra yerine getirilmemesi aldatma sayılabilir. Ancak vaat edilen menfaatin yerine getirilmesi durumunda aldatma söz konusu olmaz.

SEÇİM VAADLERİ VE İRADENİN SAKATLANMASI

Sözleşme hukukuna ilişkin “irade sakatlığı” kavramının seçim ve siyasi partiler hukukuna ilişkin davalarda uygulanması çok ilginç gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. Yepyeni tartışmalara alan açmıştır. Hukukçular bu gelişmeleri ilgiyle izlemekte ve tartışmaktadır.

Kimi hukukçulara göre “seçmen iradesinin çeşitli menfaatler karşılığında etkilenmesi” hukuka aykırı değildir. Hatta siyasetin olağan halidir. Seçim vaatleri, bu durumun en basit örneğidir. Mevcut iktidar, erken yaşta emeklilik, emeklilere bayram ikramiyesi gibi seçmen iradesini etkileyecek menfaatleri seçimlerden önce vaat etmiş, seçmenin tercihini etkilemiş ve seçimi kazanmış, bu vaatlerini yerine getirmiştir.

Diğer yandan seçimin kazanılmasında seçmen iradesini etkilediği halde yerine getirilmemiş vaatler de söz konusudur. Örneğin mevcut iktidar memuriyete giriş sınavlarında mülakat uygulamasını kaldıracağını vaat etmiş, seçmenin tercihini etkilemiş ve seçimi kazanmış; fakat bu vaadini yerine getirmemiştir. Bu durumda irade sakatlığı hallerinden olan aldatma halinin gerçekleşmiş bulunduğu ve bu nedenle seçimin iptalinin gerektiği söylenebilir mi?

Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde, belediye seçimlerinde, muhtarlık seçimlerinde, parti, sendika, dernek, baro vb. tüzel kişilerin seçimlerinde seçmenlere (delegelere) irili ufaklı menfaatlerin temin edilerek seçim sonuçlarının etkilenmesine sayısız örnek verilebilir. Örneğin 2009 yerel seçimlerinde bir büyükşehirdeki AKP yönetiminin her türlü seçim rüşvetini verdiği, bunun gıda ile başladığı, sonra nakit paraya döndüğü, ardından buzdolabı, çamaşır makinesi gibi beyaz eşya dağıtımının yapıldığı, şimdi de altın dağıtarak seçmeni etkilemeye çalıştıkları CHP'li bir milletvekili tarafından iddia edilmiş ve bu konuda bir ses kaydı kamuoyu ile paylaşılmıştır. Şahsi menfaatçilik adeta siyasetin kuralı haline gelmiştir. Rekabet yükseldikçe sağlanan şahsi menfaatler de artmaktadır.

İRADELERİNİN SAKATLANDIĞINI DELEGELER İLERİ SÜRÜYOR

CHP Kurultaylarına ilişkin davalarda delegelere para, iş, cep telefonu gibi menfaatler temin edilerek iradelerinin etkilendiği kabul edilmektedir. Temin edilen bu menfaatlerin seçim kazanmak için dağıtılan buzdolabı veya altından özünde farkı yoktur.

Bir başka konu irade sakatlığı iddiasını kimin ileri sürebileceği konusudur. Eğer bu kavram hukuktaki anlamıyla kullanılacaksa irade sakatlığı iddiasını ancak iradesi sakatlanan kişinin kendisi ileri sürebilir. Yoksa diğer bir kişi “falancanın iradesi sakatlandı” şeklinde bir iddiada bulunamaz. İradesi sakatlanan kişi, daha önce yapmış olduğu işlemi aslında yapmak istemediğini fakat yanılma, aldatma veya korkutma nedeniyle yapmak durumunda kaldığını kendisi ileri sürebilir. Oysa basına yansıdığı kadarıyla CHP kurultaylarına ilişkin davalarda bir kısım delegeler diğer bir kısım delegelerin iradelerinin sakatlandığını ileri sürmektedir.

Sonuç olarak hukuk kuralları çerçevesinde çözülmesi imkânsız bir süreç yaşanmaktadır. Ancak, seksen yıllık çok partili düzenin sonunda siyasi menfaatçilik öyle bir noktaya gelmiştir ki delege pazarları kurulmuş, çare mahkemelerde aranır hale gelmiştir. Türk yargısının siyasi menfaatçilik ile imtihanı bir biçimde sonuçlanacaktır. Ancak Türk siyasetinin şahsi menfaatçilik ile imtihanı sonuçlanmadan geleceğe güvenle bakmamız mümkün değildir.

Peki biz yurttaşlar, Cumhuriyetin ikinci yüz yılında şahsi menfaatlerin değil toplum menfaatinin öne alındığı, siyasi program ve stratejilerin tartışıldığı, rekabetin fikirler ve bu fikirlerin temsilcileri arasında yaşandığı bir siyasî düzeni kurmak için mücadele etmeye hazır mıyız?

Sonraki Haber