Bir zamanların Türk sporu ve günümüzün kulüp futbolu

Güzel Türkiyemizin sayın sporseverleri ve sayın Aydınlık okurları... Arkamızda bıraktığımız senelere şöyle bir dönüp baktığımızda, gurur duyarak mutlu olduğumuz bir spor dalı vardı: Güreş.

Tüm Avrupa'ya kök söktüren güreşçilerimizin maçlarını rahmetli Eşref Şefik Atabey'in radyodaki canlı anlatımlarından nefeslerimizi tutarak dinlerdik. Şimdi ise ülkemizde en çok takip edilen spor branşının futbol olduğunu görüyoruz. Ama o zamanların başarı ve gururunu futbolda yaşayamıyoruz maalesef...

DURSUN ÖZBEK'İN AÇIKLAMALARI

Galatasaray Kulübü Başkanı Dursun Özbek'in basın mensuplarına yaptığı 30 Ağustos açıklamalarını sizlerle paylaşmak istiyorum sayın okurlarım. Başkan Dursun Özbek, “30 Ağustos Türk milleti için çok önemli bir gün.” diyerek başladığı konuşmasında, “30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100'üncü yılı. Tam 100 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde Türk milleti tek yürek oldu ve vatanımızın bağımsızlığı için en önemli zaferi kazandı. 30 Ağustos sadece kazanılmış bir savaş değil, aynı zamanda bu milletin birlik olduğunda neler yapabileceğinin bir kanıtıdır.” ifadelerini kullandı. Özbek, oldukça duygulu ve doğru bir konuşma yaptı.

OMUZ OMUZA VERMEK

Sayın kardeşlerim, bir değil birçok ülkenin onlarca savaş gemisi ile dünya harikası İstanbul Boğazımızı işgal etmelerine karşılık omuz omuza vererek Anadolu'nun her köşesinden Atamızın ordularına katılan dedelerimiz, babalarımız, ninelerimiz, Kurtuluş Savaşı'ndaki mücadelesi ile vatanımızı korudu, Çanakkale Savaşı'nda olduğu gibi düşmanı püskürttü.

“Lejyoner askerleri” ile değil kendi gücümüzle kurtarmıştık güzel Türkiyemizi... Bütün bu savaşlarda işgalci ülkelere ders vererek onları yurdumuzdan uzaklaştıran, vatanı için canını veren büyüklerimizin ruhu şad olsun. Nur içinde yatsınlar, sonsuz minnetle...

Biz hayatın her alanında biz bize yeteriz anlayışı ile omuz omuza verirsek başarılı olabiliriz. Sporda da bu böyle. Olimpik branşlarda bu anlayışla son senelerde büyük bir atılıma geçtik. Peki ya futbolda?

YABANCI OYUNCU MESELESİ

Muhakkak ki, liglerimizde hiç yabancı oyuncu oynamasın demem. Ama bu kadar çok yabancı futbolcu yerine altyapılarımızdan yetişen yetenekli gençlerimizin daha çok forma giymesini isterim. Yabancı oyuncu sayısını minimal olarak değerlendirip daha çok Türk gencini futbol kulüplerimizin kadrosunda görmek beni sevindirir. Olması gereken de budur.

Maalesef uzun senelerdir UEFA karşılaşmalarında beklenen başarılardan uzak kaldık. Çözüm belli, kulüp başkan ve yöneticilerinin transferde para oyunlarını bırakıp bu yönde hareket etmesi gerekir.

BAŞKA ÇARE YOK...

Diğer Avrupa kulüpleri ile mücadele edeceksek “biz bize yeteriz” demekten başka çaremiz yok. Neden? Avrupa kulüpleri başa oynamak için bir futbolcuya gerekirse 60-70 milyon avro bonservis bedeli ödeyerek o oyuncuyu kadrosuna katıyor. Bizde böyle bir şans ya da imkan var mı? Hayır. Onları sağdan soldan bulduğumuz lejyoner futbolcular ile yenebilir miyiz? Ona da hayır.

Bakın Fenerbahçe Kulübü'nde çanlar çalıyor bile. Teknik direktör Jorge Jesus'un Brezilyalı ve Portekizli futbolculara daha çok şans verdiğinden şikayet ediliyor.

EŞREF ŞEFİK ATABEY'E GELİNCE...

1894 İstanbul doğumluydu, 1980 yılında çok sevdiği İstanbul'da vefat etti rahmetli Eşref Şefik. Osmanlı mebuslarından Şefik Bey'in oğluydu.

Galatasaray ve İstanbul liselerinde okuyan Eşref Şefik, Fransa'da Siyasal Bilimler okuluna devam etti. Bir süre, Londra'da Sevr Anlaşması'na muhalif oy veren tek Divani Hümayün üyesi olan, amcası Rıza Paşa'nın yanında kaldı. Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'ye döndü ve gönüllü olarak Çanakkale Savaşı'na katıldı. İlk İstanbul Radyosu kurucuları arasında yer aldı. Radyoda yöneticilik ve spikerlik yaptı. 1918 yılında başladığı gazetecilikte sırasıyla Tercüman, Son Saat, Milliyet, Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde çalıştı, muhabir, fıkra yazarı ve spor yazarı olarak görev yaptı.

Bir süre Tan Gazetesi'nin Avrupa temsilciliğini yaptıktan sonra güreş ve boks karşılaşmalarını radyodan naklen anlatmasıyla ün kazandı. TRT radyolarında 60'lı yıllarda “Eşref Şefik ile beş dakika” programını sunmuştu. Kendisini ilk kez ben henüz küçükken Taksim Spor Salonu'nda güreş maçlarını TRT için naklen anlatırken tanımıştım. Çok yardımsever, neşeli ve kültürlü bir kişiliği vardı rahmetlinin. Güreşi bıraktıktan sonra hakemlik yapan babam Yusuf Aslan beni birçok zaman onun yanına oturtur ve görev yerinden hakemlik yapardı.

Pazar günleri “Eşref Şefik ile beş dakika” programını, her radyosu olan dinler, kaçırmamak için program saati radyo başına koşardı...

Kalın sağlıcakla sporsever kardeşlerim.