Niteliksiz nüfus, kuru kalabalıktır! (2)

Biz yazmaktan ve anlatmaktan usandık ama bazı kafalar, bir türlü anlamadı, anlayamadı veya anlamak istemedi. Yine de, bir kez daha anlatmaya çalışalım;
Kadını eve kapatıp, mümkünse kara çarşafa sokup, çocuk doğurma makinası olarak görmek isteyen yobaz zihniyet, doğal olarak bilimden, istatistikten, dünya ve sosyolojik gerçeklerden bihaber görünüyor.
Hâlbuki TÜİK’in açıkladığı Adrese Dayalı Nüfus Sistemi sonuçları da, 2013 - 2075 yılları arasını kapsayan nüfus projeksiyonları da diğer bütün nüfus istatistikleri de bir gerçeği ortaya koyuyor.
Türkiye’nin yıllık nüfus artışı 2009 yılında binde 14.5 iken, 10 yıl sonra 2018 yılında binde 14.7 olarak gerçekleşti yani yerinde saydı. Toplam doğurganlık oranı ise, 2008 yılında yüzde 2.19 iken, 2018 yılında yüzde 2.08’e düşerek azaldı.
Bilim ve akıl yerine, dogmatik-yobaz ve ideolojik söylemlerin nüfusu arttırmaya yaramadığı ve yaramayacağı açık bir gerçek.
Gelişmeyi ve kalkınmayı nüfus artışlarıyla "özdeşleştirebilen" bilinçsiz bakış açıları, aslında nüfus artış oranlarında hızla gelişen tersine bir trendin farkında bile değiller sanırım.
Bizim gibi köyden kente göçlerin yoğun bir biçimde yaşandığı, çarpık kentleşmenin hüküm sürdüğü toplumlarda bir süre sonra nüfusun gelişim ve yelpazesinde belirgin ve ilginç bir sürecin yaşandığı gözlenmektedir. Söz konusu süreçte kentleşme olgusuyla birlikte nüfus artış hızı yavaşlamaktadır.
Bugün Japonya ve Almanya başta olmak üzere, birçok gelişmiş ve zengin ülke, kentleşme olgusuyla birlikte böyle bir süreç geçirmiştir. Hatta artık bu ülkelerde nüfus, oldukça yaşlanmış durumdadır. Ve ekonomik gelişmelerini sürdürebilmek için genç iş gücü ithaline ihtiyaç duymaktadırlar.
1960 - 1990 yılları arasında Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerde yaşanan bu sürecin Türkiye’de de aynı çizgiyi izleyeceği tahmin ediliyor.

Gerçekten de Türkiye’de kentleşme süreciyle birlikte nüfus artış hızında son 25 seneden beri her yıl belirgin bir düşüş yaşanmaktadır. Gelecek 10 - 15 yıllık süreçte, doğumlar azalacağı için, 15 yaşın altındaki nüfusun oranı da doğal olarak azalacaktır.
Böyle bir durumda, toplam nüfus içinde 15 - 65 yaş arasında çalışan genç nüfus oranı da artacaktır. Diğer bir söyleyişle çalışan bu nüfusun bakmakla mükellef olduğu nüfus ve çocuk sayısı da azalacaktır.
TÜİK tarafından yapılan nüfus programlamasına göre 2023 yılında 84.2 milyona, 2050 yılında 93.4 milyona çıkacağı tahmin edilen toplam nüfusun, 2075 yılında 89.1 milyona düşeceği ve gerilemeye başlayacağı ön görülüyor.
İşte bu süreç, Türk ekonomisinin ivme kazanması açısından değerli bir demografik eğilimdir.
Bizim gibi gelişmekte olan kentleşen birçok ülkenin de, yaşadığı bu sürecin, 30 - 40 yıl sürmesi ve ekonomiye ivme kazandırması ve geçiş toplumlarında sadece bir kez yaşanıyor olması; bu sürece "demografik temettü" adı verilmesine neden olmaktadır (Diğer bir deyimle, demografik fırsat penceresi).
Eğer bu tarihsel ve Demografik konjonktür yerinde ve doğru olarak değerlendirilebilir ise gelecek 25 - 30 yıl içinde toplumsal refahın 4 - 5 katına çıkarılması da mümkün olabilir.
"Demografik temettü’nün" toplumsal geleceğimiz, ekonomimizin ivme kazanması ve refahımız açısından bir şans olabileceği kanısındayım.
Ne var ki, böyle bir trendin farkında olan bu süreci ekonomiyi kalkış (take-off) aşamasına yöneltebilecek doğru, sağduyulu ve ulusal çıkarları esas alan akılcı politikalarla değerlendirilebilecek, deneyimli siyasi, ekonomik ve milli duruşu olan kadrolara ihtiyaç olacağı açıktır.

SALDIM ÇAYIRA-MEVLAM KAYIRA...
Öte yandan, sürekli büyümenin ve gelişmenin en başta gelen unsuru nitelikli nüfustur.
"Saldım çayıra-Mevlam kayıra" zihniyetiyle teşvik edilen nüfus artışının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Bir kere toplam doğurganlık oranı 2.1’in altına indiği takdirde, nüfus artış hızı da buna paralel olarak düştüğünde, toplam nüfusun ortalama yaşı (medyan yaşı) ve yanı sıra 65 yaş üstü nüfusun toplam içindeki payı artmaya başlıyor. Türkiye’de bugün 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusun yüzde 7.5’ine tekabül ediyorken, örneğin 2023 yılında bu oranın yüzde 10.2’ye yükseleceği hesaplanıyor.
Mevcut nüfusa iş ve istihdam olanağı yaratamayan, imam-hatip seviyesinin üzerinde doğru-dürüst yeterli ve nitelikli eğitim ve mesleki beceri veremeyen bir toplumda, doğumların teşviki ve yakın geçmişte deneyip başarısız oldukları "altın" takma şovları tam bir nafile çabadır.
Dünyada robotların, uzay ve iletişim teknolojilerinin öne çıktığı bugünün bilişim çağında, insanın nitelikli ve eğitimli olması, niceliğinden yani sayısından çok daha önemli olacaktır.
Diğer yandan 3-5 çocuk yapmak bile nüfusun yaşlanması gerçeğini değiştirmez.
Yaşlanmak büyüyen, zenginleşen, refah toplumlarının, sağlık ve diğer yaşam standartlarının gelişmesinin doğal bir sonucudur ve asla kötü bir şey değildir.
Niteliksiz nüfus, kuru kalabalıktır.
Saldım çayıra- mevlam kayıra diyenlerin halini görmek için, Müslüman çoğunluğa sahip birçok ülkedeki fakir halkın; kendi liderlerinin, feodal hanedanlarının, krallarının ve politikacılarının otoriter ve baskıcı yönetimleri altında ezilirken, onların telkinleriyle çok çocuk yapmak dışında bir yaşam aktivitesi ve hedefinden uzakta, yoksulluk ve işsizlik altında nasıl ömür tükettiklerine bakmakta ve bundan ibret almakta fayda var.
Ama bu kafalar bunu anlar mı? Şüpheliyim doğrusu...