Yarım kalan bir serüven...

Ev kadını anne ve işçi babasının yaşadığı Almanya'da, 3 kardeşin ilki olarak dünyaya gelen Tennur Yerlisu (Lapa)'nınki, adeta hızlandırılmış, erkene çekilmiş bir yaşam öyküsü... 11 yaşında başlayan taekwondo kariyeri, 15 yaşında Milli Takım, 16 yaşında büyüklerde Avrupa Şampiyonluğu, 21 yaşında Dünya Şampiyonluğu, aynı yaşta aktif sporculuğa veda, 25 yaşında Milli Takım Antrenörlüğü...

Bugün akademisyen olarak Antalya'da yaşamını sürdüren Yerlisu, spor tarihimizin tüm branşlardaki ilk kadın "Dünya Şampiyonu"ydu. Kendisi, sakatlıkla gelen aktif spordan kopuş sürecine karşın, taekwondodaki sakatlık riskinin diğer dallardan fazla olmadığını, zaten kask, dişlik, yelek ve diğer koruyucuların da zorunlu kullanımıyla ihtimalin daha da azaldığını söylüyor.

Sırası gelmişken, Kore'nin milli sporu olan taekwondonun anlamına da değinelim. "Tae" ayak, "Kwon" el anlamına gelmektedir; "Do" ise, ahlak ve fazilete ulaşmak için takip edilmesi gereken düşünce ve davranış biçimidir. Yani taekwondo, el ve ayaklarla uygulanan savunma ve vuruş tekniklerinden oluşan, sporcuda ahlaki değerlerin yüceltilmesine katkıda bulunan olimpik bir spor dalıdır.

Bu söyleşide, alışageldiğimizden farklı bir sporcu profili bulacaksınız. Ben satır aralarında; aldığı eğitimin ötesinde, Almanya'da geçen yıllarının izlerine de rastladım.

Sizi taekwondoya yönelten ana etken neydi?

Taekwondo sporuna başlamamdaki en büyük etken ailem olmuştur. Spora son derece meraklı ve çocuklarının spor yapmaları konusunda elinden geleni yapan spor kültürüne sahip bir ailenin çocuğu olarak kendimi son derece şanslı görüyorum.

Elit sporcuların eğitimlerini sürdürmelerine sıklıkla tanık olunmuyor, bunu nasıl başardınız?

Sporculuğun ömür boyu sürmeyeceğini ve ülkemizde de maalesef henüz bir meslek olarak kabul edilmediğini bildiğim için sporculuk hayatımın yanında eğitim hayatımı da sürdürdüm. Ama şunu da belirtmek isterim; elit spor hayatı ile eğitim hayatını aynı zamanda başarılı bir şekilde yürütmek son derece güç bir iş. Zaman planlaması iyi yapılmış bir hayat, sorumluluk ve fedakârlık gerektiriyor.

Üst düzey spor yapmamış olsaydınız, yaşamınızda ne eksik kalırdı?

Şu bir gerçek, şu anda bulunduğum konuma beni eğitimin yanı sıra elit sporculuğum da getirmiştir. Sporculuktan edindiğim alışkanlıklarımı hem meslek hem de genel hayatımda devam ettiriyorum. Spor; planlı yaşam, sorumluluk, disiplin, hiçbir şeyin emek sarf edilmeden elde edilemeyeceği gibi alışkanlıklar kazandırdı bana. Belki bunlar eksik kalabilirdi.

Spordan sağladığınız en büyük tatmin nedir?

Çevrenin ve toplumun senden beklediği performansı veya başarıyı gösterdikten sonra hissedilen, o görevini tamamlama duygusu bence en büyük tatmin. Ayrıca harcanan emeklerin ve yapılan fedakârlıkların boşa gitmemesini görmek de çok önemli bir tatmin duygusu yaratıyor.

Türkiye'de kadın sporcu olmanın dezavantajı var mıdır?

Sporculuk yaşantım boyunca hiçbir zaman kadın olmanın dezavantajını yaşamadım. Türk toplumu başarı karşısında kadın veya erkek diye ayırmıyor ve son derece takdirle karşılıyor. Belki kadının spora başlamasında sıkıntı olabiliyor; örneğin ailenin bakış açısı, kadınlara yapılmayan pozitif ayrımcılık gibi. Bu nedenle; değişik üniversitelerden arkadaşlarımla bir araya gelerek, Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği'ni (KASFAD) kurduk. Dernek ile ilgili detaylı bilgiye şu adresten ulaşabilirsiniz; http://www.kasfad.org/

Ailelere ve sporculara öneriniz var mı?

Ben tüm ailelere, çocuklarını mutlaka her hangi bir spor dalına yönlendirmelerini tavsiye ederim. Mutlaka çocukları elit sporcu olacak beklentisine gerek yok. Önemli olan çocuğun fiziksel, zihinsel, psikolojik ve toplumsal gelişimi açısından sporun ona kazandıracaklarıdır. Sporculara da önereceğim şu; sporculuk yaşantısı çok güzel bir süreç ama mutlaka bir gün bitecek, bu nedenle asla eğitimlerini ihmal etmesinler.