Özenilecekler ve özenilmeyecekler

SPORDA gelen başarılarla 19 Mayıs Haftası’nı gururla bir spor haftası gibi kutlamıştık. Geçen hafta bu başarılar devam etti. Gaziantep’te Avrupa Karate Şampiyonası’nda 7 altın, 1 gümüş ve 1 bronz kazanırken ilk kez mücadele ettiğimiz Avrupa Para-Karate Şampiyonası’nda 1 gümüş, 1 bronz kazandık. 

Tiran’da Avrupa Halter Şampiyonası’na madalyalarla başladık; Şaziye Erdoğan 3 altın, Cansu Bektaş 2 gümüş, Ferdi Hardal 1 bronz kazandı. Fransa’da Avrupa 10 bin metre Kupası’nda ülkemiz adına koşan Yasemin Can kadınlarda altın, Aras Kaya gümüş kazandı. En önemlisi, ülkemiz topraklarında doğan ve yetişen diğer kadın sporcularımızın da dereceleri eklendiğinde takım olarak gümüş madalyayı kazanmamız oldu.

ÖZENTİCİLİK BULAŞICIDIR

Gerek kumitede gerek katada, karatecilerimizin mücadelesi ile gurur duyduk. Ancak, madalya törenlerinde bazı özenti duruşlara yine üzüldüm. Kürsünün en üstünde kadın sporcularımız İstiklal Marşı’nı esas duruşta söylerken bazı erkek sporcularımız esas duruş yerine ABD Senatosu’nun 1998’de ABD Milli Marşı’nda sivillerin nasıl durması gerektiğini düzenleyen yasaya uygun şekilde sağ ellerini kalplerinin üzerine götürerek durdular. Sanki; kadınlar askere gidiyor, erkekler gitmiyor. Sağ eli kalbin üzerine götürerek milli marş söylemek, özenti bir davranıştır. Özentiliğin temelinde taklit etmek olduğu için; özenti bir davranış kolay taklit edilir, bulaşıcıdır.

Önce, Burak Uygur’u sağ eli kalbinde kürsüde gördük. Son gün erkekler kata takımda altın kazandık. Ali Sofuoğlu ve Emre Vefa Göktaş, milli marşımız başladığında esas duruştaydı. Ancak, Enes Özdemir yasalarımızda yeri olmayacak şekilde sağ elini kalbinin üzerine götürdü. Birkaç saniye içinde 3 sporcumuzun da sağ eli kalplerinin üzerindeydi. Spor Bakanlığı ve federasyonların yöneticileri İstiklal Marşında nasıl durulması gerektiğini sporcularımıza anlatmalı. Yoksa, bu özenti duruş daha çok bulaşır.

GELECEĞİN OLİMPİYAT ÜÇÜNCÜSÜYÜZ

Spor Haftası'nın en önemli başarısı belki de en az konuşulanıydı. Dünyanın 63 ülkesinden 3 bin 500’ü aşkın sporcunun 3’ü paralimpik olmak üzere toplam 20 branşta mücadele ettiği Gymnasiade’da, hem altın madalya hem toplam madalya sıralamasında ev sahibi Fransa birinci, Brezilya ikinci oldu. Altın madalya sıralamasında Kazakistan 3. Türkiye 4. oldu. Toplam madalya sıralamasında Türkiye 3.’ydü.

Geleceğin Olimpiyatlarında 25 altın, 25 gümüş, 42 bronz kazandık. 7 altın, 4 gümüş ve 8 bronz madalya kazandığımız yüzme en başarılı branştı. Okçulukta 4 altınımız oldu. Atletizm, para-atletizm ve para-yüzmede 3’er altın kazandık.

