ODTÜ’deki ‘Ankaragüçlü’ taksiciler

Ankaralılar bilir, 60'lı hatta 70'li yıllarda kolonya deyince Eyüp Sabri, şeker deyince Hacı Bekir gelirdi akla... Ekranda, elinde tepsiyle dozere tırmanıp, operatörün ağzına baklava tıkıştıran şahsın adını Hacı Bekir olarak görünce, anılarım canlanıverdi.

Yer, "ODTÜ hukuk ve doğa katliamı" arazisi; şahıs, Minibüsçüler Odası Başkanı Hacı Bekir Gani... Beğenmediğine "gominis" diyen "başgan", araçlarına Ankaragücü amblemleri yapıştırılmış bir avuç taksiciyle, fail Melih'i okkalamaya gelmiş. Gezi Direnişi sürecinde, Haziran ortasında dolmuş-otobüs konvoyu oluşturup, başbakanlarına yaranmaya çalışan ekip de bunlardı. Klasik Melih kurguları...

Peşinden, belediyede örgütlü ak sendikanın, "işçilerin güvenliğini tehdit eden(!) ODTÜ talebelerini protesto" ziyareti gelmeliydi bir de... Belki, Müstakil Çevreciler Platformu diye meçhul bir örgütlenme adına, 1-2 türbanlı kız, 3-4 gümüş yüzüklü oğlan basın açıklamasıyla katliama destek verip, topluma, duracakları safı net olarak belirtebilirlerdi. Ya da ne bileyim; mebzul miktardaki emekli savcılardan biri, "Belediyenin eylemi, en az Balyoz kararları kadar hukuka uygundur. Eylemler darbecilerin provokasyonudur." açıklaması yapabilirdi. Hatta Şamil, protestoları Ergenekon üzerinden İsrail'e bağlayabilirdi. Olmadı, kamuoyu operasyonu güdük kaldı bu sefer!

Dağıtmayalım; Hacı Bekir elinde baklavayla şöyle dedi: "Bu, 3-5 ağaç meselesi değil, arkasındakileri biliyoruz!" Ne tanıdık bir klişe! Hacı da "Biz biliriz" ekolünden... Öte taraftan, "Ağaç=Odun" onun için de... Ya da "Ağaç=Para"... "211 bin lira yatırdık ODTÜ'nün hesabına; az buluyorlarsa artıralım" demişti ya Melih. Hepsinin kültürel kimlik kodları aynı! İstimlâk edilen gecekonduların bahçelerindeki ağaçlara ayrıca para ödenir ya, o hesap işte. Kestirdiği ağaçları tanımlarken kullandığı, "Çoğu, ekonomik ömrü bulunmayan ağaçlardı" ifadesiyle tüy dikmişti zaten.

Kafa öyle işliyor; her yer, her şey para! Anıtkabir arazisinin ederi de çoktan hesaplanıp, takvime alınmıştır herhalde. Taş yığınından ibaret Roma Hamamı'nın işgal ettiği kocaman alana, görkemli bir "Jüstinyen AVM" kondurmanın manidar ve rantabl bir yatırım olacağı, gerekirse içinde bir de "Roma Sauna" açılarak tarihin yaşatılacağı, AVM otopark işletme hakkının Ankaraspor'a verilmesinin isabetli olacağı dost sohbetlerinde gündeme gelmiş olabilir.

Şimdi bu kafa, gözleri TL-TL fırıldayan bu kafa, akçeli işlerin ve her türlü rantın kol gezdiği futbol sektörüne balıklama dalmaz mı? Dalar... Melih de, Keçiörengücü ve Ankaraspor'da stajını yapıp Ankaragücü'ne daldı! Yalnız selefi Cemal Aydın'ın kendisiyle paralel özelliklerinin yanı sıra, hatırı sayılır bir kıdeme sahip olduğunu unutarak daldı. Nitekim kıdemli cambaz Cemal, kendisini ipten öyle bir düşürdü ki, "şeytani" karizması yerle bir oldu. Ağzının payını almıştı futboldan. Canı fena yandı ve Ankaragücü'nü bile-isteye ateşe atarak, arkasına bakmadan çekip gitti.

O hırsla, "Ankaragücü Amatör Lig'e kadar düşecek" dedi sevinerek. Benden sonra tufan misali... Hesapça çok seviyordu, Ankara'yı da, Ankaragücü'nü de... Aslında sevdiği kendisiydi, onlar sadece araçtı, ustasının "demokrasi tramvayı" gibi, binilip inilecek... Kini aklını öyle esir almıştı ki; Ankaragücü'nü, Esenboğa yolundaki Saray tesislerinden atıp, tesisleri MİT'e veriyordu. Başkenti gördüğü gibi görüyordu Belediye tesislerini de, hepsi "babasının malıydı" neticede...

Dediği çıktı! 100 milyona dayanan borçla yüzüstü bırakıp kaçtığı Ankaragücü, neredeyse maç kuyruğundakilere "Ankaragücü'ne başkan olur musun?" diye sorulur duruma düştü. Derken birden, daha önce futbol maçı seyrettiği bile şüpheli Şoförler Odası Başkanı çıktı piyasaya. Ankaragücü'ne başkan oldu. Transfer yasağıyla 2 yılda 2 lig aşağı inen takımın, 40 milyon civarında olduğu söylenen(Sordum aslını ama Federasyon, "sır" diye söylemiyor) borcunu ödeyip, yasağı kaldırdı. Takım nefeslendi, taraftar morallendi, düşüş frenlendi.

Peki, kimdi bu mucize adam, müthiş başkan? Seyirci hasılatı dışında geliri kalmamış kulüp için bu parayı nereden, nasıl bulmuştu? Ankara Çubuklu Mehmet Yiğiner, sıkı bir AKP yandaşı. 2008'de Ankara Şoför Odası başkanlığına getirilmeden önce Minibüsçüler Odası başkanıydı. Yani baklavacı Hacı Bekir'in selefi. Hep birlikte Melih'in ekibinden oldukları biliniyor. İlginç olan; bunca unvan sahibi birisi hakkında, görevli olduğu kuruluşların web siteleri dahil hiçbir yerde tek kelime kişisel bilgiye rastlanmaması!..

Parayı nasıl temin ettiği de "sır" kapsamında. Ancak şu örnek, "perde arkası" hakkında fikir verebilir. Yakın zamanda kent merkezi ile Esenboğa Havaalanı arasındaki belediye otobüsü seferleri kaldırıldı. Yerine, Ankaragücü'nü simgeleyen AG plakalı yeni otobüslere sefer izni verildi. Rakip Havaş'ın otobüslerinin güzergahı kısıtlanırken, bu otobüslere kent merkezi ve otobüs terminalini kullanma izni verildi. Bu "kıyakçı"nın izleri, sadece sorunun cevabına değil, kulübü kimin kontrol ettiğine de götürecektir.

Belki de o izlerin bir ucu, ODTÜ ormanındaki cinayet mahallindedir.