Saldım çayıra Mevlam kayıra!

Kadını eve kapatıp, mümkünse kara çarşafa sokup, çocuk doğurma makinası olarak görmek isteyen yobaz zihniyet, doğal olarak bilimden, istatistikten, dünya ve sosyolojik gerçeklerden bihaber görünüyor. Halbuki TÜİK’in açıkladığı Adrese Dayalı Nüfus Sistemi sonuçları da, 2013-2075 yılları arasını kapsayan nüfus projeksiyonları da diğer bütün nüfus istatistikleri de bir gerçeği ortaya koyuyor.

Türkiye’nin yıllık nüfus artışı 2011 yılında binde 13.5 iken, 2013 yılında binde 13.7 olarak gerçekleşti. Toplam doğurganlık oranı ise 2012 yılında 2.09 iken 2013 yılında 2.07’ye düştü.

Bilim ve akıl yerine, doğmatik-yobaz ve ideolojik söylemlerin nüfusu arttırmaya yaramadığı ve yaramayacağı açık bir gerçek.

Gelişmeyi ve kalkınmayı nüfus artışlarıyla “özdeşleştirebilen” bilinçsiz bakış açıları, aslında nüfus artış oranlarında hızla gelişen tersine bir trendin farkında bile değiller sanırım. Bizim gibi köyden kente göçlerin yoğun bir biçimde yaşandığı, çarpık kentleşmenin hüküm sürdüğü toplumlarda bir süre sonra nüfusun gelişim ve yelpazesinde belirgin ve ilginç bir sürecin yaşandığı gözlenmektedir. Söz konusu süreçte kentleşme olgusuyla birlikte nüfus artış hızı yavaşlamaktadır.

Bugün Japonya ve Almanya başta olmak üzere, birçok gelişmiş ve zengin ülke, kentleşme olgusuyla birlikte böyle bir süreç geçirmiştir. Hatta artık bu ülkelerde nüfus, oldukça yaşlanmış durumdadır. Ve ekonomik gelişmelerini sürdürebilmek için genç iş gücü ithaline ihtiyaç duymaktadırlar. 1960-1990 yılları arasında Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkelerde yaşanan bu sürecin Türkiye’de de aynı çizgiyi izleyeceği tahmin ediliyor.

Gerçekten de Türkiye’de kentleşme süreciyle birlikte nüfus artış hızında son 20 seneden beri her yıl belirgin bir düşüş yaşanmaktadır. Gelecek 10-15 yıllık süreçte, doğumlar azalacağı için, 15 yaşın altındaki nüfusun oranı da doğal olarak azalacaktır. Böyle bir durumda, toplam nüfus içinde 15-65 yaş arasında çalışan genç nüfus oranı da artacaktır. Diğer bir söyleyişle çalışan bu nüfusun bakmakla mükellef olduğu nüfus ve çocuk sayısı da azalacaktır.

TÜİK tarafından yapılan nüfus programlamasına göre 2023 yılında 84.2 milyona, 2050 yılında 93.4 milyona çıkacağı tahmin edilen toplam nüfusun, 2075 yılında 89.1 milyona düşeceği ve gerilemeye başlayacağı ön görülüyor.

İşte bu süreç, Türk ekonomisinin ivme kazanması açısından değerli bir demografik eğilimdir.

Niteliksiz nüfus, kuru kalabalıktır

Öte yandan, sürekli büyümenin ve gelişmenin en başta gelen unsuru nitelikli nüfustur.

“Saldım çayıra-mevlam kayıra” zihniyetiyle teşvik edilen nüfus artışının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Bir kere toplam doğurganlık oranı 2.1’in altına indiği takdirde, nüfus artış hızı da buna paralel olarak düştüğünde, toplam nüfusun ortalama yaşı (medyan yaşı) ve yanısıra 65 yaş üstü nüfusun toplam içindeki payı artmaya başlıyor. Türkiye’de bugün 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusun  yüzde 7.5’ine tekabül ediyorken, örneğin 2023 yılında bu oranın yüzde 10.2’ye yükseleceği hesaplanıyor.

Mevcut nüfusa iş ve istihdam olanağı yaratamayan, imam-hatip seviyesinin üzerinde doğru-dürüst bir eğitim veremeyen bir toplumda, doğumların teşviki ve “altın” takma şovları tam bir nafile çabadır.

Dünyada gelecekte robotların, uzay ve iletişim teknolojilerinin öne çıkacağı bilişim çağında, insanın nitelikli ve eğitimli olması, niceliğinden yani sayısından çok daha önemli olacaktır.

Diğer yandan 3-5 çocuk yapmak bile nüfusun yaşlanması gerçeğini değiştirmez.

Yaşlanmak büyüyen, zenginleşen, refah toplumlarının, sağlık ve diğer yaşam standartlarının gelişmesinin doğal bir sonucudur ve asla kötü bir şey değildir.

Niteliksiz nüfus, kuru kalabalıktır. Saldım çayıra, mevlam kayıra diyenlerin halini görmek için, Türkiye’de binde 13.7 olan nüfus artış hızının, Nijerya’da  binde 46, Uganda’da  binde 45, Somali’de binde 42, Afganistan’da binde 38, Yemen’de ise binde 31 olduğunu görmek yeterlidir.