Diğer madalya kazandığımız branşlar güreş, para-judo, tekvando, judo, eskrim, artistik cimnastik ve boks oldu. Para-atletizmde tekerlekli sandalye 100, 400 ve 1.500 metrede altın kazanan Umut Çabuk, yüzmede 4 bireysel altın kazanan Deniz Ertan, para-yüzmede iki altı kazanan Koral Berkin Kutlu, yüzmede altın kazanan yüzücülerimiz Kaan Kara, Mehlike Yalçın, Sanberk Yiğit Oktar ve para-yüzücü Melda Kolayca, makaralı yay okçulukta Hazal Burun, Eren Kırca, Irmak Yüksel ve Nehir Sarıhan, klasik yay okçulukta bireyselde kürsünün 3 basamağını da dolduran Harun Kırmızıtaş, Berkay Akkoyun, Mustafa Özdemir, güreşte Mehmet Can Öngür ve Şahin Acar, eskrimde Pınar Miray Şişik, Enes Talha Kalender, Aras Atasoy ve Tuğçe Rana Kaya, gülle atmada Ali Peker, yüksek atlamada Aleyna Karaca ve Atilla Göktuğ Taşdelen, orta mesafe koşularda Nevin İnce ve Ayça Fidanoğlu, boksta Filiz Işık ve Müşerref Rana Karakütük, cimnastikte Ceren Biner ve Mert Efe Kılıçer, tekvandoda Ali Han Kuru ve Rahmet Baran Şimşek isimlerini bir yere yazmak gerekir. Burada adını yazamadığım tüm madalyalı sporcularımızı yakından takip edeceğim. Umarım başta kendileri olmak üzere, aileleri ve federasyonlarımız da bu yolda devam eder. 10 yıl içinde bu sporcularımızdan Olimpiyat ya da Dünya Oyunları madalyaları hedefimiz olmalı. Gençlerimiz sadece zeki ve çevik değil, ahlaklı da. Eskrim Milli Takımımız, Fransa’da Fair-Play ödülünü de kazandı. Bu 92 madalya, gençlerimizi spora özendirmeli.

TETİKÇİ İSVEÇ

Son haftaların önemli bir tartışması İsveç’in NATO’ya girmesi. Sosyal Demokratgil dostlarımın garip bir İsveç özenticiliği vardır, bense İsveç’i hiç sevemedim. Nedeni FIFA’nın tetikçisi Erik Fredriksson. Daha 15 yaşında tanıdım bu tetikçiyi, 1986 Dünya Kupası finalleri son 16 turunda gece yarısı gördüm cinayeti. Çocuk yaşta gece yarısı bir cinayet görürseniz unutamıyorsunuz. Uzatmaya kalan karşılaşmada arka arkaya Belçika’nın attığı ofsayt gollerle Sovyetler Birliği eleniyordu. 2 sene önce Euro 84’te Belçika, Yugoslavya’yı 2-0 yenerken de turnuvada yönettiği tek maçla görevini tamamlamıştı. 1988’de de UEFA Süper Kupası Finali’nde yine bir Belçika takımı kupayı kaldırırken maçın hakemi Fredriksson’du. Türk sporseverler 1976’da tanımıştı bu tetikçiyi. Trabzonspor Liverpool’u ilk maçta 1-0 yenmişti. UEFA rövanşı tehlikeye atamazdı, Erik uluslararası ilk maçına çıktı Londra’da. Trabzon 10 kişi tamamladığı maçı 3-0 kaybetmişti.

1980’de Trabzon Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk maçı 2-1 kazanıyordu. Polonya deplasmanında, hakem yine Fredriksson’du, verdiği tartışmalı penaltı ile Trabzon’un ipini çekiyordu. Bir de 1990’dan İrlanda-Türkiye maçı aklımda. Biri ofsayt, biri savunma oyuncusuna faul, biri penaltı gollerle 5-0 kaybettiğimiz maçı yine Erik yönetti. Vermişler bir tetikçinin eline silahı düdüğünü, 1990 Dünya Kupası’nda yine ortaya çıktı elinde kırmızı kartı ile, Arjantin-Sovyetler Birliği maçında. İkinci yarının başında 10 kişi kaldı Sovyetler. SSCB’nin bir şutunu Maradona çizgiden eliyle çıkardı, bu eli görmemek imkansızdı, ama Erik yine görmedi. Sovyetleri yine eledi, ama bu maç da onun son maçı oldu, bir daha maç yönetemedi.

Sözün kısası, İsveç NATO’da değil ama hep NATO’nun tetikçisiydi. Terörle mücadele edecek olan bir Başbakanları çıktı; onu da yaşatmadılar, vurdular. Sadece Dünya Kupalarında yoktu İsveçli tetikçiler; Irak’ta vardı, Afganistan’da vardı, hatta bugün Ukrayna’da bile var. İsveç, NATO’ya girecekmiş. İsveç’ten ala NATO tetikçisi mi var?