Lütfi Özgünaydın

lutfi.ozgunay@gmail.com

Son Yazıları

Kemaliye’de bir yarışma ve öğrencilerine baba gibi davranan bir müdür

Değerli okurlarım, Kemaliye’ye geldim. Yeni bir roman yazıyorum. Siz benim son romanımı “Gurbet Zamanı’nı okudunuz mu? Sizlerden o kadar mesaj aldım ki. O kadar çok telefon aldım ki yazılarıma yeniden başlamam konusunda. Dün beni değerli hemşehrim Doğu Perinçek aradı. Kemaliye’de olduğumu söyleyince çok mutlu oldu. Bütün hemşehrilere selamlar gönderdi. Ve benim yeniden köşemde yazmamı istedi. İnanın dostlarım ben de çok istiyorum. Ancak çok yoruldum, son yıllarda çok çalıştım. Bir de önemli rahatsızlık geçirdim. Eşim ve çocuklarım çok çalışmamı istemiyorlar. Ama ben yine, yeni bir romana başladım. Kemaliye’ye bağ evine geldim. Hem dinleniyorum hem çalışıyorum. Bu yazı için bir fotoğraf seçtim ekliyorum. Bağevinin penceresinden Sayın Doğu Perinçek’e ve beni arayan okurlara editörüm Özlem Hanım’a çok selamlar çok teşekkürler. Romanımı tamamlayınca sağlıklı olursam yine yazarım.

Yazının Devamı

Geleneklerimiz, yaşıyor mu, unutuluyor mu?

Çok güzel hazırlanmış bir düğünü izlemiştim. Giysilere önem verilmişti. Geçmişten günümüze ulaşan giysiler, yerel müzik ve kına türküleri, oyunları. Çok hoştu doğrusu insanın yüreğine naif duygular düşüyordu. Ezgiler, izleyenlerin gözlerini yaşartıyor, gelini ağlatıyordu.

Gerçek bir düğünde çektim ben bu iki fotoğrafı, Amerika’da okuyan Ayşenur Ataman orada tanıdığı Amerikalı Zach Beneveto ile evlenmeye karar vermiş, eşiyle birlikte düğünü Kemaliye’nin Toybelen köyünde yapmaya karar vermişlerdi. Köydeki evlerinin bahçesinde düğün, kına yakma töreni ile başlamıştı. Toybelen ve komşu köy Apçağa’dan gelenler sandıklarındaki eski giysilerini giymişler başlarına renk renk kozalarını örtmüşler ve gelinin çevresinde toplanmışlardı. Amerika’dan gelen damata da yerel giysiler giydirmişler başına yine sekiz köşeli bir Harput şapkası geçirmişlerdi. Kına koyma işleminden sonra, kına türkülerini kadınlar hep bir ağızdan söylüyorlardı. Ayşenur önce ağladı, sonra kalktı kına türkülerinin ritmiyle oynadı.

Yazının Devamı

Uluslararası 42. Kemaliye Doğa Sporları Şenliği 1-4 Temmuz 2021

Uluslararası Kemaliye Doğa Sporları şenliği bu yıl 1-4 Temmuz’da yapılacak. Şenlik Kemaliye’de, kanyonda müthiş doğada gerçekleşecek dünyanın en önemli doğa sporcuları Kemaliye’ye gelecekler. Müthiş doğayı görmek, nefes kesen gösterileri izlemek için, çok sayıda izleyicinin de Kemaliye’ye gelmesi bekleniyor. Özellikle fotoğraf sanatçıları kanyonda yapılacak base Jump atlayışlarını izlemek için Kemaliye’ye gelecekler. Doğa Sporları Şenliği’ni Kemav Vakfı düzenliyor. Ev sahipliğini ve davetleri Erzincan Valisi Mehmet Makas, Kemaliye Kaymakamı Emre Yeşilbaş, Kemaliye Belediye Başkanı Mehmet Karaman yapıyor. Ankara ve İstanbul’dan çok sayıda Kemaliyeli memleketlerine gitmek için hazırlık içindeler. Ayrıca çevre iller, Malatya, Elazığ, Erzincan’dan da çok sayıda izleyicinin geleceği söyleniyor.

