Evlenmeyin bekarlar, naylon kızlar çıkacak!

Ne dersen de, ne yaparsan yap sonuç aynı yere çıkıyor: başka bir çağa doğru evriliyoruz. Eğer “değişim değişim” dedikleri şey bu ise -öyle ya da böyle- evet “değişiyoruz”!
Fakat iyi de nereye, neye doğru ve nasıl? “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” türü bilinmez bir felakete mi yoksa kodları daha şimdiden belli aydınlık çağdaş ve yepyeni bir geleceğe mi?
Biliyorsunuz, bir süredir bu Aydınlık gazetede “yapay zeka” kavramı üzerine -çok da gerekli ve yerinde bulduğum- hararetli bir tartışma sürüyor. İlgiyle de izliyorum doğrusu.
Geçtiğimiz hafta sevgili Zafer E. Bilgin Ulusal Kanal’da uzun yıllardan bu yana ısrarla sürdürdüğü “Sanat Hayatı” programına “yapay zeka” konusunun çağdaş sanat ile ilintisini konuşmak üzere davet etti. Konuyu aklımın erdiği ve dilimin döndüğünce orada da anlatmaya çalıştım. Daha ilkokulda okuma yazmayı öğrenirken köy kahvesinin önünden geçerken köyün henüz okuma yazmayı öğrenememiş boş erkekleri bizi kahveye çağırıp okuyup yazmayı söküp sökmediğimizi sınamak için buldukları bir gazete kupürünü önümüze koyup etrafımıza toplanırlardı. O sırada da -çocuk aklımla bir türlü anlayamadığım- bir türkü üzerinden birbiriyle aşırı şakalaşır dururlardı.
Yazımın başlığı da zaten Şemsi Yastıman’a ait olduğu söylenen ve Yıldıray Çınar’ın seslendirdiği o türküden: “Evlenmeyin bekarlar / naylon kızlar çıkacak!”
İtiraf etmeliyim ki, çocuk aklımla yuvarlak hesap “evlenmeyi’ de “bekarları” da daha o yaşta biliyordum. Fakat ne var ki türküde hınzırca ima edilen “naylon kızlar” neydi ya da o kızlarla “ne nasıl olacak”tı bir türlü sökemedimdi doğrusu.
Büyüdükten sonra gördüm ki gerçekten de “ılık su ve sıvı el sabunu ile temizlenebilir” fakat “güneşe maruz bırakılmaması” gereken “silikonlu şişme bebek” “naylon kızlar” çoktan çıktılar ve ilgili dükkanlarda uzunça bir zamandır satılıyor. Bizim köyün bekar erkekleri o “naylon”larla evlendiler mi, bu “yapma” kızlar dertlerine çare oldu mu bilemem (!). Fakat ne var ki zaman gelişip ilerledikçe hem bazı kızların hem yaşdaşı erkeklerin hem de sözüm ona sözde çağdaş insanların ve toplumların naylonlaştıkları ciddi ciddi tartışılmalı bence.
YAPAY ZEKALI ‘İLK SEKS’ ROBOTLARI
Evet doğrudur, yeniden yeni bir çağa doğru evriliyoruz kesin. Bunu da bu köşede hemen her yazımda, her söyleşimde şiddetle inanarak ve umutla tekrarlayıp duruyorum. Kafayı sözüm ona sözde “siyaset” “ekonomi” “gelecek” vb. yemişlere birebir faydalı bir panzehirdir bu öngörü.
Fakat buradaki asıl belirleyici kritik nokta gelen bu çağın da tıpkı bundan öncekiler gibi binlerce yarı dönüşümlü çağın üzerinden yine onun üzerine geliyor olması ki bunun kesinlikle unutulmaması gerekiyor!
Bakın geçen yıldan itibaren “silikonlu şişme bebek”lerin yerine her tipten olmak üzere ve parana göre çok marifetli “ilk seks robotları” sarışın, esmer Samanta’lar, Maria’lar 3500 Pound, yani 17.000 Türk lirasından başlayan fiyatlarla piyasaya sürülmüş durumda.
Ticari iddiaya göre, tıpkı “yapay zeka” tasarımlı ürünler gibi bu yapay zekalı robot kızlar da siz onunla konuştukça ona gerektiği gibi davrandıkça o da kendini size göre geliştiriyormuş. Ona hoşlandığınız ya da hoşlanmadığınız şeyleri söylerseniz bunları daha sonra hatırlayıp sizinle ona göre onlarlı ya da onlarsız iletişime geçiyormuş! Üstelik de bu robot kızların birkaç mod ayarı bile varmış. Yani duruma göre istenirse “aile” moduna istenirse de “seks” moduna alabiliyormuşsunuz.
USB ile şarj edilen bu “Maria”lar bununla da kalmayıp sizin duygularınıza da hitap edebiliyor, hatta ondan kendi ihtiyacınıza göre istediğiniz güzel sözler söylemesini bile isteyebiliyormuşsunuz.
Dahası tanıtım metinlerine bakılırsa, eğer evli barklı biriyseniz onu özel dolabınızın gizli bir köşesinde saklamanıza bile gerek yokmuş. Robotunuzu “aile” moduna aldığınızda size sorduğunuz sorulara karşılık olmak üzere ihtiyacınız olan bazı “mazlum” bilgiler verebiliyor hatta sizinle felsefi konularda “derin” tartışmalara bile girebiliyormuş. Yani “al gülüm ver gülüm” durumu.
Herhalde dikkatiniz dağılmamıştır umarım: bu bir ürün ve biz burada ondan söz ediyoruz? Peki ya insan ve gelecek? Ya çağdaş toplum? Ya çağdaş sanat ve bilim? Ya sahici insan aklı ve bilinci?
Siz, bütün bu alanların bu anlattıklarımdan azade olduğunu mu düşünüyorsunuz?
(Gelecek yazıda devam edeceğim!)