Altı Ok’un yeniden keşfi

Öngörüsüz bilim olmaz. Bilim insanlığa öngörüleriyle yol gösterir. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, ülkemizin varoluş sorununa Türk Devrimi’nin bilimsel öngörülerin ışığında verdiği yanıttır. Bu adım, devrimin programını oluşturan Altı Ok’un bütün özünü içinde barındırmaktadır.

23 NİSAN

Büyük Millet Meclisi, kurtuluşu sağlama ve varoluşu sürdürme yetisine sahip yegâne toplumsal gücün “millet” olduğunun ilanıdır. Bu, “Milliyetçilik”tir. Egemenliğin millete ait olması ve bu egemenliğin Meclis eliyle yürütülmesi, “Cumhuriyetçilik”tir. Milli Devlet, milletin örgütlenmiş halidir. Kurtuluşun ancak Milli Devlete dayanarak gerçekleştirilebileceğinin saptanmış olması, “Devletçilik” ilkesinin özünü oluşturur. “Halkçılık Beyannamesi”, Büyük Millet Meclisi’nin temel belgesidir. İstiklâl Savaşımız ve Atatürk Devrimi, ülkemizin dünya toplumbilimine eylemli olarak yaptığı en büyük katkıdır. “Lâiklik” ilkesinin temeli, bilimin yol göstericiliğinin kabulüdür. Dünyanın çehresini değiştiren en büyük devrimlerden birine önderlik etmiş olan Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş amacı “devrimci”liktir.

KÖY ENSTİTÜLERİ

17 Nisan’da kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitüleri, ülkemizin dünya eğitimbilimine yaptığı son derece özgün ve önemli bir katkıdır. Eğitimde başarının ölçütü, bilgi ve becerinin öğrenci tarafından içselleştirilerek sorun çözmede yaratıcı ve etkin bir biçimde kullanılabilmesidir. Köy Enstitülerinin benimsediği “iş içinde ve iş aracılığıyla eğitim” yaklaşımı, bu amaca ulaşmada son derece başarılı olmuştur. Ama Köy Enstitülerinin taşıdığı anlam ve önem bunun çok ötesindedir. Köy Enstitüleri Cumhuriyet’in Kültür Devrimi’nin en önemli dayanaklarından biri olarak tasarlanmıştır.

Amaç, Cumhuriyet Devrimi’nin nefesini köylere taşıyacak önderleri köylülüğün kendi içinden yetiştirmektir. Onun için Köy Enstitüleri, hem Cumhuriyetçi, hem de Devrimci’dir. Köy Enstitüleri’nin hedefi, feodalizmin egemenliğini yıkıp milletleşmenin önünü açmaktır. Onun için bu kurumlar, Milliyetçi’dir. Milletimizin en yoksul kesimleri içinden yetiştirdiği önderlerle “köylüyü milletin efendisi” haline getirme amacına hizmet eden Köy Enstitüleri, Halkçı’dır. Bir ülkenin en önemli kamu değeri, yetişmiş insan gücüdür. Yeteneklerimizi devlet eliyle keşfedip yetiştiren Köy Enstitüleri, Devletçi’dir. Bilimi hayattaki en gerçek yol gösterici olarak benimseyen Köy Enstitüleri, Laikliğin kaleleri işlevini görmüştür.

KORONAVİRÜS VE ALTI OK

Koronavirüs, bütün dünyanın gözleri önünde toplumsal sistemleri sınamayı sürdürüyor. İnsanlığın içinden geçmekte olduğu bu deneyim, küreselleşme ve neoliberalizme son noktayı koyarken, “milli devlet”in merkezinde yer aldığı halkçı, kamucu ve devletçi yaklaşımlar yükselen değerleri oluşturuyor. İnsanlık, salgına karşı mücadelede Altı Ok’u yeniden keşfediyor. İnsana “satın alma gücü” kadar değer veren sistemler sınıfta kalırken, insan odaklı halkçı yaklaşımlar başarı kazanıyor. Her milleti kendi devleti içine hapseden koronavirüs, kendisine karşı mücadelede milli devletin elindeki olanak ve araçları sınıyor. Kendini müdahale araçlarından yoksun bırakan devletler çaresiz kalırken, devletin araçlarını seferber edebilenler salgına karşı mücadelede başarı kazanıyor.

Halkçılık, Milliyetçilik ve Devletçiliğin yanı sıra, Cumhuriyetçilik de sınanan ilkeler arasında yer alıyor. Cumhuriyetçilik, milli devletin gerçekten milletin örgütlenmiş haline gelmesini temsil eden bir ilkedir. Milleti seferber etme ve sonuç almak için gerekli toplum disiplinini gönüllü olarak sağlama yetisini temsil eder. Salgına karşı mücadelede toplum disiplininin oynadığı belirleyici rol, aynı zamanda milli devletleri “Cumhuriyetçiliğin” mihenk taşına vurmuştur.

Virüse karşı nihai başarı için herkes bilimden medet ummaktadır. Bilimin yol göstericiliği, yükselen değerler arasındaki yerini son derece belirgin bir biçimde almıştır. Koronavirüs krizinde bilimin rolü, yalnızca sağlık bilimleri ile kısıtlı değildir. Kriz, ekonomi, siyaset ve kültür de dahil olmak üzere hayatın bütün alanlarını kapsamaktadır. Bu alanların tümünü karşılıklı etkileşimleri içinde bütünsel olarak ele alan bilimsel bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, salgının yakıcı sıcaklığı içinde yeterince güçlü bir biçimde hissedilmiyor olsa da, salgın sonrasında gündemin ilk sırasına yerleşecektir. Bütünüyle özel çıkarların yönlendirdiği toplumsal sistemleri derinden sarsan bu krizin devrimlere gebe olduğu da bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır.