Korkan ve korkulanlara...

“Bu kitapta onun yakın dostlarının anılarında rastladığım söyleşilerden alıntılar yaptım. Resmi demeçlerden, söylevlerden değil... Bir de az çok kendi anılarımı, gözlemlerimi ekledim. Ben bu sıcakkanlı, insancıl Atatürk'ü çok sevdim ve çok özlüyorum. Onun gibisi bir daha hiç gelmedi...
Ama hiç belli olmaz, gün doğmadan neler doğar...”
***
Bu sözler, cumhuriyetle yaşıt ustam Hıfzı Topuz'a ait... Neredeyse yılda iki kitap yazmaya devam eden Hıfzı Topuz'un yeni eseri “Gazi ile sohbetler ve anılar / Gazi Sesleniyor...”
Bu büyük kalem, kendi anılarının eşliğinde, Atatürk'le ilgili özel sohbet ve tanıklıklardan seçtiği parçalarla bize Atatürk'ü “başka bir gözle” anlatıyor.
İşte; “Atatürk Diktatör Değildi” isimli bölümden birkaç satır:
***
“Atatürk'ü yermek, yıkmak, aşağılamak isteyenler her döneminde onu despotlukla suçlamışlardır. Atatürk, her zaman böyle suçlamalara soğukkanlılıkla yanıt vermiştir.
Sakarya Zaferi'nden sonra bir kısım milletvekilleri, Meclis'in dağılacağı kuşkusuna düşmüşlerdi. Atatürk onlara şu sözlerle karşılık verdi:
'Millet Meclisi'nde bana ne kadar karşı koyan olursa olsun, o meclis büyük Türk millet temsilcisi oldukça, bana lazımdır. Ben milletin adamıyım. Onun sağduyusu dışında hareket eden adam durumuna asla düşmem...'
Ve bir alıntı da Asıf İlbay'ın anılarından:
Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulmaz. Korkuya dayalı egemenlik sürekli olmaz. Böyle bir egemenlik ve hatta diktatörlükle ancak iktidar olunur; o da geçici bir zaman için... Benim her emrim yapılır; çünkü benden yapılmayacak emir çıkmaz.”
***
Sizin okuyacağınızı biliyorum da... Keşke, varlıklarını “korku salarak” koruyan ve sonra da kendileri büyük korkulara kapılan “birileri” de bu kitabı okusa!


ATATÜRK SESLENİYOR
Gazi ile sohbetler ve anılar
Türü: İnceleme-Araştırma
Yazan: Hıfzı Topuz
Yayınlayan: Remzi Kitabevi
Baskı tarihi: 2016, Mayıs
Sayfa sayısı: 256
Etiket fiyatı: 20 lira





Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 'içeriden' bir eleştiri...
“Türkiye'de ordu, Osmanlı'nın son iki yüzyılından beri aydınlanmanın ve yeniliğin lokomotifidir. Bütün ilerleme, askeri kurumlarda başladı, bu yüzden günümüze kadar yansıyan sembolik bir önemi vardır ordunun. Ordu, eğitimsiz halkın askerlik yaparken eğitildiği, sonra da bu birikimini topluma aktardığı bir ocaktır. Mustafa Kemal'in Millet Mektepleri projesiyle terhis olan çavuşları kendi köylerinde okuma yazma öğretmeni olarak görevlendirmesi, bu özelliğin somut bir örneğidir.
Bu kadar ayrıntıya niye girdim?
Subayın astsubaydan daha iyi eğitildiği, yurtdışı eğitim imkanlarının daha geniş olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. İşin içine sadece subayı değil eşini de eğiten Harp Akademisi de girince fark daha da artmaktadır. Ve buraya dikkat:
Bütün bu eğitimler o subaya, Türk ordusuna yansıtsın diye verilmektedir.
Peki; bu subay aldığı eğitimleri, görgüsünü, bilgisini astlarına ve ailelerine, dolayısıyla bütün bir topluma nasıl aktaracak?
Elbette birlikte yaşayarak, aynı lojmanı, aynı sosyal tesisi kullanarak... İlerleme başka türlü olmaz. Sadece Ankara'daki Oran Sitesi'nden bir günde 380 tane makam arabası çıkmaktadır. Bir düşünün, komutanlar mesaiye bile maiyetleriyle gitmiyorlar, sabah kışlaya giden serviste bile birlikte değiller.
'Genelkurmay Başkanı ya da kuvvet karargahındaki yüksek komutanlar da servise binmelidir' demiyorum ama bu durumu bu kadar abartmanın da bir anlamı yok... En azından birlik komutanları, astlarıyla aynı serviste mesaiye gidebilmelidir.
Astlarının kırk yılın başında iki yüz metre mesafeden gördüğü konutlarda oturan, başka orduevlerinde yemek yiyen, denize bile başka plajlardan giren bir komutan, astlarına ne öğretebilir? Öğrendiklerini nasıl aktarabilir? Ya da astları o adamı ne kadar benimseyebilir?
Bir apartmanda maiyetiyle birlikte oturmak komutanları küçültmez tam aksine büyütür. Milli sistem, sadece cephede değil, hayatın her alanında birlikte olmak esasına dayanmalıdır. Türk ordsunun komutanları ve onların maiyetleri birbirlerine sadece kanunun öngördüğü yasal bağlarla değil, kalplerinden gelen ve adına silah arkadaşlığı dediğimiz bağla da bağlanmalıdır.
Bu önerimiz ordu sisteminde bir devrimdir. Dünyanın hiçbir ordusunda yoktur. Tıpkı Türk milletinin tarih içinde yaptığı ve daha sonra dünyaya mal olan radikal sistem değişiklikleri gibidir.”
***
Kendisi de emekli bir astsubay olan Oktay Yıldırım, son kitabında astsubayların tarihteki yerini ve son yıllarda sıkça gündeme gelen yakınmalarını kaleme almış...
Kitabı okuyunca konunun sadece “astsubayların subayları çekememezliğine” değil, çok daha haklı nedenlere dayandığını görüyorsunuz.

ASTSUBAY HAKKINDA HER ŞEY
Türü: İnceleme
Yazan: Oktay Yıldırım
Yayınlayan: Kaynak Yayınları
Baskı tarihi: 2016, Mayıs
Sayfa sayısı: 174
Etiket fiyatı: 20 lira