Yazının Devamı

Fantastik bir yazı Martı söyledi ben yazdım

Bugün size, martılarla söyleşimi yazacağım. Kıyıda durdum makinem elimde bekliyorum güzel bir anı anlamlı bir kanat çırpışı bir güzelliği objektifime alacağım. Önümde martılar denizin parıltılarının arasında kâh dolaşıyorlar kâh gökyüzüne çıkıp denizin üstüne pike yapıyorlar. Birden kanat çırptı çığlık çığlığa “Yapmayın kıymayın denize kıymayın bize” diye bir ses duydum. Gerçekten acılı bir sesti şöyle sürdürdü. “Yapmayın denizi kirletmeyin, denize çerçöp atmayın fabrika atıklarını denize boşaltmayın. Bakın denizde oluşan salyalar boğazıma yapıştı. Bu güzelim denizi kirletmeyin, deniz küser size, gülmez yüzünüze.” Şaşkındım, martı konuşuyordu.

Martının çığlıkları kulaklarımda bilincimde kitaplar, biz doğayı, kuşları martıları hep küstürüyoruz. Kuşlar insanoğlunun yaptığına dayanamayıp gittiler. “Yaşar Kemal’in Kuşlar da Gitti” romanını anımsadım. Gerçekten martılar da giderse bu denizin keyfi kaçar, gerçekten, deniz o zaman küser balıklar ölür deniz kimsesiz garip kalır.

Yazının Devamı

Yaşar Nabi Nayır’ın Varlık Dergisi 88 yaşında

Yaşamım boyunca bana emeği olan insanları hep anlattım. Bazen yazı, bazen söyleşi, bazen fotoğrafla onlara teşekkür ettim. Yetişmemde emeği olan değerli insanları/andım anlattım. Köy okullarında öğretmenlik yaparken Varlık dergisinin o büyük boyut sayılarını nasıl heyecanla beklerdim/okurdum. Varlık dergisinin cep kitapları unutulur mu onları hep istedim okudum. Varlık dergisini 1933 yılında kuran, Türk edebiyatına/yazarlarına büyük katkısı olan Yaşar Nabi Nayır’ı saygıyla/şükranla anmak istedim. Varlık dergisi bugün de vazgeçilmezimdir. Her ay yine heyecanla yolunu gözlerim. Derginin editörlüğünü, Enver Ercan’dan sonra, Mehmet Erte yapıyor. Röportaj isteğimi kabul ettiği için teşekkür ediyorum. Bir teşekkür de hayırlı evlat, Filiz Nayır Deniztekin’e. Derginin yazıişleri müdürlüğünü yapıyor, babasının eserini yaşatıyor. İşte Mehmet Erte’nin cevapları…

Mehmet Erte’yi anlatır mısınız, dergi editörlüğünü kaç yıldır yapıyorsunuz?

Yazının Devamı

Nazım Hikmet’i etkileyen Mehmet Sadık Eti

Kemaliye’nin Bahçe mahallesinden Mehmet Sadık Eti… Uzun zamandır onu anlatmak istiyordum. Çünkü önemli bir hemşerim, İnebolu’da Nazım Hikmet’e komünizmi aşılayan insan olarak yazılıyor kaynaklarda… Çok az bilgiye ulaştım. 8. ve 9. dönemde Malatya milletvekili, eski encümen üyesi, Kemaliye Belediye Başkanı, Malatya Fırat Gazetesi sahibi ve TBMM kayıtlarında ise mesleği çiftçi olarak geçiyor. “Bu Dünyadan Nazım Geçti” kitabından alıntılar yaptım. Bir de kız kardeşinin torunu, bizzat ismini koyduğu Uğur Eti’den bilgiler aldım. Mehmet Sadık Eti’nin mahallesinde doğan ünlü bir şair de var. Vecdi Bingöl’ün nerede ise bütün şiirleri bestelenmiş. Memleketimde doğmuş önemli insanları hep anlatmaya çalıştım. Mehmet Sadık Eti için de bir şeyler yazdım. Çünkü unutulmuş bir insan. Büyük şair Nazım Hikmet’i de anmış olayım dedim.

İnebolu Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’ya açılan bir kapı gibiymiş. İstanbul’dan bazı gençler Kurtuluş Savaşı için cephane kaçıran bir gizli örgütün gayretiyle arkadaşlarıyla birlikte İnebolu’ya gelirler, orada bir küçük otel odasına yerleşirler. Vala Nu şöyle yazıyor; “Orada gelir gelmez karşılaştığımız Spartakistler (o günlerdeki ismiyle Sadık Ahi) o grup içindedir. Berlin Hukuk Fakültesini bitirmiş, savaş nedeniyle İstanbul’a dönüp, İnebolu’ya gelmişlerdir. Ağabeyleri bulduk. İşte birisi mi desem ikisi mi desem muhakkak ki Drenet bölmesinin netametli kapağını kapatmak hevesinde olan Nazım’ı çok etkiledi (…) Nazım’a İnebolu’da komünistlik fikrini aşılayan Spartakist ağabeyler arasında, Sadık Ahi’nin kırmızı bir boyun atkısı vardı. Rüzgârda yürüyorduk o anlatıyordu. (…) Nazım’la beraber gezdiğimiz yıllarda asla kırmızı atkıyı takmadı. Fakat bu hatırayı, ‘Yürüyen Adam’ şiirin de yansıtmıştır.”

Yazının Devamı

Köyüm, Nurettin Topçu ve hikayeleri

Feridun Andaç, “Kaplıcada Son Yaz” romanının son sayfalarında büyük düşünür Nurettin Topçu’dan söz ediyor. Feridun Andaç’ı tebrik etmek için aradığımda Nurettin Topçu’yu tanıdığımı anlattım. “Lütfi aman bu anlattıklarını yaz” dedi. Uzun zamandır, okumak için beklettiğim Nurettin Topçu’nun Taşralı kitabını anımsadım. Bu kitabı, çok sevdiğim ülkemin en iyi hikâyecilerinden hemşerim Mustafa Kutlu vermişti. O gün Nurettin Topçu’yu konuşmuştuk.

Nurettin Topçu’nun babası Erzurumlu, annesi Kemaliyelidir. Annesi komşu Yuva köyündendir. Fatma teyze çok sevilen bir insandı. Köyümüzün kadınları ona büyük saygı gösterirlerdi. Benim öğrencilik yıllarımda her yaz bizim köyümüze Toybelen’e gelir yaz aylarını annesi ile birlikte geçirirdi. Fatma teyzenin akrabası Binnaz Sarıkayalar’ın evinde kalırlardı. Bazen Fatma teyzenin yeğeni Haluk da gelirdi. Nurettin Topçu çok az konuşurdu. Kimsenin elini sıkmazdı. Nurettin Topçu bir hikâyesinde bizim köydeki heyelanı da anlatıyor. O yıl bizi evlerimizden çıkardılar. Biz o yıl annem ve kardeşimle bir kış o evde oturmuştuk. Nurettin Topçu çatal iskemlesini eline alır güzel subaşlarını dolaşırdı. Bizim bağın yanında “Partigavar” dediğimiz yerde, büyük bir ceviz ağacının dibinde arkın suyu yüksekten dökülür. Çok serin çok güzel bir yerdir. Orada saatlerce oturur suya bakar, suyun sesini dinlerdi. Bazen Ariki deresinde bazen Gerüşla deresinde su sesini dinler saatlerce suya bakardı. Yine Kemaliye’de Şehir Kulübü’nün bahçesinde çınarın dibinde oturur yazı yazardı. Fatma teyzenin dutluğunu o yıllarda bizim köyün muhtarı Şükrü Eraydın satın almış. Bu yazıyı yazarken Şükrü ile konuştum. O annesi ile bağa gelir ziyaret edermiş ve bir avuç dut yemek için izin istermiş.

Yazının Devamı

Kemaliye artık UNESCO tescilli

Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ndeki kültür varlığı sayısı 85’e yükseldi. Erzincan Kemaliye Tarihî Kenti ile Mardin Midyat Çevresi (Tur Abdin) Geç Antik ve Ortaçağ Kilise-Manastırları da Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklendi. Türkiye’nin 2020 yılında güncellenen listede 83 varlığı bulunuyordu.

Kadı Gölü ilçenin orta yerinde bir caminin duvar dibinden patlar çağlayarak, güzelim bahçelerin arasında süzülür, Fırat’a iner.

Yazının Devamı

Fotoğrafçılar için son yazım ve dağ

Dağlar ferahtır, duygusunu, serinliğini hissederek “Fotoğrafçılar Röportajları” için son yazımı yazıyorum. Seride bir fotoğraf da benden olsun bir fotoğraf da benim olsun istedim ve bir de portrem olsun. İsmail Haykır çekti benim fotoğrafımı makinem kitaplarımla birlikte. İsmail Haykır, çok özel işler yaptı. Abdülhamit in fotoğraf albümlerini fotoğrafladı sonra bütün fotoğrafçıların portrelerini çekti. Evimize çalışma odama gelip bu fotoğrafı çekti. Bir fotoğrafçılar sergisi yapacak, güzel günler gelince. İsmail Haykır’ı da böyle anayım. Ülkemizin fotoğrafçılarına/sanatçılarına sahip çıkılması gerekir. Unutmamalı ki bir toplumun gelişmesinde sanatın/sanatçıların önemi büyüktür.

Yazının Devamı

Bir başka İstanbul ve FOTOGEN

Bu yıl FOTOGEN Fotoğraf Sanatı Derneği 35. yaşını kutlarken, “Bir başka İstanbul” adlı bir sergi açtı. Sergiyle birlikte üyelerin çektiği İstanbul fotoğraflarından oluşan bir albüm yayımlandı. FOTOGEN ülkemiz kültür ve sanatı için de önemli çalışmalar yapıyor. FOTOGEN üyeleri belli bir deneyim ve çabalar sonucu birikimleriyle bu derneğe üye oluyorlar. İçlerinde fotoğraf alanında çok önemli başarılar elde etmiş insanlar var. Ülke sanatına kültürüne büyük katkıları olan bu dernek çok önemli bir sergi açtı, albüm yayımladı. Bir başka İstanbul çalışmasını FOTOGEN Dernek Başkanı İbrahim Göksungur şöyle anlatıyor:

“Bu sene 35. yaşını kutlayan FOTOGEN Fotoğraf Sanatı Derneği için bu kadim şehrin ayrı bir önemi oldu hep… Sadece İstanbul’da kurulmuş olmak, İstanbul’da yaşıyor olmak değil bunun nedeni. Aynı zamanda; İstanbul’un kendini yavaş yavaş ele veren büyüleyiciliği, peşine düştükçe keşfettiğiniz gizemi, gözden uzak detaylarda gizli ayrıksılığı ve çekiciliği bizleri de büyüledi ve bütün bunların peşine düştük… İşte bu nedenle bu 35 yılda, elbette başka çalışmaların yanı sıra, esas olarak İstanbul’a baktık, izledik, araştırdık…

Yazının Devamı

Balıkesirli fotoğrafçı Ali Hikmet Varlık

Ali Hikmet’i “Yeni Fotoğraf” dergisinden tanıyorum. 1970’li yıllarda tek yayın organımız “Yeni Fotoğraf” dergisiydi. Gültekin Çizgen, Engin Özendes’in yayımladığı dergide çok insan yetişti ve tanındı. Ben de onlardan birisiyim. Fotoğraf tarihinde, Yeni Fotoğraf yerini almıştır, gelecekte sanatseverler/fotoğrafçılar tarafından anılacaktır.

Bir fotoğraf müzemiz yok, Balıkesir’de bir kitaplık var kısmen de bir müze. Fotoğrafla ilgili en düzenli/geniş kurum Malatya Fotoğraf Makineleri Müzesi’dir. İstanbul’da Fatih Belediyesi adına Gültekin Çizgen, Selim Seval ve fedakar insanların katkısıyla bir “Fotoğraf Müzesi“ açıldı ne yazık ki o da yürümedi. Ülkemizde mutlaka yaşayan bir fotoğraf müzesinin açılmasına gerek vardır. Çünkü ülkemizin görsel tarihine ışık tutan ustaların eserlerini saklamamız ve geleceğe bırakmamız lazım.

Yazının Devamı

Yalnız ve güzel ülkemi seviyorum

Önemli bir Türk Sanatçısının, Nuri Bilge Ceylan’ın “Benim yalnız ve güzel ülkem” sözü gelip bilincime oturdu bu yazıya başlarken… “Soykırım” sözcüğünü, bir Türk sanat adamı/yazarı olarak ben de kabul etmiyorum; devletimizin, devlet büyüklerimizin, siyaset insanlarımızın, bilim adamlarının, sanatçıların dile getirdiği tepkiyi ben de destekliyorum. “Soykırım” ifadesini ben de kınıyorum.

Bu dünyanın sevgiye, barışa, içtenliğe ihtiyacı var. Böyle mesnetsiz iddialar hiçbir topluma yarar sağlamaz. Ermeni toplumuna da bir yarar sağlamaz. Ülkemin devlet büyüklerinin/bilim adamlarının/sanatçıların önerdiği gibi bu konuyu tarihçiler değerlendirsin, bilim adamları değerlendirsin karar versin ve bir sonuca varsın.

Yazının Devamı

Erzincanlı fotoğrafçı Deniz Aydemir

Fotoğrafçılar röportajları birkaç sayı sonra bitiyor. Bu kez bir hemşehrimi ağırlıyorum. Deniz’le günlerdir yöreyi konuşuyoruz. Deniz Aydemir, Tercan’ın Sarıkaya köyünden şimdi Muğla’da yaşıyor. Sarıkaya, 1964 yılında öğretmenlik yaptığım Beşkaya köyüne çok yakın. Daha 18 yaşını tamamlamadan öğretmen olarak atandığım o köyde çok anılarım var. İşte o toprakları konuşuyoruz. Köyleri Tercan’ın tarihi değerlerini konuşup özlem gideriyoruz. Fotoğrafta geç de olsa tanıştığım hemşehrimle Fırat boylarını, akın akın kente koşan köylüleri konuştuk. Köyüne çok az gitmiş ama unutmamış. Bir bir anımsıyor mekanları. Denizle ara sıra hasret gideriyoruz Deniz’in güçlü fotoğrafları var. İşte sorularım; İşte Deniz Aydemir’in cevapları.

Deniz kısaca yaşamını, okuduğun okulları, çocukluk / gençlik yıllarındaki meraklarını, okuduğun kitapları anlatır mısın? Özendiğin sanatçılar var mıydı?

Yazının Devamı

Edremit Fotoğraf Derneği Özcan Şimşek

Fotoğrafçılar röportajları bitiyor. Umarım iyi bir çalışma oldu, umarım beğendiniz. Ben özleyeceğim. Özcan Şimşek hem kendi çalışmalarını hem de başkanı olduğu, derneği EDFOD (Edremit Fotoğraf Sanatı Derneği)’u anlattı.

Yazının Devamı

Üç yazar üç kitap

Çok sevdiğim üç değerli yazardan gelen kitapları anlatmak istiyorum. Prof. Ali Demirsoy, Feridun Andaç, Zülfü Livaneli… Çocukluk arkadaşım Prof. Demirsoy’un bilim adamı kimliği ve evrim üzerine yazdıkları hep gündemde. Feridun Andaç yaşam sürecimde, en çok konuştuğum, kardeşim dediğim bir yazar. Zülfü Livaneli, hayranlık duyduğum ülkemin yüz akı sanatçısı/yazarı. İşte onların kitaplarını anlatacağım bugün.

Prof. Ali Demirsoy, Kemaliye’nin Yuva köyünden, ben de Toybelen köyündenim. İlkokulu birlikte okuduk, ortaokula üç yıl köylerimizden yürüyerek gidip geldik. Dünyanın en önemli bilim adamlarından birisi oldu. Ama ikimiz de köylerimizi ve Kemaliye Eğin’i hiç unutmadık. Binlerce sayfa bilimsel kitaplar yazar Ali, zaman zaman yöresine döndü, değerlerini anlattı; bazen anılarını, bazen yerel dili, bazen fıkralarını anlattı. “Bir Eğinli nasıl yaşadı?” kitabının sponsorluğunu Hidromek firması yapmış. Hidromek’i kuran Hasan Bozkurt da Kemaliye’nin Başpınar köyünden Ankara’ya gelmiş ve bugün dünyanın tanıdığı “Hidromek” firmasını kurmuş. Bu kitabın yayınlanmasına katkı sunacağını vefatından önce söylemiş çocuklarına; Mustafa ve Ahmet Bozkurt da onun sözünü vasiyet kabul edip 620 sayfalık bu kitabın yayımlanmasını sağlamışlar, kitabın girişinde Hidromek’in sahibi Hasan Basri Bozkurt’un yaşamı ve fotoğrafları yayımlanmış. Prof. Ali Demirsoy anılarını, Kemaliye’deki yaşamı kültürel motiflerini fotoğraflarla anlatmış. Geleneklerini, özgün mimarisini, folklorunu ve geçmiş yaşamdan kesitleri yaşadıklarıyla yoğurarak yazmış. Tarihi ve geçmişiyle ilgili, yaşamı ve olayları da anlatarak çok önemli bir eser meydana getirmiş.

Yazının Devamı

Hasret/gurbet ve Eğin manileri

Füsun ve Kamber Durna yıllarca araştırmalar ve derlemeler yaparak bin 800 Eğin manisini, “Eğin’de Söylenen Maniler” kitabında, bir araya getirdiler. Bu değerli kitabı bana da göndermişler. Bu kitabı incelerken/okurken avukat Ali Soysal’ın annesinin yaşamını anlattığı “Özgür Kız” kitabını da bulup çıkardım. Çünkü o yaşam öyküsünün içinde yöresel folklor/dil açısından çok önemli bölümler vardır. Aslında Eğin manilerini ilk kez acıların şairi Çit köyünden Enver Gökçe derlemiş ve “Eğin Türküleri” adıyla kitap olarak yayımlamış.

Yazının Devamı